Taha Yasir Yücel “Ey Şehir” diye bir şiir yazmış. Ey demek güzeldir şiirde. Kimi zaman suyu çıkarılsa bile genel olarak ey demek güzeldir. Atlılar dergisinin logosunun altında “Ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri” yazardı. Ey demek iyidir. Belirsizliğe ey demez sanırım şair. Ve iyi şiir yazamayanların temel sorunlarından birisi de belirsiz bir anlam yoğunluğundan bahsetmeyi şiir yazmak zannetmeleridir.

Süreyya Ergen şiir yazarken aslında bir imkan olan bir durumu bir soruna dönüştürmüş. Kat kelimesi üzerinden bunu yapmış. Evet, şair kainattaki bir küçük ayrıntının tesirinden gerçekten de kurtulamayan adamdır çoğu kez. Fakat bunu şiirinde yaparken patinaj yapar bir duruma düşmemeli. Şiir okumalarını sürdürmek bunu bize daha iyi gösterecektir.

Turgut Çelik şiirin kentte veya taşrada yazılmış olmasının bir önemi var mıdır diye sormuş. Bir şiirden söz açılacak olduğunda şairin şiirini nerede-nereden yazmakta olduğu durumu önceleniyorsa bu yaklaşımın altında nelerin yattığını sorgulamamız gerekir. Zira şairin nerede-nereden yazdığının öncelenmesi şiir hakkında verilecek hükmü, kanaati etkilemektedir.

Taşra şairi, şehirli şair gibi bir ayrımın olmaması kimselerin taşralı şairlerle şehirli (kentli) şairleri karşılaştırmamasından kaynaklanıyor olsa gerek; ama bu demek değil ki, şiir ilgililerinin şairleri mekanlarına göre değerlendirmek gibi bir eğilimleri yoktur. Taşralı şair-kentli şair şeklindeki bir ayrımdan daha da kötüsü ile karşı karşıya olduğumuzu hissediyorum: Şairler ve taşralı şairler -yani şair sayılmayanlar-. Nedendir anlaması zor görünür: kimi şiir ilgililerinin taşrada yaşayan şairlere karşı bir vurdumduymazlıkları söz konusu. Hele hele taşrada yaşayan şair şiirlerini taşra dergilerinde yayımlıyor ise kentli dergiler için o şair artık bitmiş gibidir.

Özgül Başar bize bir çok şiirini, Ilgın Osmanlıoğlu iki şiirini yollamış. Ilgın’ın “Bir şiiri şairine ait kılan şey nedir” sorusu üzerinde düşünmesini öneririm. Modern şiir nasıl yazılır, yazılmalı mıdır, bunu da düşünmek, sorgulamak durumundayız. Burada, bu zamanda yaşamıyor muşuz gibi yapamayız. Ilgın’ın şiiri bu kusurlara sahip dediğim sanılmasın. Bu meselelerden de bir şekilde haberdar olmalıdır şair. Şairi basit romantik bir insan zannetmemek lazım. Bir gelenek kurabilmiş ve şiir geleneğini kanıksayabilmiş şairlerin gereksiz bir bocalama, tanıyamama sürecine mecbur kalmadıklarını düşünebilir ve bunu kabul edebiliriz fakat aruz ve kafiyenin yanısıra kendi toplumunun duyuşuna yakın şiir duyuşları ile ilişkisi azalan ve hatta kesilen modern dönem şiir ilgilisini büyük problemler beklemektedir. Bir şair için belli kalıpları dikkate alarak yeni, orijinal şiir kalıpları oluşturmak kalıpsızlık ortamında orijinal bir şiir ve kendi şiirini oluşturmaktan daha kolaydır. Ve modern şiirin şairi geleneği de çok iyi bilmek zorundadır.

Muhammed Yıldız’ın bir dil zenginliğine sahip olduğunu belirtmeliyim. Günümüz gençliği arasında zengin bir şiir diline sahip olabilen gençlerin toplumda yüzde bir oranında olduğunu bile düşünmek mümkün değil bence. Bu açıdan Yıldız’ın dilini takdir ediyorum. Yazmaya devam etmesini diliyorum.

Halit Turgut arkadaşımız şiirin kolay yazılan bir şey olmadığını daha net görmeli bence. Farzedelim ki büyük bir şair olduğunuzu düşünelim. Bu şairin bundan sonra her yazacağı şiir olacak mıdır? Özensiz yazdığı şiirler ismini çöpe atmak olmayacak mıdır? Yüzlerce şair ortaya ürünler koymaktalar. Listelemeye kalkışırsak sadece şu son on yılda edebiyat dergilerinde bize saymayı karıştırtacak kadar şair görüldüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Yine bir şairin şiirleri birileri tarafından göklere çıkartılırken başkaları tarafından da yerin dibine batırılmaya çalışılabiliyor. Hele hele yüzlerce şairin şiirini ise nerdeyse şairin kendisinden başka kimse okumamakta, üzerinde kimse konuşmamakta. Romantik duyguları şiire yansıtmaya çalışanlar sulugöz edebiyat yapmakla itham edilmekte; modern şiir yazdığını söyleyenler kuru şiirler yazmakla suçlanmakta, ahlaki kaygılarını şiirinde yansıtanlar sanatı politize etmekle suçlanmakta. Böylesine sahte ile gerçeğin ayırd edilemez hale geldiği bir ortamda şiir yazmanın geleneksel şiir formlarına nazaran çok daha zor olduğunun farkında olarak yazılmalı yeni şiir..

Ahmet Koçak Aykırı’dan eleştiriyor!

Bu ay fanzin dergi, undergrand ve gri dergi denilen fotokopi dergiciliğinin önemli dergilerinden Aykırı Edebiyat dergisi editörü Ahmet Koçak’ı Mürekkebi Kurumadan’a okur ürünlerini değerlendirmesi için davet ettik. Ahmet Koçak’ın Küskün isimli değişik bir kitabın da yazarı olduğunu eklemiş olayım.

Ceren Aybey’in güzelliği içtenliğinden gelen başlıksız (niye?) bir yazısı… Ancak: Bu tür yazılarda çıkarım yapmaya çalışmak bence en büyük açmaz. “Şu şöyledir, bu böyledir” gibi cümleler genellikle okuyucuları yönlendiren ifadeler olduğundan (Bu ifadeler olsa olsa benim şu an yaptığım gibi böyle eleştirel yaklaşımlarda kaldırılabilir.) bilinçaltında da olsa okur bu cümleleri yadsır. Hele bir de tanıdık ifadelerle yazan yazarları andıran cümlelere rastlarsa okur tümden hayal kırıklığına uğrar. “Kimi zaman kendimin ya da sevdiğim birinin cenazesini hayal ederim” cümlesini birkaç değişik yazarın denemelerinde aynen okumuş olmak gibi örneğin… (Can Dündar olabilir mi? Değilse bile okumalısın: “Uzaklar” ,“Nereye” gibi…)

Yazar üslubuyla yazar olacağına göre üsluba çok dikkat etmeliyiz. Yani herkesin yazdığı gibi yazarsak kim neden okusun bizi değil mi? Anlattıklarınız güzel ama yazdıklarımızın anlam olarak güzel olması yetmez, anlam ve anlatım olarak da özel olması gerekir ki özgün bir kalem ortaya çıksın.

18 yaşında olmak, serbest yazı yazmayı sevmek (bu serbest yazı neyse?) gelişigüzel yazmak anlamına gelmemeli… “Şansını denemek” istemişsiniz ama yazı şansa bırakılacak bir şey değildir ki… Lütfen ama lütfen yazım kuralları ve dilbilgisi… Türkçe yazmak, önce yazım kurallarını ve dilbilgisini hatmetmekten geçer… İyi yazmak için yazı aracı olan dilbilgisini ve yazım kurallarını iyi bilmeliyiz. Kötü malzemeyle iyi iş çıkar mı? Ayrı yazılan de/da’lar ve ki’lerden geçtik en azından kelimeleri doğru yazalım: “herkeze, beyenirsiniz”

Yine de yılmadan yazmaya devam, yaza yaza yaz gelir.

Okunacak Yazarlar: Montaigne, Nur Figen Feslioğlu

R. Betül Çetin, üslubunuz güzel… Sözcük seçimlerinize daha dikkat ederseniz erginleşecek yazılarınız. “Yıkılıyor şehirlerin dar sokaklarına sığışan hayaller! Uçurtmalar füzelere takılıyor illaki! Ve her şen şarkı acıklı bir ağıt artık dilimizde. Ninniler, annesiz çocukları uyutmaya yetmiyor...” Kimi yerlerde Necip Fazıl, Nurullah Genç tadı aldım. Aykırı’ya da bekleriz. Okunacak Yazarlar: Hakan Albayrak, Zeki Bulduk

Sevgili Leyla Marankoz, “Çemberin üstünde yürüme çabalarından ibaret hayat.” diyen size cevabım:

“Ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın. Kendin içindeyken kafan dışındaysa…

Kahrolacaksın!”

Ya girin ya çıkın,

Ya sürün ya sıkın,

Ya sevin ya terk edin kardeşim! :) Üstünde dolaşmayın çemberin… Ayağınız kayar, sonra “Tel Cambazı” gibi “Benim dengemi bozmayınız” dersiniz.

Öykünüzdeki kimi felsefi imgeler fena durmamış. Ama bu bir öyküyse –bana öyle geldi- en azından olayın ne olduğunu anlamalıydık biz faniler…  Elbette bu bir durum öyküsü de olabilir. Ama bu sefer de durumu anlamak isteriz. Bana sanki isyan edip intihar eden birinin öteki tarafa gidip gelmesini çağrıştırdı.

Çok sağlam ifadeleriniz var: “Çıldırmış bir saat gibi dolaşmasam ortalıklarda.” “Medeniyetler kalınlaştıkça niye incelir insan?” “Ölmemek ümidi yaşamamak korkusuna galebe çalarsa ancak bir avcının omzuna konar bir serçe.” “Çünkü yaşamak bir tuzlu somon balığı..."

En beğendiğim yer:

“damarlarımın inceliğini zorlayan kanım! parmaklarımı üç parçaya bölen eklemlerim! kudüs gibi yalnız,"nil"siz bir mısır gibi bereketsiz, meryem gibi suskun kıvranışlarım! bilin beni yaradan`ı. bilin ay tenime değen yağmuru yaradan`ı. ve sen her şeyi bilen rabb`im, sokağımda yalnız bırakma beni.” Amin. Allah hepimize, azmadan yazmayı nasip etsin. Okunacak Yazarlar: Bülent Akyürek, Güray Süngü

Züleyha Atay / Denizkızı, soyadınızdan olumlu bir yargı edinmiştim ki yanılmamışım. Gerçekten çok güzel yazmışsınız. Çok kullanılmış ama hiç eskimeyen bir telmihle tasavvufi bir lirizm oluşturmuşsunuz. Aykırı’ya mutlaka bekleriz. Ve : “Bir beyaz lekeydi aşk… dilimi guslet!” Mükemmel… Bence şiir yazmalısınız. Zaten yazdıklarınız şiir gibi olmuş. Durmak yok: “OL”a devam! Okunacak Şairler: Neşe Yeşilova, Tarkan Başer

Sevgili Muhammed Hakan Yıldız, yazdıklarınızdan bütün (komple) bir edebiyatçı olduğunuz anlaşılıyor. Üsluba diyeceğim yok ama daha özgün içeriklerle yazarsanız bence çok daha başarılı bir edebiyat hayatınız olacağına şüphem yok. Biraz Mecnun, biraz Hallaç, biraz Yunus: “Sırrını kendi bilmezken sahibine sahip etmiş”… Okunacak Yazarlar: İskender Pala, Abdulvahap Ballı

Ayşe Eraslan’ın öyküsü bence harika bir öykü olmuş… Edebiyatın içinde kalarak mesaj vermek kolay değil… Daha doğrusu okura mesajı hissettirmeden verebilmek, edebiyat tadıyla verebilmek çok önemli. Başarmışsınız. İnsan olmanın farkına varan ve çağına yabancı bu kalemin öykülerinden yayınlamak isteriz, Aykırı’da yazmak tam size göre … Okunacak Yazarlar: Murat Soyak, Bülent Gariboğlu (Cingöz)

Hatice Durmaz, okul sıraları hemen hepimiz için unutulmaz olmuştur. Güncel bir köşe yazısı gibi olmuş yazınız. Daha çok haber değeri var gibi… Ne mutlu size ki okumanın ve eğitimin gerçek anlamını kavramışsınız. Okunacak Yazarlar: Rasim Özdenören, A.Samet Dindar

Hilal Yavuz, değişik bir üslup yakalamaya çalışmışsınız, güzel. Düz yazıdaki ses benzerlikleri her zaman hoşuma gitmiştir. İstanbul’da 10 yılı geçmiş biri olarak da yosun ve tuz kokusu aldım hafiften… Şebnem Ferah’ın o şarkısını (Hoşçakal) ben de çok severim: “Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum” Ama eski bir sözü anımsatmalıyım hepimize: O’nu aramakla bulamazsın ama bulanlar hep arayanlardır. Ara-sıra Aykırı’ya bak… Yılmak yok, aramaya devam. Okunacak Yazarlar: Tarık Tufan (Umarım Hilmi Yavuz’un akrabası değilsindir.)


Asım Gültekin'ın Yazısı.