Üstad, İslam`ı batı dünyasına öğretme çabasının bir sonucu olarak eserlerini daha çok Fransızca olarak yazmıştır. İslam`a Giriş kitabı, İslam`ı bütün cepheleriyle ele aldığı, bir millete İslam`ı öğretme gayretinin bir mahsulüdür mesela. Ancak sadece Fransızlara İslam`ı öğretmekle kalmamış, İslam`ın bütün hayatı kuşatıcı yönünün unutulmaya yüz tuttuğu bir dönemde İslam dünyasına da ışık tutmuştur eser.

İsmini ilk kez İmam-hatip sıralarında duydum merhum Muhammed Hamidullah`ın. Arapça hocamız kıymetli şahsiyetinden, ondan fazla dil bildiğinden, bu dilleri konuşup yazabildiğinden söz etmişti. Hatta Hamidullah hocaya, öğrenilen bir dili nasıl muhafaza etmek gerektiğini sormuşlar. O da: "Ya ayda en az o dilde yazılmış bir kitabı okuyacaksınız, ya da o dili konuşan biriyle evleneceksiniz" nükteli cevabını vermiş.

Elbette kendisi birinci yolu tercih etmiş merhum üstadın. Ulema-i uzzaptan yani bekar alimlerden olmakta karar kılmış; ömrünü ilme, araştırmaya, tebliğe, İslam`ın tanınıp öğrenilmesine, Müslümanların birliğine adamış. Öğrendiği bütün dilleri bu amaç ve istikamet için bir vesile saymış. En başta Arapça, Farsça, Urduca, Türkçe Hamidullah hocanın konuşup yazabildiği dillerdir. Ancak onu farklı kılan kuşkusuz, Fransızca, Almanca, İngilizce gibi batı dillerinde makaleler ve kitaplar yazmış olması.

Onu farklı kılan daha pek çok özelliğinden söz etmek mümkün. Bunların başında mükemmel denebilecek şahsiyeti ve yaşayışıyla yarım asırdan fazla İslam`ın Batı`daki nümune-i imtisali olmasıdır. Prof. Şerafettin Gölcük Hocamızın heyecanla ifade ettiği gibi o, batıda tek başına bir ümmet gibi yaşamış, gayr-i Müslim bir coğrafyada İslam ümmetini tek başına temsil etmiştir. Yürürken toprağa yük olmayan kelebek gibi bir insandır o. Onu tanıyan herkesin şehadet ettiği mütevazı kişiliği, zahidane yaşayışı, zarafeti, insanlara verdiği değerle müstesna bir şahsiyettir.

Hindistan`da doğmuş büyümüş, akademik ve ilmi çalışmalarını Avrupa`nın değişik ülkelerinde yapmış üstadın bir başka hususiyeti de Türkiye`ye ve ülkemiz insanına ayrı bir sevgi beslemesi. İşte bu sevginin neticesi, 1950-1975 yılları arasında belirli aylarda Türkiye`de misafir öğretim görevlisi olarak bulunmuştur Hamidullah hoca. Ankara, İstanbul, Erzurum, Konya gibi şehirlerde dersler okutmuş, bugün sahalarında ciddi söz sahibi akademisyenlerin yetişmesinde büyük etkisi olmuştur. Osmanlı bakiyesi alimlerin tükenmeye yüz tuttuğu, kırılma noktası olarak değerlendirebileceğimiz bir dönemde Hamidullah hocanın Türkiye`de bulunmuş olması ne kadar isabetlidir! Evet, bu büyük âlim yere çakılıp kalma tehlikesi yaşayan bir geleneğe, İslami ilimler geleneğine omuz vermiş, bu ülkenin mümbit topraklarına bereketli tohumlar atmıştır.

Türkiye`ye Fransa`dan gelip gittiği yıllarda çok ciddi bir talebe halkası oluşur Hamidullah hocanın etrafında. Bu arada: "Hocam Türkiye`ye yerleşseniz, daha güzel olmaz mı?" gibi teklifler de gelir hocaya. O`nun cevabı batıdaki misyonunu özetler mahiyettedir: "Oradaki insanların bize daha çok ihtiyacı var!" Üstad, İslam`ı batı dünyasına öğretme çabasının bir sonucu olarak eserlerini daha çok Fransızca olarak yazmıştır. İslam`a Giriş kitabı, İslam`ı bütün cepheleriyle ele aldığı, bir millete İslam`ı öğretme gayretinin bir mahsulüdür mesela. Ancak sadece Fransızlara İslam`ı öğretmekle kalmamış, İslam`ın bütün hayatı kuşatıcı yönünün unutulmaya yüz tuttuğu bir dönemde İslam dünyasına da ışık tutmuştur eser. 18 ayrı dile çevrilen İslam`a Giriş, onu tanımak isteyenlerin ilk elden okuyacakları kitap olmalıdır.

Hamidullah hocanın batıdaki en büyük hizmetlerinden biri de Kur`an-ı Kerim`i Fransızca’ya tercüme etmiş olmasıdır. Aziz Kur`an adıyla Türkçe`ye de çevrilen eser, Hocamızın hem Kur`an`a hem Tevrat ve İncil`e vukufiyetini göstermektedir. Kur`an`ın önceki semavi kitaplarla bağlantısını görmek isteyeler bu çalışmaya müracaat etmelidirler.

Kelimenin tam mânasıyla Peygamber vârisi bir âlimdir Muhammed Hamidullah. Klasik bir İslam aliminin sahip olduğu bütün hususiyetlere sahiptir. Ümmetin devasa eserler bırakan kadim âlimlerinden fazlası var ama kesinlikle eksiği yoktur. İslam hukuku, devletler hukuku, Kur`an ilimleri, siyer üstadın en mâhir olduğu sahalardır. Özellikle siyer alanında yaptığı çalışmaların tarifi, lisana gelmez güzelliktedir. Prof. Y. Ziya Kavakçı`nın ifadesiyle o, yirminci yüzyıl siyer çalışmalarına damgasını vurmuş bir isimdir. Bir arkeolog titizliğiyle, kılı kırk yararcasına toplanmış, tasnif edilmiş, hassas bir sanatkar işçiliğiyle yapılmış araştırmalar ona aittir.

Yüzyıllardır dağınık haldeki Peygamber mirası en nadide vesikaları toplamak 20. yüzyıldaki bir alime nasip olmuştur. Hamidullah hoca bıkmadan, usanmadan, ülke ülke dolaşarak bu vesikaları bir araya getirmiştir. Yine talebelerinin ifadesiyle bir vesikaya ulaşabilmek için binlerce kilometre yol gitmekten kaçınmamıştır. Onun bu yolculukları ilk dönem alimlerinin "rihle" yolculuklarını hatırlatmaktadır. Hamidullah Hoca, fani dünyadan göçmeden Peygamberimizin diplomatik mektuplarını, antlaşmalarını ve o döneme ait pek çok vesikayı topladığı el-Vasâikü`s-Siyâsiyye adlı muazzam eseri bırakmıştır bize.

Aslında bu rabbâni âlimin Peygamberimize duyduğu derin sevginin bir ürünüdür bu çalışmalar. O, Allah Resulünde o kadar fani olmuştur ki, Prof. Ali Osman Koçkuzu Hocamızın deyişiyle, kendisi yoktur ortada sadece Resul-i Ekrem vardır. Bu sebeple O`nun aziz hatırasını anlatan hiç bir ayrıntıyı, hiç bir bilgiyi atlamamış, göz ardı etmemiştir. İstanbul kütüphanelerinde, gün yüzü görmemiş tozlu raflardaki yazmaları tetkik için dökülmüş göz nurları.. Dünyanın herhangi bir kütüphanesinde bulunan bir yazmadan alınmış bir anekdot.. Aa! Peygamberimizin yaşadığı böyle bir hadise de mi varmış, dedirtecek bilgiler.. Onun Peygamber aşkının en güzel işaretleridir bunlar. Hassaten İslam Peygamberi`ni okuduğumuzda nakış nakış dokunmuş satırlarda nebevi sevginin motiflerini açıkça görebiliyoruz.

İslam Peygamberi diğer siyer kitaplarından çok farklı tabii. Öncelikle kronolojiye göre değil, konulara göre hazırlanmıştır eser. Aslında bilgi-belge ve kaynaklarıyla tam bir siyer koleksiyonudur. Diğer bütün eserlerinde olduğu gibi, bütün paragraflar numaralanmıştır bu eserde de. Bir araştırmacının ifadesiyle arkeologların buldukları parçaları numaralandırmasına benzer bu.

Eserin ikinci cildi ayrı bir güzelliğe sahiptir. Bu ciltte öncelikle Peygamberimizin hayatı bütün yönleriyle canlı bir tablo olarak resmedilmiştir. Peygamber döneminin sosyal, ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik, hukuki olayları ve bu konularda İslam`ın evrensel prensipleri bütün canlılığıyla ortaya konulmuştur. Edebiyattan sanata, mimariden estetiğe, şehircilikten eğitime, fen bilimlerinden sportif faaliyetlere enteresan bölümler-bilgiler vardır kitapta. Ama en önemlisi bu eser sadece bir siyer kitabı değil, İslam`ı bütün yönleriyle anlatan, gerçek İslam bu olmalı, dedirtecek hüviyette bir eserdir.

Kur`an`ın vakıalara göre yapılmış bir tefsiri olarak da görüyorum ben bu kitabı. Çünkü her konuyla ilgili Kur`an ayetleri Peygamberimiz döneminde yaşanmış olaylarla mükemmel bir uyum içinde bir araya getirilmiştir. Mesela genel anlamdaki şehircilik, İslam`ın şehirciliği ile ilgili Kur`an ayetlerinin yorumları ve Peygamberimizin bu sahadaki girişimleri çok ilginçtir..

Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, bu yüzyılın en büyük değeri, devrimizin alimidir. Onu, eserlerini ve talebelerini tanımak, onlardan istifade edebilmek bu büyük âlime ödememiz gereken bir vefa borcudur. Evet belki onu görme, ona talebe olma şerefine erişemedik. Ancak kendi adıma söylersem onunla aynı asırda yirmi beş yıl yaşamış olmaktan şeref duyuyorum. Onun ders ortamlarından feyizyap olmuş hocalara talebe olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ayrıca 17 Aralık 2002’de dar-ı bekaya irtihal eden üstadı, vefatının 5. sene-i devriyesi yaklaşırken rahmetle anıyorum.


Mesut Kaya'ın Yazısı.