Harameyn Esnafı Kan Ağlıyor
Muhabirimiz İbn-i Batuta, dünya seyahatinin Mekke durağında yine birbirinden ilginç insanlar ve bunlara ait harikulade hikâyelerle okurlarının karşısında. Batuta, bu kez; Kâbe’yi tavaf ederken karşılaştığı ve beş parasız olduğu herkesçe bilinmesine rağmen Kâbe çevresindeki dükkân sahiplerinin “Keşke dükkânımdan bir şey alsa” diye gözünün içine baktığı, tuhaf görünümlü Mecnun Hasan’ın akıl almaz hikâyesini taşıyor Tihaber sayfalarına.
Mekke-i Mükerrreme’de bulunduğum sırada Hasan-i Mağribi adında bir mecnun vardı. Öyküsü garip ve hayli acayiptir. Önceleri aklı tam olup, Veliyullah Necmeddin-i İsbehani’nin sağlığında hizmetkârı idi. Hasan-ı Mecnun, geceleri çok tavaf ederdi. Bir gece; tavaf esnasında bir dervişe rastladı. Bu derviş, geceleri çok tavaf ettiği halde, gündüz görünmezdi. Anılan derviş, bir gece kendisine: “Ey Hasan! Annen, senin için ağlıyor. Seni görmeyi candan arzu ediyor. O, Cenâb-ı Hakk’ın salih kullarındandır. Onu görmek istemez misin?” dedi.
Hasan: “Evet. İsterim ama gücüm yetmez” cevabını verdi. Derviş: “Sizi yarın gece Allah’ın izniyle görüştürürüz” dedi. Hasan, Cuma gecesi olan ertesi gece; dervişi, söz verdiği yerde buldu. İkisi beraber, Beytullah’ı tavaf ettikten sonra, derviş çıktı. Hasan da onu takip ederek, Bab-ı Mualla’ya kadar gitti. Derviş, Hasan’a gözlerini kapamasını ve elbisesinden tutmasını söyledi.
Bir süre sonra: “Sen memleketini tanıyor musun?” diye hitap ve o da “Evet” diye cevap verdiğinden “İşte burası” dedi. Hasan, gözlerini açınca kendisini annesinin evinin kapısında buldu. İçeri girdi. Başından geçenlere dair annesine hiçbir şey söylemedi. Orada on beş gün kadar kaldı. Zannederim ki memleketi Safi şehri idi. Bundan sonra kabristana gidip, arkadaşı olan dervişi buldu. Derviş, halini sorduğu zaman Hasan: “Ey efendim! Şeyh Necmeddin’i görmeye susamışım. Yanından ayrılıp, bu kadar zaman görünmedim. Beni onun yanına götürmeni isterim” dedi.
Derviş, götüreceğine söz vererek, geceleyin kabristanda buluşmayı tembih etti. Gece olup da mezarlıkta buluştuklarında derviş, Mekke-i Mükerreme’den ayrılışlarında olduğu gibi gözlerini kapayıp, eteğine yapışmasını emrettiğinden, Hasan, dervişin dediğini yaparak, kendisini derviş ile birlikte Mekke’de buldu. Derviş, olup bitenlerden Necmeddin ve diğer kimselere asla bahsetmemesini tembih ve ihtar ettiği için Hasan, Necmeddin’in yanına gittiğinde: “Ey Hasan! Görünmediğin süre zarfında nerede idin?” diye sorduğu halde, vaziyeti bildirmekten sakındı.
Fakat Neccmeddin’in ısrarı üzerine, hadiseyi anlattı. Necmeddin: “O adamı bana göster” dedi ve gece olunca Hasan’la birlikte gitti. Derviş, âdeti olduğu üzere tavaf yaparken önlerinden geçerken Hasan: “Ey Efendim! İşte budur” dedi. Derviş bunu işitince, eliyle Hasan’ın ağzına vurarak: “Sus! Allah seni sustursun” der demez; dili tutulup, aklı zail oldu.
Bu hadisenin ardından Hasan, Harem-i Şerif’te divane olarak dolaşıp, namaz ve abdeste devam etmeksizin, gece gündüz tavaf eder ve halk onunla teberrük edip, kendisine elbise giydirir oldu. Acıktığı zaman; Safa ile Merve arasında bulunan çarşıya çıkar, dükkânlardan birine girerek, istediğini yerdi. Hiç kimse kendisine mani olmazdı. Herkes, alışverişinde bereket eseri görüldüğünden; onun, kendi dükkânından bir şeyler yediğini görmekten mutlu olurdu. Ne zaman çarşıya gelse; bereket, bolluk olduğu tecrübe edilmiş olduğundan, bütün dükkân sahipleri, boyunlarını uzatıp, kendi dükkânlarından bir şeyler yemesini temenni ederlerdi. Bir şey içmek istediği vakit, sakalar dahi böyle yapardı. Emir Seyfeddin Yelmek’in hac ettiği (m.) 1327 yılına kadar bu böyle devam etti.
Emir, onu yanına alıp Mısır’a götürdükten sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Mekke Emiri Basın Sözcüsü’nün konuyla ilgili olarak yaptığı duyuruda: Hasan-ı Mecnun’un Mısır’a kaçırılmasının ardından Haremeyn esnafının girdiği ekonomik durgunluğun bertaraf edilmesi için hazırlanmakta olan ekonomik tedbirler paketinin mümkün olan en kısa sürede açıklanacağı vurgulandı.
GENÇ'ın Yazısı.