Mehmet Sadık

Mâlum Ramazan ayındayız. Böyle güzel zamanları yaşayabilmek ayrı bir güzellik, lütuf, nasip... Ramazanı anlamak ve ihyâ edebilmek ise insana bahşedilmiş bir sır. Ramazanın farkındalığının ve sırrının yolu şüphesiz oruçtan ve namazdan geçiyor. İmsak vaktinde yapılan sahur ve ardından beklenen iftar vakti orucu, yatsı vaktinde kıldığımız namaz ise teravihi karşılıyor. Bu büyük lezzetler Ramazan’a mahsus ve kaçırılmamayı bekliyor.

Bizzat şahit olduğumuz yahut yaşadığımız bir olayın tahlilini yapmak ve aktarmak, başkalarından aldığımız bilgileri aktarmaya göre çok daha kolay ve anlaşılır olur. Bu yüzden anlatmak istediğim meselelerde yaşadığım hadiseleri aktarıyorum.

“Ramazanı nasıl ihyâ edebilirim?” sorusunun cevabını oruç ve namazda arıyoruz. Bende bu sene, bu aya mahsus ikram edilen terâvih namazını boş geçmemeyi hedef edinerek, Ramazanın lezzetlerinden faydalanmak derdindeyim. Bu dertle beraber kıldığım namazları huşû ile geçirmeye çalışıyorum fakat şeytan bu durumdan rahatsız. Boş durmuyor.

"Aşağıda yer yok muydu?"

Geçen gün yine büyük bir arzu ve huşû ile teravih namazına gittim. Kafamı boşaltmaya çalışıyor sadece namaza konsantre olmaya çalışıyordum. İlk sünneti kıldık. Ortamdaki hazzı hissediyordum. Müthiş bir mânevi lezzet vardı. Ve bu durum şeytanın hiç hoşuna gitmemişti.

Namaz kılacağımız meclis epey kalabalıktı. Bu durum safların daha sık olması sonucunu doğurmuş, benim de çok hoşuma gitmişti. Sık saflarda kılınan namazın keyfi gerçekten başka oluyor… Neyse, tam farz namazına duracağımız sırada yanımda bulunan amca, bana döndü ve sesini yükselterek şöyle dedi, “Aşağıda yer yok muydu? Neden sıkıştırıyorsun? 33 rekât böyle sıkış sıkış kılınır mı?”

Şok olmadım desem yalan olur. Sustum kaldım. Amcaya cevap veremedim. Bu beni daha da üzdü, sinirlendirdi. Bey amcada cevap verememiş olmamdan aldığı güvenle birkaç kelime daha söyledi. Saçmaladı yani. Sonra benim en başından beri hesapladığım şey yani farza duracakken saflarda yer açılması durumu gerçekleşti. Amca yüzüme baktı, utanmışa benziyordu. Fakat beni tam da namaz öncesinde nefsimle amansız bir mücadeleye soktuğu için ona sıcak davranamadım. Ve birkaç rekât boyunca ona neden cevap veremediğimi, bana karşı büyük saygısızlık yaptığını düşündüm. Tabii huşû dolu geldiğim, mânevi lezzet tatmak istediğim namazım vesveseye alet olmuştu.

İnsan durmadan etrafına saldırıyor

Namazdan çıkınca bu bahsin muhakemesini yapmaya koyuldum. Düşündüm; kayıplarım ve kazanımlarım neler?

İnsan, ihtiyaçlarını, isteklerini karşılayabilme endişesiyle etrafına saldırıyor. Nefsî arzularla şekillenen talepler, çevredeki canlı-cansız varlıklara zarar veriyor. Bunun örneklerini her yerde görebiliyoruz. Mesela son zamanlarda Taksim’de yaşananlar da bunlara dâhildir. Yani amcanın bana karşı gösterdiği tavır nefsî bir savunma; namazını sıkış sıkış olmadan rahatça kılabilme isteği.

Amcaya namazdayken cevap veremedim. O an şaşkınlığımdan nutkum tutulmuştu. Fakat konuşmuş olsam Efendimiz (sav)’in hadisiyle cevap vermek isterdim:

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav), Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya!” buyurmuş. Ashab, “Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar?” diye sorduk. Şöyle buyurdu: “Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.” (Müslim, Salât 119; bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; Nesâî, İmâmet 28)

Ayrıca günümüz şartlarının bizi içine düşürdüğü, “Her söze cevap verme” hâli, yaşadığım olayda yetersiz kalmıştı. Bu durum beni çok sevindirdi. Çünkü Allah için susabilmiş, üstelik bunu farkında olmadan yapmıştım.

Cenâb-ı Allah bizlere birçok imkân tanıyor. Tabii nasibi olana, isteyene, yolunda olana… İnşallah onun yolunda oluruz. Kıssadan hisseler yapabilir, hayatın hikmetinin peşinde olabiliriz. Hem âhiretimizi hem de dünyamızı kurtarabileceğimiz nimetlerin, mesajların, olayların farkına varabilmek, nasiplenebilmek duasıyla…


GENÇ'ın Yazısı.