Mum son derece fedakar, derdi dibini ışıtmak değil bizi ışıtmak, dibini ışıtırsa yanar ve bizi de ışıksız bırakır. Mum erir erir kendini bizim için heba eder fakat yine de “dibine ışık vermez diye” bir iftiraya maruz kalır. Gel de ağlama...

Birazdan hepimizin en sevdiği diziler başlayacak, bir kısmımız da bilgisayarının başında facebook, twitter, msn, gtalk , formspring, threewords gibi uygulamalarla haşır neşir olacak.

Annemiz, ablamız, hanımımız bu muhabbete mikrodalga fırınımızdan çıkardığı sıcacık börekleriyle, çörekleriyle yeni bir kıvam getiriyor.

Elimde değil bu dizideki karakterin neler yapacağı, başına neler geleceğihakkım olmayarak fena halde ilgimi çekiyor. Kim bilebilir, bu adamların yaşantıları güncel hayattan alınmış olabilir belki de yaptıkları bir espri bir jest benim felç durumdaki sosyal bağlarımı yeniden tamir etmeye yetebilir. Evet, yetiyor da yarın işyerinde  herkes yine bu diziden bahsedecek sanki farklı bir şey izlemiş gibi, herkes birbirine aynı sahneleri anlatacak ya da okulun civan  gençleri sanal alemde birbirlerine nasıl laf vurduklarını, nasıl birinin diğerini çok komik duruma düşürdüğü üzerine uzun uzadıya yorumlar yapacaklar. Birimizin paylaştığı resim, öbürünün çaldığı şarkı, falancanın gittiği kafe yine olay olacak. Fakat o da ne? Böyle  bir şey olamaz. Nasıl olur. Nasıl tüm cihazlar bir anda çalışmaz duruma gelebilir, nasıl tam da aydınlanmış iken tüm ışıklar sönebilir,  nasıl nasıl?

Körlük, bir, üç, beş bilemedin on dakika süren körlük. El yordamıyla bir arayış. Ne aradığımızı gayet iyi biliyoruz, ona neredeyse yıllardır hiç ihtiyacımız olmamıştı. Dibini ışıtmaz diye hep dalga geçmişiz onunla fakat şimdi, yine onun ışığına ihtiyacımız var.  Yapacak bir şeyimiz kalmadı, bütün sosyal olduğunu zannettiğimiz faaliyetlerimiz asosyal bir kara deliğin içine hapsoldu. Nereden baksan 40 yaşında olan büyüklerimiz bile unutmuşlar onun kokusunu, isini, imil imil yanışını.

Evet, bir çay tabağının üzerine kondurduğumuz küçücük mum şimdi hepimizi başucuna topluyor. Dur bakalım neler anlatıp, neler anlattıracak ve kimlere neleri hatırlattıracak?

Önce en büyüğümüz lafı alıyor,mumun karşısında okuduğu kitaplardan ve o kitaplardaki hayranlık duyduğu insanların mumun verdiği o mistik ışıkla birlikte evlerinin kerpiç duvarlarına gölgelerinin nasıl vurduğunu anlatmaya koyuluyor. Bir duvarda Hazreti Ali beliriyor, diğer duvarda Battal Gazi, kim tutar bizi?

Daha sonra sözü alan latif bir anne yüreği var mumun karşısında. Çektiği çileler, tebelleş olan korkular, ördüğü kazaklar,patikler, süveterler bir bir dökülüyor dilinden. Kalorifer de elektriksiz kalınca etkisini yitirmiş çoktan ama içimizi ısıtan küçücük bir ışık var. O geçmişte kalmış patikleri, kazakları, süveterleri üzerimize kat kat giymiş kadar sıcağız şimdi hepimiz.

Şimdi konuşma sırası bende, ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi, ceplerimde hacıyatmazlar vardı, badi parmağımı mum alevinden yakmadan geçirirdim. Ateşi o zaman tattım ben, yanmasam da o zaman piştim ben. İlk Red Kit çizgi romanım o mumun ateşiyle renklendi gözlerimde, ilk rüyamı ödevimi yetiştiremeyince onun yanında miskin bir kedi gibi uyurken gördüm ve ateşe Hindistanlı bir yılan oynatıcısı gibi yön vermeye başladım. Ateşten korktum. “Kimde bu ateş yoksa yok olsun” dan korktum. Alimlerin mum ışığında yazdığı kitapların ne kadar da kıymetli olduğunu şimdi bilgisayar dizgilerinden çıkan kitapların sıradanlaşmış kokularını duyunca hissettim.

Daha küçüklere söz verecektim fakat o da ne? Elektrikler geldi, bezginlik veren bir imtihanı bitiren zil çalmış gibi herkes bir anda  mumun etrafından kayboldu. Kumandayı kapan dağı aştı. Klavye tıkırtıları kemirmeye başladı yine kulaklarımı. “Ağlamak istiyorum sayın okuyucular” belki sizler de hâla “mum dibine ışık vermez” zihniyetindesiniz diye. Mum dibine ışık vermez ama niye?

Mum son derece fedakar, derdi dibini ışıtmak değil bizi ışıtmak, dibini ışıtırsa yanar ve bizi de ışıksız bırakır. Mum erir erir kendini  bizim için heba eder fakat yine de “dibine ışık vermez diye” bir iftiraya maruz kalır. Gel de ağlama...


Sami Yaylalı'ın Yazısı.