Mecidi`yle Bir Hafta
M. Emin Büyükçoşkun
Geçtiğimiz Haziran ayında Hayal Perdesi Sinema Topluluğu’yla beraber Cennetin Çocukları, Tanrının Rengi ve Baran gibi filmleriyle tanıdığımız İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin son filmi Serçelerin Şarkısı’nın setine misafir olmak üzere Tahran’daydık. Hayal Perdesi ekibinin geçtiğimiz sene Mecidi ile gerçekleştirdiği atölye çalışmasının bir nevi devamı olan bu ziyaret kapsamında katılımcıların uzun metrajlı profesyonel bir set ortamında bir hafta geçirerek prodüksiyon aşamaları ve tekniği konusunda tecrübe edinmeleri amaçlanıyor.
Serçelerin Şarkısı tema itibariyle klasik Mecidi temalarına bir dönüş niteliğinde. Film, köyde yaşayan ve devekuşu çiftliğinde çalışan bir adamın işinden atılması sonucunda şehirde çalışmaya başlaması ve modern hayat tarzının getirdiği kirli ilişki biçimleri neticesinde saflığını yitirmesini anlatıyor. Tahran’a bir saat mesafedeki Şehriyar kasabasının dışında, buğday tarlalarının ortasında kurulmuş set, İran filmlerinden aşina olduğumuz, tek katlı, tuğla duvarlı, bahçesi havuzlu tipik bir İran evi. Filmin kahramanlarını da baba, anne, iki kız ve bir oğlan çocuğundan mürekkep fakir bir aile oluşturuyor. Baba rolünde Mecidi’nin evvelki filmi Baran’da Memar, Cennetin Çocukları’nda ise baba rolünü oynayan Muhammed Emir Naci bulunuyor. Büyük kızını ise filmde canlandırdığı karakter gibi gerçekte de sağır olan Şebnem İsfendiyari adında 14 yaşında genç bir kız canlandırıyor. Mecidi Şebnem’i izlediği bir tiyatro oyununda görüp beğenmiş ve bu filmin castı için ikna etmiş. Filmin diğer karakterleri de yine amatör oyunculardan oluşuyor. Küçük kız rolündeki Dişat henüz 6 yaşında ve sempatik tavırlarıyla tüm setin ilgisini toplayan minik bir oyuncu.
Mecid Mecidi klasik uzun metraj prodüksiyonuna yakışır bir biçimde geniş bir ekiple çalışıyor. Görüntü ve sanat grupları oldukça geniş kadrolara sahipler. Filmin sanat yönetmenliğini pek çok uzun metrajlı prodüksiyonda da görev almış olan Asgar Nejad İmani yapıyor. Sanat yönetmenliği hakkında toplulukla kısa bir atölye de yapan İmani kullandığı teknikler ve dikkat ettikleri noktalar hakkında da bilgi verdi. Filmin renk dokusuna çok önem verdiğini belirten İmani, bunu bir ifade aracı olarak her planda kullandıklarını söyledi. Filmin görüntü yönetmenliğini üstlenen Touraj Mansouri Amerika’da sinematografi okuduktan sonra ülkesine dönerek onlarca filmde görev almış. Kendi yönetmenlik tecrübesi de olan Mansouri’ye ülkesine dönme sebebini sorduğumuzda bize çok ilginç bir cevap veriyor. Şartlar ne olursa olsun sanatçının vatanından kopmaması gerektiğini söyleyen Mansuri, dışarıda yaşayan sanatçının ister istemez bir “öteki” bakışına bürüneceğini vurguluyor. Bu bağlamda Yılmaz Güney’i örnek veren Mansuri, Güney’in Yol’u Türkiye’de çekmesine rağmen bunu Cannes’da göstermesini ilkesel anlamda sorunlu görüyor.
Sette en uzun diyalogu ise filmin Mecidi’yle beraber senaristliğini yapan Mihan Kaşani ile yapıyoruz. Atölye çalışmasının devamı olarak çekilecek kısa metrajlı filmlerin senaryolarını da gözden geçiren Kaşani, Hayal Perdesi üyelerine senaryo yazımı konusunda çeşitli önerilerde bulunuyor. Kaşani’nin tavsiyeleri kendini senaryosunu yazma niyetindeki tüm kısa filmcilere yol gösterici nitelikte. En iyi yazdıklarımızın yaşadıklarımız olduğunu belirten Kaşani, insanların gündelik deneyimleri dışında bir şeyler dinlemeyi-izlemeyi sevdiklerini belirtiyor. Bir hikayenin ilgi çekici olması için dengenin kırılması ve bir gerilim yaratılması gerektiğini söyleyen Kaşani, hikayenin kişisel beklentilerle, gösterilen çabaların arasındaki farkta doğduğunu anlatıyor. Doğu toplumların Batılılara nazaran daha sade ve basit duygulu insanlar olduğunu vurgulayan Kaşani, sinemasal tercihlerin de bu doğrultuda şekillenerek bitmiş ve kesin sonlu filmler şeklinde olduğunu düşünüyor. Batılıların ise kompleks ve girift hayat tarzı neticesinde, kesin yargılara ulaşmakta zorlandıkları için açık sonlu filmleri istediklerini anlatıyor. Kaşani sohbetinin sonunda öykünün bir şekilde bir “yokluk”tan doğduğunu, yokluğun yok olduğu yerde hikayenin var olamayacağını söyleyerek “cennette öykü yoktur” diyor.
Sette geçirdiğimiz süre içerisinde Mecidi’nin sinema anlayışı noktasında kendisiyle tamamen uyuşan, sahalarında ihtisas yapmış, tecrübeli ve uyumlu bir ekiple çalışması oldukça dikkatimizi çekiyor. Bir film setinden ziyade bir irfan meclisi havasındaki setin atmosferi insanı manevi anlamda da etkiliyor. Ekibin güleryüzlü ve anlayışlı davranışları bizlere misafirliğimizi hiç hissettirmiyor. Hedeflere bağlılık ve kararlılığın yanı sıra tavizsiz bir çalışma disipliniyle ortaya konulan eserlerin faydaları da aşikar bir şekilde gözlerimiz önünde. Kendisi de İran devrimine bizzat katılmış ve ön saflarda mücadele etmiş bir mücahid olan Mecidi, bu fiziki cihadını şimdi de yaptığı sinemayla sürdürüyor. Mücadele çizgisini farklı alanlara ayırmadığı gibi mesaj kaygısı olmadan filmlerinin alt metnindeki mesajlarla sanatını en derin bir gayeyle ifa ediyor. Misafirliğimizin sonunda setten ayrılırken her birimizle tek tek kucaklaşan Mecidi, İslam dünyasının içine düştüğü bu bunalımlı ortamda, Müslüman sinemacılara düşen sorumluluğun büyük olduğunu belirtiyor ve bu minvalde disiplinli ve azimli bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Dönüş yolunda Mecidi’nin bu sözleriyle beraber Türkiyeli Müslümanların yıllardır ders almaktan bihaber, biteviye tekrarladıkları hataları anımsıyorum. Devrim gerçekleştiğinde bizzat İmam Humeyni’nin tavsiyesiyle kurulan Farabi Sinema Enstitüsü, İran sinemasına verdiği büyük destekle bugün Dünya çapında bir kültür endüstrisi yarattığı gibi, bir İslam medeniyeti iddiasına dayanak teşkil edebilecek kadar kuvvetli bir irfani sinema oluşturmuş durumda. Bu durumu görünce ister istemez Türkiyeli Müslümanların yıllardır kültür ve sanat sahalarındaki vurdumduymaz, sorumsuz ve gayri ahlaki tavırları akla geliyor. Üstad Sezai Karakoç’un dirilişin kültürle başlayıp, ekonomik alanda devam edeceği ve en sonunda siyasi iktidarda tecelli edeceği fikrini yanlış yerleriyle anlayan saygıdeğer büyüklerimiz yıllardır bu sahadaki çabalara destek vermemek bir yana, ortaya çıkan çalışmaları da dolaylı yollarla engellemeyi de marifet sayıyorlar. Ümid ediyoruz bu sahada yeniden filizlenen kimi oluşumlar bu badireleri hayırlısıyla atlatır ve ümmetin kültürel dirilişine öncülük ederler.
GENÇ'ın Yazısı.