Tebriz Şahı’na elçi olarak gönderilen Evliya Çelebi, Şah’ın kendisi onuruna verdiği ziyafette ısrarla şarap içmeye zorlandı. Pratik zekası ve hazırcevaplığıyla Şah ve çevresinin içki içmesi konusundaki bütün argümanlarını boşa çıkaran Çelebi, en son kendisini ikna etmek amacıyla sarhoşluğu öven bir beyit okuyan şaire karşılık olarak def eşliğinde bir şiir okuyunca, sesinin güzelliğinden bütün meclisin parmakları ağızlarında kaldı.

Diplomatik görevle İran’a gönderilen Evliya Çelebi, buradaki ihtişamlı karşılama töreni ve onuruna verilen ziyafette yaşananların ayrıntılarını Tihaber okurları için kaleme aldı. İşte Çelebi’nin kendi anlatımıyla, İran’daki elçilik serüveninde başına gelenler: “Tebriz Hanı’nın elçisiyle kıbleye doğru yol aldık. Bir müddet sonra çimenlik bir yerde oturduk. Tebriz’e haber gönderdik. Birkaç saat sonra silahlı atlılar geldiler. Onlarla beraber gitmeye başladık. Elçinin adamları, ihtişam için önü sıra gittiği gibi benim de adamlarım ihtişam için önüm sıra gidiyordu. Birden kalabalık bir asker grubuyla karşılaştık. Meğer Tebriz Şahı’nın Kethüdası da bizi karşılamaya gelmiş. Büyük bir alayla şehre girdik. Binlerce kişi bizi seyre çıkmıştı. Sonunda Han’ın sarayına vardık. Ali Han geldi ve beni saraya götürdü.

Orada diz dize oturduk. Büyük bir divan toplandı. Hakani kus, Afrasiyab kerenayı, nefir ve Cemşid zurnası ile nöbet çalınarak ihtişam gösterilmeye çalışıldı. Davul çalındıktan sonra ben ayağa kalktım. Erzurum Veziri Efendimiz Defterdarzade Mehmet Paşa’nın mektubunu koynumdan çıkarıp, öperek Han’ın eline verdim. O da kalkıp mektubu aldı, öpüp başına koyduktan sonra mektupçusuna verdi. Eşik ağaları bana yer gösterdi. Mektupçu, mektubu öptü ve yüksek sesle okumaya başladı. Mektupta Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve dört halifenin mübarek isimleri okununca hazır bulunanlar ayağa kalkıp, Hz. Peygamber (s.a.v.) adına hürmet gösterdiler. Amma dört halifenin isminde bazıları oturdular. Mektup okunduktan sonra Han: “İnşallah bu yaz başında Vezir kardeşime ikibin asker gönderirim.

Başım gözüm üstüne. Hoş gelip, safa gördünüz” diyerek, beni dizinin dibine oturttu. Güzel sözlerden, mükemmel ziyafetlerden sona gülsuları döküldü. Ben de Paşa’nın hediyelerinden inci tesbihi, okluğu, Ceneviz ve Venedik ipeklerini çıkarıp: “Şanlı Paşa kardeşiniz selam edip, şu hediyeleri yüksek zatınıza gönderdi” diye takdim ettim. Han, bu hediyeleri çok beğendi. Ben de “İki güzel at da var” dedim. At salına salına muhabbet meydanına gelince bütün divan mensupları parmaklarını ısırdılar. Ardından Hani bizi Kılavuz ve Korucubaşı’ya, Kalenter’e teslim etti. Kalenter bağına gelerek oraya yerleştik. Sanki İrem bağıydı.

Biraz sonra şehir içinde tellalların: “Osmanlı elçisi Sünniler buradadır. Şah’ın fermanı odur ki sövmeyesiniz! Söverseniz Sünniler sizi öldürürler. Haksız yere kanınız akmış olur. Böyle bilesiniz” şeklinde bağırdıklarını duyduk. Onlar da dört halifeye sövmez oldular. Bunlar Hz. Ebubekir (r.a.) ile Hz. Osman’a (r.a.) sövmezler ancak bunların başlarının derdi Hz. Ömer’dir (r.a.). Onun hakkında dil uzatırlar. Bundan sonra şehri gezmeye başladık. Beni Tebriz Şahı’nın huzuruna çıkardılar. Şah, bana içki içmemi söyledi. Bir ara beni içki içmem konusunda zorladılar. Ben, Han’a: “Vallah billah Hz. Ali’nin (r.a.) temiz ruhu hakkı için bugüne kadar haram ve keyif verici şeyler kullanmadım.

Dedelerimden, atalarımdan da böyle bir şey duymadım. Beni mazur görüp, bu konuda affedin” dedim. Han: “Ey benim yanımda bulunan kardeşim! İşte benim gözümün nuru Mirza Şah’ım sana bir ayak üzere durup, bir kadeh saf şarap vermektedir. Onun elinden iç. Kimden korkmaktasın? Eğer Osmanlı Padişahı’ndan korkuyorsan; padişahın beş aylık yoldadır. Eğer Han’ınızdan korkuyorsan, Erzurum’dan burası kırk konaktır. Şimdi söyle bakalım kimden korkmaktasın? Ben ki İran ve Turan Şahı’nın Hanlar Hanı Kelb Ali Han’ım! Şah’ım bile: “Kim benim sultan ve hanlarımdan şarap içerse bağrıma basarım” dedi.

Ben de bu şarabı Şah’ın hatırı için içerim” deyince ben: “Ey Yüce Şah’ım! Sana İran Şahı emrettiyse, bana şahlar şahı olan Allah: “Muhakkak ki bu şarap ve fal okları şeytanın çirkin oyunlarındandır” demektedir. O kahredici Allah’tan korkarım ki her şeyi yoktan yarattı. Onun emrini çiğneyemem” dedim. Bu çıkışım üzerine Tebriz Şah’ı : “Vallahi yahşi mü’min ve mutaassıbsın” dedi.

Ben de: “Vallahi Şahım mutaassıb değilim fakat Hanefi mezhebinde, temiz itikatlı, gezgin bir insanoğluyum” dedim. Mecliste bulunanlar, bu sözlerim karşısında susup kaldılar. Han, hala ısrar ediyordu. Bütün dilberleriyle kalkıp, yanıma geldi ve: “Gözümün nuru Evliya Ağam! On iki imam hakkı için hiç olmazsa bir kadeh iç. İç ki bu alemden bir keyif alalım” dedi. Hatta huzurda bulunan Hoca Nakdi, sarhoşlukla ilgili bir de beyit okudu. Beyit şöyledir: “Öyle ser-mestem ki idrak etmezem dünya nedir. Men kimem saki olan kimdir mey-i sehba nedir? (Öyle sarhoş oldum ki dünyayı idrak edemiyorum. Ben kimim, şarap sunan kimdir, şarap kadehi nedir?)” Hoca Nakdi bu beyti okuyup da sarhoşluğu övünce ben ne yapacağımı bilemedim. Bir yolunu bulup, haram olan bu içkiden kurtulmalıydım.

Aklıma güzel bir fikir geldi ve ben: “Ey Şahım! Siz bana şarap içmemi söylüyorsunuz. Böylece mutlu olacağımı iddia ediyorsunuz. Ancak gerçek mutluluk Allah iledir. Siz bana bir def getirin. Ben size gerçek mutluluğu yaşatayım” dedim. Hemen Han: “Aşk-ı Ali olsun! Hey yar, kardeşime hemen def getirin” deyince bir Hindpasi işi cam pullu def getirdiler. Ben de segah makamıyla bir taksim geçtim. Sesimin güzelliği karşısında, Şah da dahil olmak üzere herkes mest oldu. Okuduğum şiirin ilk beyti şöyleydi: “Aşkın senin hayat-ı ebeden nişan verir. Güya yolunda ölmeye her hasta can verir. (Ey rabbim! Senin aşkın sonsuz hayatın bir nişanıdır. Yolunun hastaları senin yolunda ölmeye can atarlar. )

Bendeniz, bu taksimi bitirdikten sonra Şah, hatasını anladı ve bana şarap içirmekten vazgeçti. Mecliste bulunanların parmağı ağzında kaldı. Sonra da Han, benim bu hazırcevaplığım ve sesimin güzelliği karşısında sırtındaki kürkünü bana hediye etti ve: “Çok beğendim. Yüz kere Allah mübarek etsin ey Rum toprağının âlüftesi!” dedi ve başka hediyeler de verdi. Tam bir ay bu şekilde ilahilerle zevk ve safa ettik. O kadar içki ve eğlence düşkünü olan Tebrizliler, bu kötü alışkanlıklarından vazgeçtiler. Sokaklarda bundan sonra sarhoş göremedik.”


GENÇ'ın Yazısı.