Nedim Kaya

Orada olduğum zaman zarfında şom ağzımı tutamayıp Türkiye’de şehir efsanesi haline gelmiş bir kanıyı 2 Hataylı taksici, iki diplomat ve bir kaç sivil toplum örgütü temsilcisine soruyorum: “Siz Türkiye Türklerini sevmiyormuşsunuz, öyle mi?” Kabul ediyorum biraz daha medeni cümleler kullandım ama onlar anladılar.

Yazımın alternatif başlığı “o uçakta ben de olabilirdim.” Hakikaten ben de olabilirdim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyan tek uluslararası örgüt olan İKÖ’ nün yan kuruluşlarından İslam Ülkeleri Gençlik Forumu’nun düzenlediği bir toplantı için 17-19 Ağustos tarihleri arasında Kıbrıs’taydım. Toplantının ev sahibi KKTC Dışişleri Bakanı Turgay Avcı sempatik, cana yakın ve KKTC’nin statüsü sebebi ile nadiren gerçekleşen böyle bir toplantıdan dolayı sevinçliydi. Tabii sevincini buruk bir üzüntüye çeviren uçak kaçırma haberi gelene kadar. Uçak kaçırma haberini toplantıyı açılış konuşmasını yapmaya hazırlanırken duydu. Bir anlık tereddütten sonra kriz masasına yöneleceğine konuşmasını yapmaya karar verdi, biraz tuhaf karşıladık ama akşam misafirlerin onuruna verdiği yemekte yaptığı açıklamalardan sonra yüzde yüz hak verdik kendisine.

Bakan bey üç şeye çok içerlemiş: Daha uçak havadayken ve uçakla hiçbir iletişim yokken Türk basınında uçağın KKTC’de okuyan öğrencilerce kaçırıldığı, kaçıranların Suriyeli olduğu ve yine kaçıranların El- Kaide üyesi olduğu... Bu üç haber hızla yayılmaya başlamış. KKTC’de yaşayan biri olmasanız “bunda ne var” diyebilirsiniz. Oysa bu üç peşin hükmün üçü de Rumların ekmeğine yağ sürüyor. Birincisi KKTC uluslararası izolasyon sebebi ile dış ticarete neredeyse tamamen kapalıyken bazılarının seviyesi batıdaki benzerlerinden de üstün üniversiteleri turizmin boşalttığı kış aylarında neredeyse yegane gelir kaynağı. Zanlıları olmadıkları halde üniversite talebesi ilan etmek –ki olsalar bile ön plana çıkarmak bu kadar gerekli miydi?- KKTC’deki üniversite sektörünü tartışılır hale getirmekte ve hertürlü olumsuzluğa rağmen bu okullarda okumaya cesaret edenlere gözdağı vermektedir.

Sanıkların Suriyeli olduğu peşin hükmü de son zamanlarda KKTC ile ilişkilerini geliştirme çabasına giren Suriye’ye gözdağı verme niteliği taşıyor. Sanıkların El-Kaide bağlantılı olduğu şüphesini dile getirmek ise KKTC’de radikal unsurların üs kurduğuna işaret etmek demek. Biz oradayken ilk ikisi yalan malumat sınıfına dahil olmuştu bile ama bakan beye göre üçüncüsü doğru çıksa bu El-Kaide’nin en acemi işi olacak. Yine Bakan beye göre Uluslararası bir toplantının arefesinde bu olayın KKTC’ de vuku bulması çok manidar.

İyi haber yok mu? Tiraji-komik ama var: Her olayda adayı temsilen tek bir Kıbrıs adını kullanan Rumlar ve dünya basını bu defa Kuzey Kıbrıs’ı ayrıca zikretmek zorunda kaldılar. İlginçtir çamur atmak için bile KKTC adının anılması bir çok vatandaşın hoşuna gitmişti. Var olduğunuz halde yokmuşsunuz gibi davranılmasının ne demek olduğunu anlamak için önemli bir fırsat.

Orada olduğum zaman zarfında şom ağzımı tutamayıp Türkiye’de şehir efsanesi haline gelmiş bir kanıyı 2 Hataylı taksici, iki diplomat ve bir kaç sivil toplum örgütü temsilcisine soruyorum: “Siz Türkiye Türklerini sevmiyormuşsunuz, öyle mi?” Kabul ediyorum biraz daha medeni cümleler kullandım ama onlar anladılar. Bir dokun bin ah işit... Türkiye’den giden eğitimsiz taksi sürücüleri dahil hepsinin neredeyse tıpatıp aynı cevabı vermesi ilginçti: “Abi biz Türkiye Türklerine değil, Türkiye’de barınamayıp buraya cebinde 15 lira ile gelerek her türlü kirli işe bulaşan ipini koparmışlara karşıyız. Sizin gibi efendi insanlar geldikçe şeref duyarız.” Diplomat arkadaş örnekleri ile açıklıyor: On yıl öncesine kadar akşam eve giderken anahtarı aracın üstünde bırakırlarmış. Balkon kapıları ve camlar açık yatarlarmış. Yılda bir iki cinayet olduğunda “ne oluyoruz” havası esermiş. Şimdilerde ise cinayet, ırza tecavüz vesaire oldukça yaygınlaşmış ve bu tür suçların ekser failleri de Türkiyeden gelen vatandaşlarmış.

Kategorik olarak Türk ordusunun, onların Rumlarla entegrasyonuna ve Avrupa Birliği’ne girmesine mani olduğuna dair inanç olup olmadığını soruyorum; bu inançta olan parti yüzde bir bile oy alamamış.

Bu duygularla adadan ayrılırken ilk kez acaba Genç Dergi gibi okumuş çocukların dergisi yerine paparazzi mi olsaydım diye imtihan geçiriyorum. Nitekim bu gözler biznıs (Business) klasta sahibini dünya nimetlerine boğacak manşetlik manzaralar görüyor. Sağlıcakla kalın.


GENÇ'ın Yazısı.