Büyük fıkıh âlimi İmam Azam Ebu Hanefi Hazretlerinin sergilediği kendisinden beklenmeyen bazı hareketler, İmam hakkında “Koskoca İmam’a yakışır mı bu tür hareketler, İmam böyle yaparsa minibüs şoförleri ne yapmaz…” türünden bir takım olumsuz mülahazaların oluşmasına neden oldu.

İmam Azam Hazretlerinin (699-767), kendisi hakkında bir takım olumsuz mülahazaların oluşmasına neden olan hareketlerinin sırrı çözüldü. Bilindiği gibi büyük İmam, bundan kısa bir süre önce atla yapmakta olduğu bir yolculukta; bir köye varınca, ortada hiçbir sebep yokken; aniden atından inip, yola yaya olarak devam etmeye karar vermiş, söz konusu köyün sınırlarından çıkar çıkmazsa yine yanındakilere hiçbir şey söylemeksizin aniden atına atlayarak, yoluna bu şekilde devam etmişti.

Bu durumsa İmam hakkında: “Koskoca İmam, aklına eseni, aklına estiği yerde ve aklına estiği zaman yapar mı, her sözü ve hareketi İslam toplumuna örnek teşkil eden böyle bir zatın hele de çevresindekilere hiçbir şey söylemeksizin bu şekilde indi bindi yapması ilim adamı ağırbaşlılığına yakışır mı? Hem imam böyle yaparsa minibüs şoförleri ne yapmaz…” türünden birtakım olumsuz mülahazaların oluşmasına yol açmıştı.

Olayın ne şekilde gerçekleştiğine dair birbirinden farklı bir takım rivayetler de işin tuzu biberi olmuş, durum iyice içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul eden tartışmalara son noktayıysa Tihaber koydu. İmam Azam Ebu Hanife Hazretlerinin, olay esnasında yanından bulunan talebelerine ulaşmayı başaran Tihaber, hem olayın gerçekte ne şekilde cereyan ettiğini hem de İmam’ın ilk bakışta anlamsız görünen söz konusu hareketinin arkasındaki sırrı açığa çıkarmayı başardı. İşte o çok konuşulan olayın -hem de İmam-ı Azam’ın önde gelen talebelerinden birinin anlatımından- perde arkası!

“Ben ve birkaç talebesi daha İmam Azam Ebu Hanife Hazretleriyle birlikte atlı olarak bir yerden bir yere giderken bir köyün yakınına geldiğimizde; İmam Azam Hazretleri, atından indi ve yola yaya olarak devam etmeye başladı. Hocamızın bu hareketini gören bizler de onu taklit ederek, atlarımızdan inip, dizgin elde yürümeye başladık. Bir taraftan da birbirimizin yüzüne bakarak, mana veremediğimiz bu hareketin sebebini anlamaya çalışıyorduk. Köyden çıkınca; İmam Azam Hazretleri, tekrar atına bindi. Biz de yine onu taklit ederek, atlarımıza binip, yola devam ettik.

Hocamızın bu hareketine anlam verememiştik ve aklımıza hiçbir mantıklı açıklama da gelecek gibi görünmüyordu. Sonunda dayanamayıp, hocama bu hareketinin hikmetini sorma cesaretini gösteren ben oldum. Büyük müçtehit sorumu şu şekilde cevapladı: “Bu köyde benim bir hocam vardı. Ona hürmeten atımdan inip, köyden çıkıncaya kadar yola devam ettim.” Benim, konuyu açmamdan cesaret alan bir başka arkadaşımsa:

“Efendim, biz sizin hocalarınızın isimlerini, memleketlerini biliyoruz. Gıyaben de olsa onları tanıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla bu köyden yetişmiş bir hocanız yoktu. Bu alim zat kimdir?” şeklinde bir soru sorunca İmam Azam Hazretleri şu anlamlı cevabı verdi: “O, bu köyün çobanıydı. Ona bir gün ‘köpeklerin kiminin dört ayak üzerinde bevlettiklerini, kiminin de bir ayağını kaldırarak aynı fiilde bulunduklarını, bunun niçin böyle olduğunu’ sordum.

O da bana ‘Esasen köpeklerin hepsinin bir ayağını kaldırarak bu işi yaptıklarını lakin bir yaşına gelinceye kadar üç ayak üzerinde durup, dengelerini sağlayamadıklarını, bir yaşını doldurunca da bir ayaklarını kaldırarak bevlettiklerini’ anlattı. O çobandan bilmediğim bir şeyi öğrendim.

O günden beri ne zaman bu köyden geçsem ona hürmeten atımdan inip, köyün sınırlarından çıkıncaya kadar yaya olarak yoluma devam ederim…”

İmam Azam’ın söz konusu davranışının, hangi konuda ve kimden öğrenilmiş olursa olsun ilmin ne kadar değerli bir vakıa olduğuna işaret eden, örnek bir davranış olduğunu vurgulayan uzmanlar, günümüzde; internet aracılığıyla, çok kolay erişilen ızvırzıvır kabilinden birtakım basit bilgi kırıntıları yüzünden, bilhassa gençlerin; ilme ve ilim adamlarına olan saygılarında azalma gözlemlendiğine dikkat çekiyorlar.


GENÇ'ın Yazısı.