Ayhan Işık / Genç Haber Merkezi

Bir Ramazan’a daha kavuştuk. Rabbim hakkıyla değerlendirebilenlerden eylesin. Şu ana kadar kaç Ramazan’ı değerlendirebilmenin şuuru ile geçirdiğimi sormayın. Din’in Türkçeleştirilmeye çalışıldığı, Kur’an okumanın ve dini içerikli kitap bulundurmanın suç sayıldığı, camilerin dam ya da samanlık olarak kullanıldığı neslin evlatları veya torunları olarak yetiştiğimiz için, kelamlarımızdaki cehaletimizin, yeni öğrendiğimizi itiraf ettiğimiz birçok temel kaideleri dahi bilmiyor olmamızın yadırganmamasını özellikle rica ediyorum.

Geçenlerde Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslam İlmihali Namaz bahsinde geçen şu ifade beni nasıl rahatlattı, üzerimden nasıl büyük bir yük aldı anlatamam. Deniyor ki: “Bir kimse; İslam olmayan bir memlekette, Müslüman olup ta bir İslam ülkesine geldiğinde yeni öğrendiği ve öncesinde yapmadığı ibadetlerden dolayı sorumlu tutulamaz.” Bizler İslam olmayan bir memlekette doğmadık. Ama İslam olmayan bir ülkede doğmuşçasına Din’den bi haber yetiştik ve yaşadık.

İslam’ın haram kıldığı ve yasakladığı ne kadar küçük - büyük günah varsa hepsi ile çocukluğumuzda tanıştık. Bu ifadeyi çok ağır bulduysanız şöyle misallendirmeye çalışayım. Çocukluğumda en çok üzüldüğüm şey, en çok sevdiğim amcamın sarhoş olduğu zamanki hali idi. Köyde düğün olduğunda köyün delikanlıları için özellikle içki sofraları hazırlanır, içki içmeyenler adamdan sayılmazdı. Gençler askere uğurlanmadan önce içki masalarında alem yaparlardı. İşin garip tarafı ise, çocukluğumda köyde elektrik yokken içki vardı. Bakkalda sirke, yağ bulunmazken içki bulunurdu. Cami yok muydu? Vardı. Okul yok muydu? Okul da vardı. İmam yok muydu? Oda vardı. Olmayan neydi? İman. Var olan neydi? Cehalet…

Namazı dedeler kılar zannederdim. Namaz 60’ından sonra kılınır… İslam adına öğrendiklerim şunlardan ibaretti. Yemeğe ‘Besmele’ ile başlanır. Doyunca ‘Elhamdülillah’ denir. Ayakta su içilmez. Kağıda basılmaz. Ezan okunurken oturulur. Büyüklerin yaptığı kabahatleri çocuklar yaparsa Allah çarpar, taş yapar. Bu dört beş kaideyi bilenlere Müslüman denir. Ha birde. Allah Birdir, doğmamıştır, doğurmamıştır…

Üniversiteye gidince en çok hayret ettiğim hususlardan birisi koca koca üniversite hocalarının profların namaz kılıyor olmasıydı. Hem de hiç işleri yokmuşçasına, acelesiz, telaşesiz. Burada da bir yanlışlık vardı. Zira bizim köyde, Cuma namazının farzı kılındı mı cami boşalır, tesbih ve dua için beklenilmezdi. Ama üniversitede profesörler öyle yapmıyorlardı. İlk şahit olduğum da “Cahil olan kim?” diye düşünmüştüm. Üniversite hocam mı? Ahmet amca mı? Babam mı?

Böylesine bir cehaletten çıkıp gelip, boşa geçirilen Ramazan’larına yanmaz mı insan. Peki Ramazan nasıl boşa geçirilmez? Nasıl değerlendirilir? Bunları da yeni yeni öğreniyorum. Her Ramazan’ı Ramazan gibi yaşamaya çalışıyorum. Ama sonuçtan sadece ümitliyim. Ümitsizlik günah diye. Vaktinde olmayınca sonrasında çok zor oluyor. İbadetin kıymetinin zorluğundan kaynaklandığını da biliyorum. Bu mantığa sığınıyor, Rabbime dua ve niyazda bulunuyorum. Bu yazıyı okuyan kardeşlerimden de bana ve benim gibi olanlara dua etmelerini özellikle rica ediyorum.

Geçenlerde cami hocamın duasını da buradan hepinizle paylaşmak istiyorum. “Ya Rabbi orucu tuttur bize. Ya Rabbi oruca tuttur bizi.”

Ya Rabbi bizi oruca tuttur ki; Ramazan’nını Ramazan gibi yaşayalım. Bizi oruca tuttur ki, haramın her türlüsünden uzak kalalım.

Ya Rabbi bizi oruca tuttur ki; dilimize, gözümüze, elimize, kulağımıza, nefsimize, ayaklarımıza, karnımıza, sahip olalım.

Ya Rabbi bizi oruca tuttur ki; orucuna tutturduğun diğer mü’min kardeşlerimizin bereketine ortak olalım.

Ya Rabbi bizi oruca tuttur ki; bizler ve dünyanın dört bir tarafında, zulmün ve küfrün her çeşidiyle karşı karşıya olan kardeşlerimiz, her türlü bela, sıkıntı ve musibetlerden emin olalım.


GENÇ'ın Yazısı.