Ahmet Köseoğlu ile Şehirlerin Ruhunu Konuştuk!
Zeki Dursun
Türkiye Yazarlar Birliği Genel sekreteri, enerjik kültür adamlarımızdan Ahmet Köseoğlu’nun kitabı çıktı geçen ay. Baktık, Ahmet Köseoğlu hem gezmiş dünyayı hem görmüş Konya’yı. Konya’nın bir kültür şehri olmasında yaşayan etkenlerden biri ile konuşmamak bir eksiklik olurdu. Biz de konuştuk.
Bir geleneğin devamı olarak gezip gördüğümüz yerleri kaleme aldınız. Sizce o yerleri hakkıyla görmek mi zor, yoksa yazmak mı zor?
Şehirleri hakkıyla gezip, yaşayıp yazdığımı söyleyemem. Sadece şehirlerin ruhuna gezintiye niyetlendiğimi söyleyebilirim. Hakkıyla gezip, yaşayıp, yazmak, “gören gözün” marifeti olsa gerek. Bu iddialı bir durum. Bu derya şehirlere hakkıyla varabilmek ancak Yunus’ca olabilir.
“Çevik bahri olmak gerek
Bir denize dalmak gerek
Bir gevher çıkarmak gerek
Sarraf anı bilmez ola”
Yazarken veya gezerken en duygulandınız şehir neresidir? neden?
Şam ve Saraybosna beni ziyadesiyle duygulandırdı. Kur’an coğrafyasının önemli merkezlerinden Şam ta Halep’te tuttu beni, Konya’da bıraktı. Tam da sıtma tutar gibi tuttu Şam-ı Şerif beni. Şam ruhunu fısıldıyor duymasını bilene. Gündüzün geceye devrilişinin ilk saatlerinde Kasyun dağının eteğinde Şam-ı Şerifi izlerken, şehristanın minareleri yeşil florasan lambalarını yakıyor, mabedlerin üzerinden gökyüzüne şavkıyan yeşil ışıkla birlikte muhayyilemizde geçit yapıyor nurdan insanlar; Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz.Zeynep, Hz.Bilal, Hz. Cafer-i Tayyar, Hz. Hüseyin, Halid bin Velid, İbn Arabi, Selahaddin Eyyubi, Nureddin-i Zengi, Sultan Vahideddin ve niceleri… İşte nurdan insanlar ve yaşadığı mekanlar. Zamana tanık bu şehr-i şerifin manyetizmasına girmemek için devrelerin ve alıcıların kapalı olması gerek. Aksi takdirde sizi sarıp sarmalıyor bu şehir. Saraybosna’da ziyaretimiz herhangi bir Balkan şehrini ziyaretten öte bir hadise olduğu için, etki altında kalmaya hazır bilgi ve halet-i ruhiye ile gidişimiz, bizde bıraktığı tesirin etkisi olsa gerek.
Gezdiğiniz batı şehirleri ile doğu şehirleri arasında ne gibi farklar var sizce?
Şehirleri; dünü olup bugünü de olanlar, dünü olup bugünü olmayanlar ile dünü olmayıp bugünü olanlar diye tasnif ettiğimizde batı şehirlerinin büyük çoğunluğu dünü olmayıp bugünü olan kentler olarak karşımızda durmakta. Bilhassa Amerika’nın sentetik, genç kentlerini dünün bilge şehirlerinden öğreneceği çok şey var. Modern Batı’nın genç kentleri, çağdaş enstrümanlardan destek alarak, dünün efsunlu güzelliklerini üzerinde barındıran pırlanta şehirlere hegemonya oluşturmaya çalışmaları, bu şehirleri gündem dışı tutmaları, O’nların güzelliklerine, gizemine değer katar, eksiltmez. İnsanın geleceğe geçmişiyle gittiğini ve yaşayamadığı, geçmişin rafine bilgisini geleceğe taşıma gayretiyle ömrünü geçirdiğini düşünürsek dünün şehirleri bugünün kentlerinin iyi birer klavuzudur.
Yola çıkmak isteyen gezme heveslisi gençlere neler tavsiye ediyorsunuz?
Henry Miller’in söylediği gibi “bulunduğumuz yerden hiç ayrılmadan” şehirlerin ruhuna yaptığımız bu gezileri yapabilir miydim bilmiyorum. Şehrazatın bin bir gece anlattığı masallarındaki gibi muhayyel bir güçle kaf dağını aşıp, zümrüd-ü Anka kuşununun kanadına binip Cabulka ve Cabulsa’ya yolculuk yapabilir miydim onu da bilmiyorum. Ama bildiğim hemen yanı başımızda, yamacımızda duran düne ait şehirleri bilmediğimdi. Bu güne ait kentleri de uzakta olsalar da gidip görmeden önceden bildiğimdi. Hasılı hemen yanımızdaki Şam’ı, Saraybosna’yı, Halep’i, Kütahya’yı Aksaray’ı, Akşehir’i Bolvadin’i, Beyşehir’i tanımadan İsviçre’nin kentlerini, Amerikan’ın genç kentlerini görmenin geçmişe yapılacak bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bizden çok şeyin olduğu bu şehirlerin ruhuna yolculuğa çıkmanın gecikmeden, yapılacak işlerden olduğunu düşünüyorum.
GENÇ'ın Yazısı.