Fıkhî Açıdan Ayrı Yazılan de`yi Bitişik Yazmak!
Bir kısım okuyucularımızın yazılarında ayrı yazılması gereken de’nin bitişik yazıldığını görüyorum. Bunu sadece okuyucularımızın yazılarında değil, başka bir çok yerde görüyoruz elbette.
Bir kısım meşhur gazete yazarlarında da görüyoruz. Ders kitaplarında da görüyoruz. Hatta Edebiyat ders kitaplarında bile görebiliyoruz.
Yaygın bir yanlışlık yani. “Galat-ı meşhur” diyebiliriz yani.
Ee, o zaman lugat ı fasihin önüne mi geçmeli, de’yi doğru kullanamamak mı doğru sayılmalı?
Hayır!
Bu galatı-ı meşhur lügat-ı fasihten evladır yargısına katılmadığımı, “sözüm odun gibi olsun ama doğru olsun” mesleğinden olduğumu bir kere daha belirteyim buradan.
Bir Müslüman ayrı yazılması gereken de’yi bitişik yazabilir mi? Bu caiz midir? Elbette değildir! Elbette yazan hata ehli mü’minler olacaktır ama bu hatayı savunmaya kimsenin hakkı yoktur!
Sonuçta bizler sahih düşünmek, her işin en güzelini yapmak zorunda olan insanlarız. Anlatımı bulandıracak bir kullanıma düşmekten kendimizi koruyamamak acizliktir. Bir mü’minin aciz bir anlatıma kendini maruz bırakması da hoş değildir elbet!
Zihinsel berraklığa sahip insanlar imla denilen şeyin ve doğru anlatımın belli başlı temel ilkelerinden haberdardırlar. Ve buna uyamadıkları zaman rahatsız olurlar.
Onların zihinleri uyanıktır!
Gaflete karşı mesafelidirler!
Selam onlara!
Ağustosun 15’inden sonra mail ile yazı göndermiş olan arkadaşların yazılarını tekrar göndermelerini diliyorum. Mail kutumdaki bir problemden dolayı ürünlerini değerlendirme imkanı bulamadan maillerini kaybettik. Kusuruma az baksınlar!
Gelelim elimdeki ürünlerinize.
Halil Atik’in şiiri klasik bir konuda klasik cümleler kullanılarak yazılmış bir şiir. Göze çarpan noktası "söylenen" değil. Kafiyesi içeriğinden daha fazla ilgi çekiyor. aaaa bbbb.. diye giden bir ölçü. Hiç sapma olmadan kullanılmış. Kabul... ama şiirde şeklin yanında içerik de çok önemlidir. Şiiri düz yazıdan yalnızca kimi kurallara uyularak yazılmış olması ayırmaz. "alt alta yazılmış kurallı cümleler" şiir için pek uygun bir tanım değil. Şiirin kendine özgü bir vuruculuğu olmalıdır. Söyledikleri bir düz yazının kaldıramayacağı şeylerdir çoğunlukla. Damıtılmış ve elde kalan en yoğun parçalara şekil verilmiş olmalıdır.
Şiir insana "bu şey başka hiçbir şekilde bu kadar iyi anlatılamazdı" hissi vermelidir.
Şekli kaçırmamış olmanız başarı. Tebrikler ama şeklin ipini yakalamışken anlatımda da bir yoğunluk, farklılık olmalıydı. Hem şekil hem içerik hem cümle kurgusu hem... kısacası her şey konusunda zirveye bayrağını dikmiş olan için bkz: Mehmet Akif. Kafiyeye, ölçüye dikkat edilirken anlatımı basitleştirmeden de bu iş yapılabiliyor.
Son olarak, gözüme çarpan birkaç yazım hatasını da hatırlatmalıyım. Gözden kaçmış olmalı... “İbadettirki” ve “bilki” derken "ki"yi ayrı yazmak gerek. Hakk da özel isimdir. ona da hak ettiği muameleyi yapmak gerek..
Zekiye Özsoy size sabah akşam tok karnına Necip Fazıl öneriyorum. Sevgi, sevmek vb. konularda ve kullandığınız şekil özelliklerinde üstadtır.
"Yeni anlıyorum sevgiyi" isimli şiirin ikinci kıtasında mani havası var. Bu bir hakaret değil! her ne kadar 3. mısrada ölçü kaçtıysa da.. biraz daha orjinal cümleler kurmaya çalışmalısınız. Diğer şiirde de aynı sorun var. Belki şarkı sözü olabilirdi. Müzikle iyi gidebilir, bilmiyorum. Ama şiir olarak okuyunca çok hafif kalıyor. Şiirde cümlelerin ağırlığı olmalı. Günlük hayatta dilimizden kolayca dökülebilecek cümleler bir kaç ufak şekil çalışmasıyla şiir haline dönüşmüyor ne yazık ki. Ha elbette günlük hayatta kullanılan şeylerden de şiir yazabilenler var. Hem de çok güzel şeyler yapıyorlar ama hepsi mutlaka okurken kulak kesilmenizi sağlayacak farklılıklar barındırıyorlar.
Basit olan da güzel olabilir ama emek harcandığını hissettirmesi gerekir.
Tuba Ayan’ın yazısı hoş bir yazı ama sanırım dikkati dağıtacak geçişler ya da kopukluklar var. Toparlanması zor. Belki de cümleler olması gerekenden uzun. "Yaradandan gelen dualara yakarışlara karşılık, hayat ise bir kuyuluk yaşam, başka tarifler yakışıksız yanında boynum kalkık, ayaklarım dimdik, bakışlarım umutlu kalbim ise teslimiyyetle karşılamalıyım diyorum Yusuf misali, Yunus misali karanlıkdan, gözleri kamaştıran, kalbi durduracak kadar dehşetli olan aydınlığa, böyle çıkmalıyım duru, tertemiz." noktalama işaretlerine bakılırsa bu tek bir cümle. Ama aslında değil! Ya da olmamalı.. Daha anlaşılır hale getirilse güzel olur.
belkide, rengimide, karanlıkdan, hızırı... bunların yazılışları bir daha gözden geçirilmeli.. küçük hataların yazının kalitesini düşürmesine fırsat verilmemeli..
Tuba Demircin‘in yazısı biraz açıklama ve ardından biraz da tavsiye.. Orta halli bir yazı. Biraz daha çalışma gerektiriyor. Paragraflar, kendi içlerinde tutarlılık gösteriyor ancak biraz havada kalmış gibiler. Paragraf tamamlanmamış, devam edilebilirmiş gibi.. Cümlelerin yerlerini değiştirmek, toparlayacak bir cümle eklemek gibi ufak düzenlemelerle yazı daha iyi olabilir.
Birkaç küçük yazım yanlışı var. Önemsiz ama yine de keşke olmasaydı dedirten türden.. başındamıyız derken soru eki ayrı olmalı, azm etmek de tam aksine birleşik yazılmalı filan..
Son paragraftaki alıntı için yazıdan ayrı da olsa bir şeyler belirtilse güzel olurdu. Türkçe karşılığı gibi, tam olarak nereden alındığı gibi... Merakta bırakıyor. İyimser yaklaşmaya çalışırsam araştırmaya sevk ediyor diyebilirim. Ama hayır, merakta bırakıyor, havada kalıyor.. Bir de, "ey gençler", "unutmayalım ki" kalıpları biraz iddialı olmuş. Okuyucuyu yukarılardan izliyormuş hissi veriyor. Biraz daha yumuşatılsa okur kendini yazıya daha yakın hissedebilir.
Aykut Nasip Kelebek Sezai Karakoç’u iyi okumuş liseli bir genç. İşi gücü şiir. Dilin yanı sıra şiirin ayrı bir duyuş olduğunu da bilen bir genç. Aykut Nasip Kelebek şiirle ilişkisini koparamazsa böyle bir şairin ismini duymaya devam edebiliriz. Fakat dil işçiliğine, dili iktisatlı kullanmaya gayret etmesi gerekiyor Aykut’un. Ve acil sanatla ilişkili birkaç insan bulmaya ihtiyacı var.
Alime Büyük okulu yeni bitirmiş bir okurumuz. Alime’nin yazıda başarılı olması için iyi bir takip duygusuna sahip olması gerekiyor. Takip etmediğimizde yazdıklarımızın seviyesinin, özgünlüğünün farkına varmamız zorlaşır. Kitap gündemini izlerken reklam edilen kitapların ötesine geçmek gerekiyor. Karşılaştırmalı okumalar yapmak gerekiyor. Sıradan yazarlara takılmamak gerekiyor.
Hatice Durmaz heyacanlı, enerjik bir okurumuz. Karikatür de çiziyor. Şiiri de seviyor. Şiir yazacaksak iyi şiiri tanıyan insan olduktan sonra yazdığımız şeylerin neden şiir olamadığını daha iyi görmüş oluruz. Şiiri tanımak tabii iyi şiir yazmak için yetmeyebilir. Hatice’ye bol bol okumasını, ustalardan okumasını tavsiye ediyorum.Çok anlatmanın şiiri yoran bir şey olduğunu da hatırlatmak isterim..
Kezban Tosun Türkiye’nin en büyük yazarlarından olmayı isteyen bir okurumuz. Sonradan pembe gözlüklerimi çıkardım zira teknolojik anlamda imkansızlıklar bunu gösteriyor diyor. Fakat orada ciddi bir yanılgı içinde bizce. Zira imkansızlık diye bir şey olmaz. İlim ve sanat için gerçekten imkansızlık diye bir şeyden bahsetmek zordur. İstenildiğinde o zorluklar aşılabilir. Her şeye rağmen zengin bir kelime kadrosuna sahip olduğunu itiraf etmekten kendini alamayacağım.
Emre Göktürk iyi şiir yazıyor. Dili şair dili. Kelimelerle şiir yazıldığının farkında. İyi şiirden haberi var. Biraz kendini toparlaması gerekiyor gibi. Ve nitelikli düz yazı okumaları yapması gerekiyor. Deneme, fikri eserler, klasik dini eserler, sosyal bilimlerden kimi eserler…
Hikmet Vural bol bol Arif Ay okumalı. Arif Ay ile çok şey keşfedecek inşallah.Tabii sonra başka önemli isimlerle sürdürmeli okumalarını. Yazarken de çok şiir okuduktan bir müddet sonra yazmasını öneririz. Büyük şiir damarlarından birkaçını, hadi olmadı en azından birini iyi izlemek lazım. YA halk şiirini ya divan şiirini ya da modern şiiri veya hepsini iyi bilmek lazım.
Asım Gültekin'ın Yazısı.