Nesibe Babalıoğlu / Şefika Nur Ayar

Yıllardır tartışılagelen bir konu, kanser. Üzerinde yapılan türlü çalışmaların nerdeyse hepsi “kanser hücresi”ni anlamaya yönelik oldu hep. Ancak yeni çalışmalar kanser hücresinin bir insanın davranışlarından çok da farklı bir şey sergilemediğini ortaya koyuyor.

Bizim gibi sosyal varlıklar olan hücrelerimiz mikroçevre dediğimiz hücreler arası alan ile sürekli bir iletişim halinde. Çevreden sinyalleri alıyorlar ve cevaplarıyla kendi çevrelerini oluşturuyorlar. Yapmaları gereken iş onlara söyleniyor ve hepsi canhıraş bu işin üzerine yoğunlaşıyorlar. Ancak bizde olduğu gibi aralarında kötü hücreler de var. Bunlar kanserojen hücreler. İlginçtir, bu hücreler normal gelişimin sürdürüldüğü bir çevreye bırakıldığında herhangi bir kanser oluşumu gözlenmiyor.

Ama tek başlarına kaldıklarındaysa kanser oluşturuyorlar. Kişiyi kötü yapan tek başına kendisi olmadığı gibi kanseri kanser yapan da kanser hücresi değil. Ortamından uzaklaşınca kafası karışan insanla, yalnız kalan kanser hücresi ne de çok birbirine benziyor. Etrafında iyiliği emredip kötülükten meneden kimselerin varlığıyla doğru yoldan ayrılmayan insanın hücrelerine de aslında aynı mesaj verilmekte.

Hücrelerimiz, iyi ortam oluşturmak gibi bir görevleri olduğunun farkında. Zira çevre insanları etkilerken, insanlar da çevreyi oluşturuyor. Bulunduğu ortamda süt üretme görevinin farkında olan meme hücreleri mikroçevrelerinden ayrıldıklarında hiçbir şey üretmiyorlar. “Şunu yapmalıyız” sinyali ortadan kalkınca ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar. Kötü hücreye bile iş yaptıran sinyal, iyiyi de iyi olarak yaşatandır aslında.

İyi kötü tüm hücrelerimizin tıpkı bizim gibi güzel çevrelere ihtiyacı var gibi duruyor. Çünkü hücrenin genetiği sadece bir potansiyeldir. O potansiyeli kinetiğe çevirense mikroçevre…
 


Genç Bilim'ın Yazısı.