Sadece Tefsir Değil Bir İrfan Hazinesi
Bir konu veya bir ayetle ilgili Elmalılı tefsirine müracaat ettiğimizde elimiz boş dönmeyeceğiz. Mutlaka doyurucu bilgiler, orijinal yorumlar, ayetin ruhunu bize hissettirecek izahlar bulacağız. Ve belki çoğu tefsirde bulamayacağımız –Elmalılı tefsirini özgün kılan- bir başka ufukla karşılaşacağız.
İslam’ın on beşinci yüzyılının Müslümanları olan bizler, bugün devasa bir tefsir mirasına sahibiz. İslam’ın on beşinci yüzyılından bahsediyorum, çünkü bu konuda bir önceki asra, hatta bir önceki yarım ve çeyrek asra göre daha zengin durumdayız. Daha ilk dönemlerde yazılmış –ve günümüzde yayımlanmış- tefsirlere kütüphanelerimizde kolaylıkla ulaşabiliyoruz; son yüzyılda yazılmış eselere erişim ise çok daha kolay.
Kur’an tefsiri çalışmaları, sadece Müslüman bir ülkede veya İslam dünyasında değil, dünyanın her tarafında bütün yoğunluğuyla devam etmektedir. Bunlar, yoğun biçimde Kur’an Dili Arapça olarak yazıldığı gibi, diğer Müslüman milletlerin dilleri, Türkçe, Farsça, Urduca olarak da yazılmaktadır. Bu arada batı ve diğer doğu dillerinde yapılan Kur’an çalışmaları da azımsanmayacak bir sayıdadır.
***
Türkçe’de de yüzyıllardır Kur’an-ı Kerim’in tefsiriyle ilgili çeşitli çalışmalar yapıla gelmiş. Bunların –ve diğer dillerde yazılmış Kur’an çalışmalarının- uzunca bir listesini M. Hamidullah’ın Kur’an-ı Kerim Tarihi’nde görebiliyoruz. Ancak Türkçe’mizdeki eksiksiz, en kapsamlı ve en yetkin tefsir, geçtiğimiz yüzyılda yazılmış. En kapsamlı ve eksiksiz diyorum çünkü o güne kadar yapılan çalışmalar, bazı surelerin veya ayetlerin tefsirinden ibaret. Ancak bu tefsirde Kur’an, hem baştan sona, hem de klasik tefsir anlayışına göre kapsamlı ve yetkin bir şekilde tefsir edilmiş.
Sözünü ettiğimiz tefsir, Hak Dini Kur’an Dili. Tefsirin müellifi, ilmi yetkinliği, irfani derinliği herkesçe müsellem, Osmanlı bakiyesi bir allâme, Elmalılı Hamdi Yazır. Müfessir, şu fani hayatta ebedi kalmak için biçare insanlığın elinde hiçbir tutamak görmüyor. Evet, tek tutamak var, diyor, o da Hakka hizmet, muhabbet ve onun rızasına ermek.
İşte o –eskilerin deyişiyle- mütebahhir âlim Kur’an-ı Kerimi tefsir edip Hakka hizmet etmekle fani hayatta ebedi bir iz/eser de bırakmış oluyor. On iki sene gece gündüz Hakkın aşkı ile damla damla göz yaşı ve göz nuru dökerek, Allah’ın kelamının meâl ve tefsirini kaleme alıyor. İşte bu hizmet aşkı ve zorlu çalışmanın neticesinde bugün Kur’an’ı anlamak isteyen herkesin; âliminin, akademisyeninin, entelektüelinin istifade ettiği eşine az rastlanır bir eser çıkıyor ortaya.
Öncelikle biraz eserin meâl bölümü üzerinde duralım. Meâl hazırlanırken, Kur’an kelimeleri ve deyimsel ifadeler titiz bir işçilikle Türkçe’ye çevrilmiştir. Yani bir ifade en güzel şekilde, Türkçe’nin ruhuna uygun nasıl ifade edilebilecekse onu bulmaya çalışmıştır Elmalılı. Hatta bu çeviriler çoğu zaman hayranlık verecek güzelliktedir. Bu yönüyle meâl, Türkçe’nin edebi klasiklerinden biri olma özelliğine de sahiptir.
Evet, Divan-ı Lügati’t-Türk’ü okuyup tetkik etmiş bir Türkçe sevdalısı; Türkçe’yi kusursuz kullanma gayretindeki bir İstanbullu vardır karşımızda. Buna, Arapça’ya olan vukufiyet de eklenince çalışmanın boyutları daha net anlaşılacaktır. Ben âcizane şunu gördüm ki, ayetlerdeki hemen her kelime veya deyim için tek tek kadim Arapça sözlüklere –özellikle İsfehani’nin Kur’an kelimelerini incelediği el-Müfredâtına- bakılmış, bunların Türkçe karşılıkları da bir o kadar özenle seçilip konulmuştur. Bunların pek çok örneğini vermek mümkün, ancak bu bir bahs-i diğer.
Kimi zaman meâlin dilinin ağdalı olduğu, cümle düşüklüklerinin bulunduğu gibi eleştiriler geliyor gündeme. Bunu da devrin bazı siyasi olaylarına bağlama eğilimi görülüyor. Ancak kanaatimizce bunun sebebi siyasi olmaktan çok, Kur’an’daki vurgu ve nüktelerin Türkçe’de gerçek manada hissettirilme çabasıdır.
Buna şu küçük örneği verebiliriz. Nas suresinin son ayeti şöyle tercüme edilmiş: ‘gerek cinden gerek ins.’ Niçin ‘gerekse insanlardan’ diye çevrilmemiş de böyle bırakılmış? Cevabını -dikkatle baktığımızda- tefsirde buluyoruz: Kur’an besmelenin ‘ba’sıyla başlamış, ‘nas’ın ‘sin’iyle bitmiştir; bu ise ‘bes’; yani sana iki cihanda rehber olarak Kur’an yeter, demektir. İşte bu nükte, Elmalılıya göre tercümede vurgulanmalıdır.
Tefsir kısmıyla ilgili olarak en başta ifade etmeliyiz ki bu tefsir, bir imparatorluğun yüz yıllarca kullandığı ilim diliyle telif edilmiştir. Eser her ne kadar Latin alfabesiyle basılmışsa da cümle terkipleri, ifade kalıpları, kullanılan kelimeler, konuların izah tarzı her şeyiyle o ilmi disiplini ifade etmektedir.
İlmi birikimi olmayan, yeterli derecede mürekkep yalamamış bir insanın tefsiri anlamakta zorlanacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Kanaatimce sadeleştirilmiş baskılar da bu konuda bir fayda sağlamamaktadır. Çünkü mesele sadece ifadelerin sadeliği değil, seviye meselesidir. Yani tefsirde, fıkha, itikada, kelama ait meselelerin çözümleri, kelime ve isim tahlilleri, zengin hadis yorumları, manevi konularla ilgili tatmin edici izahlar entelektüel bir seviyede işlenmiştir. Hatta felsefi, sosyolojik, psikolojik, bilimsel konularda da araştırma yapanlar, tefsirde şayanı dikkat yorumlarla karşılaşacaklardır. Bu yönüyle tefsir bir ilim, hikmet ve irfan hazinesidir.
Kur’an’ın Kur’an’la ve hadisle tefsiri Hak Dini Kur’an Dili’nde önemli bir yer tutar. Sonra Taberi gibi, Zemahşeri, Beydavi, Nesefi, Hazin, Kurtubi gibi klasik müfessirlerin görüşleri nakledilir. Bu görüşler sadece nakledilmekle kalmaz, Elmalılı tarafından ustalıkla değerlendirilip tercihler, orijinal tespitler yapılır. Konu enine boyuna işlenirken bir taraftan Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler çıkar karşımıza. Yine ayetler ve sureler arasında, Elmalılının büyük bir maharetle kurduğu bağlantı ve tespit ettiği insicam, kayda değer en önemli hususlardan biri.
Şunu ifade etmeliyim ki, bir konu veya bir ayetle ilgili Elmalılı tefsirine müracaat ettiğimizde elimiz boş dönmeyeceğiz. Mutlaka doyurucu bilgiler, orijinal yorumlar, ayetin ruhunu bize hissettirecek izahlar bulacağız. Ve belki çoğu tefsirde bulamayacağımız –Elmalılı tefsirini özgün kılan- bir başka ufukla karşılaşacağız.
Son olarak, bin yılı aşkındır Müslüman olan bir milletin İslam’ı nasıl anlayıp yorumladığını ve dini hassasiyetini göreceğiz bu tefsirde. Bu milletin, bu irfanın içinde yetişen bir alim, söz konusu milletin sahip olduğu irfanın bir usaresini ortaya koymuştur bu eserde. Belki de bu eserin diğer İslam ülkelerinde yazılan tefsirlerden en önemli farkı budur.
Mesut Kaya'ın Yazısı.