Ahmed Sami

28 Şubat sonrasıydı…

Anadolu’dan İstanbul’a bir aile daha göçmüştü. Hiçbir varı yoğu olmayan bu aile, önce Çavuşbaşı denen yeşilliğe, sonrasında Çamlıca diye adlandırılan İstanbul’un cennetine yerleşmişti. İki küçük çocuktan oluşan dört kişilik bir aile…

Baba henüz Acıbadem’de yeni yapılmakta olan Türk Telekom binasında çalışıyordu. Elektrik tesisatı döşerken elektrikçi de olmuştu. Öyle yoksul dönemlerdi ki, çocukları tavuk eti yiyebilsin diye, öğlen çalıştığı yerdeki yemeği yemeyip, bir pakete sarıp çocuklarına getiriyordu.

Üstelik getirdiği mesafe 2.5 kilometreydi. Ne otobüs ne dolmuş parası yoktu, yürüyerek geliyordu o yolu.

Oturdukları evin kirası da 5 liraydı. Bir kaç yıl sonra 50 lira olunca ödeyemeyip taşınmak zorunda kalmışlardı.

Hele bir gün, bir tane dondurma gelmişti eve. Hani şu kapağını götürünce bedava yeni bir dondurma verdikleri kornetten. İlk kez böyle bir şey alınmıştı. Dört kişi, tek bir dondurmayı yedi.

Dahası, büyük çocuk okula başlamadan bir yıl evvel komşu çocuğundan okuma yazma öğrenmeye başlamıştı. O dönemlerde fiş denen kâğıtları toplar, yazmaya çalışırdı. Buna rağmen annesi ağlıyordu. Neden mi? Çünkü oğluna defter alacak para bulamıyordu.

Aslında durum o kadar da kötü değildi. Bir süre sonra ailenin reisi çok güzel bir iş bulmuştu. Parası da iyiydi. Çalışmaya başladı. Derken Ramazan ayı geldiğinde, namaz saatleri için izin vermedi patron. O dönem Ramazan ayı kış mevsiminde olduğu için vakit sıkışıyordu. “Aman canım ne gerek var namaza, boş ver kılma” dediği zaman patron, işten çıkmıştı baba hemen. Zaten sonrasında da patronun Yahudi olduğu öğrenilmişti.

Peki, şimdi o aile ne halde?

Yıllar geçtikçe, ülkenin idarecileri millete hizmet etmeye başladıkça, o ailenin durumu da düzeldi.

Her ne kadar herkes kendi dondurmasını yiyor olsa da, o zamanlar tek bir dondurmanın verdiği mutluluk artık kaybolmuştu.

Bulunamayan bir defter için dökülen gözyaşları, üniversite okuyan bir çocuk yetiştirmişti.

Yeteri kadar şükredemiyor olmanın bütün milleti utandırdığı bir devri yaşarken, size bu satırları yazan kişi, seneler evvel yazı yazmaya defter bulamayan çocuğun ta kendisi…

“O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” – Rahman Suresi


GENÇ'ın Yazısı.