Ali Sürmelioğlu

Ramazan... Aşevinde kaynayan kazan... Kapıda yığınla insan... Yolda kalan, imkanı bulunmayan, gidecek kapısı olmayan, öğrenci, yolcu ve daha nice insan. Hüdayi aşevinin önündeki manzara gözde canlanınca...

Ramazan dert kokusu yayılan yerleri daha çok mesken tutma zamanı. Çünkü orucun mahiyeti bir bakıma bu değil mi zaten? Açın halini anlamak, nefsani arzu ve meyillere ket vurmak, su kenarında susuz durup suya muhtacın sıkıntısını tatmak... Oruç bütün mahiyetiyle sırf aç durmak değil malum. Allah için elde imkan olsa bile bu belli zaman diliminde; yememek, içmemek...

Gıybet eden kişiye tuttuğu orucu hatırlatır ya alemlerin hatrına yaratıldığı Nebi (s.a.v)... Gıybet mü`min kardeşinin ölü etini yemeğe benzetiliyor ya, gıybet hakiki manasıyla orucu bozmaz mı o zaman?

Ramazana erip de bağışlanmayanın burnu yerde sürüsün duasına amin diyor Nebi... Bağışlanmak için bağışlamak, merhamet görmek için merhamet göstermek gerekmiyor mu?

Bu Ramazan yeni birşeyler yapalım haydi. Huzur evlerine gidelim; o, evlatlarının yanlarına uğramadığı anneleri babaları ziyaret edelim, gönüllerini alalım. Çocuk esirgeme kurumlarına gidelim; o, anne babalarının yokluğunu derinden yaşayan çocukların gönüllerini hoş edelim, acılarını bir nebze olsun dindirelim. Bu ve bundan sonraki Ramazanlarda derdi olanlara daha çok kucak açalım. Derde ortak olmak sırf Ramazan ayına mahsus olmamalı ancak. Ancak Ramazan ayının kıymeti arttığı için muhakkak derttaş olunmalı. Yalnız unutmamalı ki Efendimiz mü`minleri bir vücuta benzetmiş ve buyurmuştur ki " uzuvlardan birisi ateşlense tüm vücut uykusuz kalır"

Kardeşinin derdiyle uykusuz kalmaya var mı talip olan?


GENÇ'ın Yazısı.