Cihan Taştan

Özellikle biyoloji biliminde terimlere çok önem verilir. Bu nedenle “evrim” kelimesinin tekrardan anlamını hem kendi dilimizden hem kaynaklardan kısa örneklerle açıklayalım.

Evrim, belli başlı konuları esas alır:

- Tesadüf

- Doğal seleksiyon (yani ortam şartlarına göre en iyi uyum sağlayanın hayatta kalabilmesi ya da Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabında ana başlıkta belirtildiği üzere “Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni” ya da “Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine")

- Adaptasyon

- Mutasyon

-Tesadüf…

Belirtilen özellikler en ana başlıkları oluşturmakla birlikte “Sünnettullah böyle olamaz mı ?” yani ‘’Allah, evrim gibi bir ’düzensiz’ düzeni (!) yaratmış olamaz mı?’’ gibi soruların da asıl çıkış noktalarını oluşturmaktadır.

Sünnetullah, Allah’ın kâinat üzerinde ilim ve kudretiyle koyduğu emirler bütünüdür... Bilimsel olarak “Kâinat Kuralları” olarak tanıtılır. Örneğin, suyun yüz derecede kaynaması Sünnetullahtan olduğu gibi mutasyon da aynı çember içerisindedir.

Ancak Kur`ân’da buyurulduğu gibi, her gerçekleşen olay belirli hikmetler barındırmaktadır ve bilimin olabilmesi için de bu belirli kanunlara, olaylara ve denklemlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Yani tesadüflere bilimde de yer yoktur...

Tesadüf, “hiçbir amacı olmayan” ve "kendi kendine olan” anlamını taşımaktadır.

İşte bu nokta, Sünettullah’a uymak yerine, aslında Sünnetullah’a aykırı bir tanım olabilmektedir.

Onun için şans veya tesadüf kelimelerini kullanmak yerine “tevafuk” deriz. Aynen Allah`ın iradesiyle her şeyin belirli hikmetler ve emirler üzerine gerçekleşmesi… Yani evrimin daha ilk maddesi hem “Sünnetullah”a hem “tevafuk”a zıttır...

Hemen tesadüfü mutasyon konusuna bağlayalım. Yani evrimin en sağlam dayanağı... Yani mutasyon olmazsa evrim olmaz !

Mutasyon, Sünnetullah’tandır ve aynen belirtildiği üzere tamamen tevafuklar üzerine kuruludur.

Buraya ünlem işareti koyalım! DNA’nın neresinde, hangi mutasyon olacağını ve nelere yol açacağını kimse bilemez. Yani laboratuvarda istediğimiz kadar hesaplar yapalım, hiçbir zaman evdeki hesap çarşıdaki hücrelere uymaz. Çünkü içinde çok daha derin ve hassas bir ilim yaratılmıştır.

Mutasyonların tevafuk olmasına ve dahi çok güzel yönetilmesine en güzel örnek, bağışıklık sistemindeki hücrelerimizde gerçekleşen mutasyonlardır...

Ve bu mutasyonlar hayatımız boyunca o kadar çok gerçekleşir ki, gökteki yıldızları sayabilirsiniz ama sadece savunma hücrelerimizdeki mutasyonları sayamazsınız...

Hemen korkmayın! Bu mutasyonlar bağışıklık sistemimiz için gerekli ve her türlü mikrobu tanımamızı sağlayan bir Rahmet, bir Lütuf ve El Şafii isminin kapısıdır.

İnsan genom projesinde 100 bin olarak -evrimci görüşe- göre hesaplanan gen sayısının 25-30 bin arasında çıkması, birçok bilim insanını güç bir durumda bırakıp çaresizlikten ağlattı...

Belki dünyadaki en âciz canlı, bilim insanlarıdır. Çünkü açıklayabildiklerini zannettikleri, açıklayamadıklarının yanında, hep dili dönmeyen bebeklerin çıkardıkları anlamsız birkaç kelime gibi kalmaktadır.

Zaten bunun için, her zaman müşahede ettik ki, açıklayamadıkları her sır için "bir şekilde", "zaman içinde kendi kendine", "doğa böyle seçti", "hücreler bu yolu seçti" ya da "bu hücreler akıllı, şunlar ise aptal!" gibi birçok ifade ürettiler akıl fabrikalarında…

İşte bu noktada en can alıcı soru gelir; “eğer 25 bin genimiz varsa, peki vücudumuzda bulunan yaklaşık 2 kg mikroba karşı nasıl Samanyolu Galaksisi’ndeki yıldızlar sayısınca, milyarlarca hatta trilyonlarca farklı hücremiz oluyor ?”

Cevap: “Mutasyon”dur...

Ancak bu sistem o kadar hassastır ki, en ufak, yanlış bir mutasyonda, artık savunma hücreleri kendi vücut hücrelerimizi “düşman” olarak tanıyabilmekte ve kalıcı hastalıklara, hatta ölümlere yol açabilmektedir. Bakınız, autoimmunity…

Bu sadece bir örnek…

Michael Behe’nin “Evrimin Sınırı” (Edge of Evolution) adlı kitabında ise evrimin kendine temel kabul ettiği mutasyon ve buna dayanak olarak gösterdiği örneklerin nasıl evrimle hiçbir alakası olmadığı ama “adaptasyona” yol açtığı belirtilmektedir.

Yine bir ünlem !

Adaptasyon, evrime yol açan bir husus değildir !

Ama Sünnetullah’tandır...

Adaptasyona en güzel örnekler; kutuplarda yaşayan Eskimolar, AIDS hastalığına dayanıklı insanlar, Kaliforniya’da Arsenikli Mono Gölü’nde yaşayabilen bakteriler verilebilir... (Bkz: Genç Dergi Web Sitesi, Mikro Âlem bölümü, “Kemâl’e Eren İlkel Canlı !”)

Bu örnekler evrime değil; ancak Allah`ın eşsiz yaratışına götürür... Kimsenin sesini ya da ihtiyacını duymadığı canlıları kendi yaşam çevresinin koşulları içerisinde, özel olarak tasarlayıp, yaratması...

Yani gözü kapalı ya da Richard Dawkins’in dediği “Kör saatçi” gibi değil...

Doğal seçilim Darwin’in "aha!" dediği noktadır işte... Darwin`in evrim hakkındaki cümlesi aynen şudur:

Darwin evrim teorisini kurarken, ona ışık tutan ve onu etkileyen Malthus’un "Nüfus Üzerine Deneme" adlı kitabında kullandığı şu sözleri esas almaktadır: "Bütün canlılar bir varolma ya da yok olma savaşı içindedir, savaşların nedeni nüfus artışıdır, çünkü beslenme kaynakları sınırlıdır ve bunlara sahip olmak için insanlar zorunlu olarak savaş yürütmek zorunda kalmaktadırlar ve bu savaşta güçlüler zayıfları ezer geçer" 

Evrim bu hususu ele aldığı hemen hemen bütün konulara sokmaya çalışmış ve güçlü canlıların güçsüzlerin yerine geçtiğini haykırmıştır.

Bu yaklaşım, çok ince bir çizgidir aslında. Evrimin bahsettiği ‘sürekli savaş dünyası’ Sünnettullah’a uymak bir yana Allah`ın isimlerine zıttır. Allah-u Teâlâ: “Rahmetim gazabımın önündedir” buyurmaktadır. Ve her sûrenin başına “Rahmân ve Râhim olan Allah`ın adıyla” diye başlamaktayız.

Eğer kâinatta bir “savaş” ve “üstün gelme” esas alınsaydı; yardımlaşmaya, şefkate ve merhamete yer verilmeseydi, İlkin Kur’ân`ın ayetlerine zıt düşecekti. 

Kâinat çok hassas bir ekosistem üzere kuruludur. Vücudumuzda bulunan mikroplar eğer bize yardım etmese ne biz hayatta kalabilirdik ne de mikroplar... Bu şuurda olan ne bizim vücudumuz ne de bakteriler... Öyleyse hüküm süren “yardımlaşma” nereden geliyor? (gencdergisi.com, Genç Bilim, Kusursuz Yardımlaşma, Beyza Karaöz)

İşte onun için evrim teorisinde “güçlünün zayıfı yenmesi” ve “seçilmesi” durumu bile yine Sünnettullah’a münafidir...


Cihan Taştan'ın Yazısı.