Takıntıların Gölgesinde Güzel Giyinme Temrinleri
Esra Rana
Biz modanın neyine itiraz ettik? “Dinin hükümlerine aykırı gelmeyen” yanının “takılabilir” olmasına mı? Elbetteki hayır. Bizim itirazımız modanın kişilere bir imaj vaad etmesi ve bu imaj ile onları oldukları gibi değil de göründükleri şekilde servis etmesidir.
Biz modanın neyine itiraz ettik? “Dinin hükümlerine aykırı gelmeyen” yanının “takılabilir” olmasına mı? Elbetteki hayır. Bizim itirazımız modanın kişilere bir imaj vaad etmesi ve bu imaj ile onları oldukları gibi değil de göründükleri şekilde servis etmesidir. Üstelik bunu da toplum nazarında geçerli bir meziyet ve kabul edilebilirlik ölçüsü olarak saydırmaya çalışmasıdır. İşte itirazımız sadece bu noktalarda. Gerçi aslına bakarsanız moda zaten budur. Bakın Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Neşriyat, 2005) ne diyor moda için: “İnsanların yeniye olan meraklarından, başkalarından farklı olma, güzel görünme isteklerinden kaynaklanıp, hemen her alanda, özellikle giyim kuşamda toplum hayatına giren geçici yenilik ve değişikliklerden her biri.”
Gayet net anlaşılacağı üzere moda; farklı olma, güzel görünme gibi istekleri karşılamak için insanın yeniye olan merakını da kullanan ve sürekli değişen bir akımdır. Tabi insanların güzel giyinme isteklerini işte moda karşılıyor ve biz de bu yüzden modayı takıyoruz, denebilir bu ifade üzerine. Zaten öyle de denmiş.
Evet güzel giyinmeyi önemsiyor olabilirsiniz. Bunun insanlarla iletişimde (tebliğ değil) kapıların kolayca açılmasını sağladığını düşünüyor da olabilirsiniz. Bunlar gayet tabi şeyler. Fakat bunun için illa ki moda üzre giyinmek gerek demek, duruma biraz fazla saf yaklaşmak olur.
Her şeyden önce ve basit bir bakış açısıyla bile, modanın insanı, her sezon yenilenen yüzünü takip etmeye zorlaması, insanları bağımlılık derecesine gitme ihtimali bulunan bir alış verişe faaliyetine itiyor olması -böylelikle israfı körükler- bile itirazı hak ediyor (İslam’ın israfa nasıl baktığı hakkında ayet ve hadislerden bahsetmeye bile gerek yok sanırım). Dolayısıyla böyle bir dayatmaya herhalde önce “ciddi Müslümanlar” karşı çıkmalı.
İçinde bulunduğunuz zaman ve mekana göre güzellik kavramının değişebileceğini okuyabiliyorsanız bunu sizin akl-ı selim ve zevk-i seliminiz dışında, para ve tüketim ile dönen bir çarka, modaya da emanet etmeyecek kadar akıllı olmalısınız. Değil mi ki sevilen güzeldir, o halde yeşil kurbağa da, ahu gözlü dilber de sevilenleri gözünde aynı kıymete sahiptir. Yok sevme-sevilme atmosferi dışında toplum içi ilişkilerde güzellik, estetik ve zarafete ihtiyacımız var deniyorsa herhalde o zaman da kıyafeti temel ölçü kabul etmenin yetersiz kalacağını biliyor olmalıyız.
Kişileri kıyafet gibi en fazla beş dakikada baştan ayağı değişebilen bir kabuk ile temsil eden bir görüşe nasıl sıcak bakabiliriz? Sahip olduklarınızdan yani bir Müslüman olarak sizi karşı tarafa lanse eden donanımlarınızdan hangisi bu kadar çabuk başkalaştırabilir sizi? Kıldığınız namaz mı, sizi de tutan oruç mu, ölümün bakış açınıza etkisi mi? Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun dediği gibi, “bir insanın kıyafetine bakıp Müslüman olan, bugün namazımı daha bir huşu ile kılmalıyım diyen gördünüz mü?” Geçtiğimiz günlerde düzenlenen Miss Arap World yarışmasını da tesettürlü bir genç kız kazandı. Mesela ondan yola çıkarak bile iyi! kıyafetin insanların nezdinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu araştırabiliriz. Mesela cumhurbaşkanı adayımız da dahil olmak üzere (halbuki kendisi de hanımı da gayet modaya uygun giyinmiyorlar mı?) Müslümanların kendini iyi lanse edememeleri açısından olaya baktığımızda Bahreynli Vefa, altın sarısı türbanı ve üzerindeki tacı ile Müslüman imajına neler kazandıracak! bakalım. Pek manidar bir sözdür, “insan kıyafetiyle karşılanır, bilgisiyle uğurlanır.” Yani bir nevi kıyafet sadece sizin kapağınız hükmündedir. Moda sayesinde sadece “kapak” kılınmaya çalışan insan ise sayfalarına göz atılınca paslı bir tenekeye düşen çivinin çıkardığı ses ile, bize aynı hisleri yaşatıyorsa, kişinin sırtındaki fiyat ve marka etiketi pek bir anlam ifade etmese gerek. Tabi eğer sadece kapaklarla yetiniyorsanız ve günü kapaklar üzerinden konuşarak geçiriyorsanız, iç’ler sizin için önemli değilse zaten sizin için pek sorun da yok demektir. Gidin ve vitrinlere bir göz atın, kafi.
Yeri gelmişken açmadan geçmeyelim; bir insanı özel kılan şey içinde taşıdığı cevherdir (Hicr, 29). Bu cevheri yere düşürmemek adına kulluk yolunda gayret sarfetmesi gereken insanı, bu amacı unutturacak denli hızlı, değişken, İslam ruhundan uzak her türlü akımın, debdebenin içine dahil etmek de zulümdür. İnsanın bu “özel”liğinden nefsi bir söylem çıkarabilenlere ne demeli, açıkçası bilmiyorum. “Modanın dayatmasına esir olmayacak kadar özel” insandan kastımızın, yani eşref-i mahlukat, yani hepimiz, biz, siz olduğunuz anlaşılmamış. Esirliği noktasında sadece Allah’ı Tanrı edinen, O’ndan sonra da Resulü’nü bilen her insan için moda put olma şansını yitirecektir. Yani modanın dedikleri bu saydığımız iki mercinin önüne geçmeyecektir. İşte o insan hem gerçekten latif, ince hem de özeldir.
Peki güzel giyinmeye çalışırken hiç mi moda ile yolumuz çakışmayacak? Bu imkansız olmasa da biraz zor görünüyor. Zaten biz de anti-moda modası yapmaya çalışmadığımız için illaki moda olan kıyafetlere düşman gibi görünmüyor olduğumuzu temenni ediyorum. Bu da bir diğer arızalı bakış olurdu çünkü. Üzerimize geçirdiğimiz kıyafetlerin hepten önemsiz olduğunu da söylemiyoruz. Aksine Müslüman özel olduğuna göre onun her şeyi de özeldir. Özel olduğu için de zaten moda gibi tek dişli çarkın ellerine hepten bırakılamaz.
Sonuç olarak tekrar ifade etmekte yarar var. Müslümanın elindeki imkanlar dahilinde güzel giyinmesine elbette kimsenin itirazı yok. Bu vesileyle güzel, uyumlu, tertipli giyinmeye değil, bunun insanlar nezdinde bir fetiş haline getirilmesine karşı çıktığımızı yineleyelim. Fakat giyinmeyi (ya da giyinmemeyi) bir kudret sembolü haline getiren ve bunu da diğer insanlar üzerinde bir irade hakimiyetine çevirmeye çalışan modaya, dolayısıyla modayı güzel giyinmenin tek kriteri sayan zihniyete itirazımız var. Tabi itirazımız var deyip parmağımızı havada sallamıyoruz. Ayinesi iştir kişinin…işimiz yazmak ve yaşamak. İslam’da güzel giyinme hiçbir zaman bir fetiş (şirk) haline gelmemiştir. Dünyayı mamur etme bilincindeki Müslüman önce kendi içinden ve dışından bu faaliyete başlar ancak az önce söylediğimiz gibi bunu bir kudret nişanesi saymaz. Zaten üstünlük ancak takva iledir. Ve müslümanın kıyafeti de İslamî bilinç ve inançların ürünü olarak İslam’ın tevazuunu, sükunetini, huzurunu, dengesini yansıtır şekilde olmalıdır. Böylesini buluyorsanız giyinin, varsın moda olsun. “İman çıplaktır, elbisesi takva, süsü utanmak, meyvesi ise ilimdir.” H.Ş
* Okuyucuya not: Dergimizin Temmuz sayısı ancak Ağustos başında elime geçtiği için (aynı zamanda bir cevap niteliği taşıyan) yazım bu sayıya ancak yetişebildi. ** Latif İnce beye not: Bilim de ilerliyor, değişiyor. “3 dakika” değil 10, hatta 7 sn. olduğunu söyleyenler var.
GENÇ'ın Yazısı.