Hindistan`da Fil Dehşeti
Hindistan’da seyahat eden altı seyyahın uğradıkları fil saldırısı sonucu hayatlarını kaybettiği bildirildi. Fil saldırısına uğrayanlar arasında sadece bir kişinin yara almadan kurtulduğu ve ciddi bir sağlık sorununun olmadığı belirlendi.
Hindistan’da gerçekleşen fil saldırısı altı cana mal oldu. Ağırbaşlı tabiatıyla tanınan fil gibi otçul bir canlının, neredeyse katliam olarak nitelendirilebilecek böyle davranışta bulunması hayretle karşılanırken; olaydan yara almadan kurtulan bir kişinin ifadelerine dayanılarak edinilen bilgiye göre; dehşetengiz olay şu şekilde gerçekleşti: Hindistan’da arif bir adam, dostlarından birkaç kişinin uzak bir yolculuktan aç ve çıplak bir hâlde geldiklerini gördü. İrfandan kaynaklanan merhameti ve sevgisi coştu; onları güler yüzle karşılayıp, hoşça bir eda ile selam verdi.
Dedi ki; “Biliyorum, mideniz bomboş, çok açsınız. Açlıktan âdeta Kerbelâ’ya düşmüş, bu yüzden zahmetlere, sıkıntılara uğramışsınız. Fakat ne olursa olsun dostlar; Allah aşkına olsun; sakın fil yavrusu yemeyin. Şimdi gideceğiniz yolun üzerinde fil yavruları var. Öğüdümü candan, gönülden dinleyin de fil yavrusuna dokunmayın. Onları avlamak gönlünüze pek hoş gelir. Çünkü onlar çok körpe, latif ve semizdir. Fakat anaları pusuya yatmış, onları gözetmektedir. Her ana gibi, ana fil de yavrusuna çok düşkündür. Gereğince yavrusunun arkasına düşer, ağlayıp inleyerek yüz fersah yol alır.
Âdeta hortumundan ateşler saçar, dumanlar savurur. Yavrusuna merhameti çoktur. Sakın ha yavrusunu avlamayın. Bu nasihatimi tutun da gönlünüz, canınız belâlara düşmesin. Bitki ve yapraklarla yetinin de fil yavrularını avlamaya varmayın. Ben vazifemi yaptım, nasihat verme borcumu ödedim. Nasihate uyanın sonu ancak selamettir. Ben sizi pişmanlıktan kurtarmak için elçiliğimi yaptım ve aldığım haberleri size tebliğ ettim. Kendinize gelin, sakın açgözlülük yolunuzu kesmesin, yiyecek hırsı sizi kökünüzden koparmasın”.
Bunları söyledikten sonra da, “Allah hayırlar versin” diyerek onları uğurladı, gitti. Seyyahlar da yola çıktılar. Yolda kıtlığa düştüler. Susuzlukları artıkça arttı. Ansızın yolda yeni doğmuş, semiz bir fil yavrusu gördüler. Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu kestiler, kebap yapıp, pişirdiler, tamamıyla yiyip ellerini yıkadılar. Yol arkadaşlarından birisi, fil yavrusunun etinden yemedi. Arkadaşlarına da yememeleri için öğüt verdi. Çünkü yolda kendilerine öğüt veren kişinin sözleri hatırındaydı. O söz, adamın o fili kebap edip yemesine engel oldu.
Fil yavrusunu yiyenlerin hepsi yattılar, uyudular. O aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı. Derken; birdenbire kızgın, korkunç bir filin geldiğini gördü. Fil, önce o uyumayan adama gelip çattı. Onun ağzını üç kere kokladı fakat ağzından hiçbir kötü koku gelmedi. Birkaç kere etrafında dönüp dolaştı, ardından adama ilişmeksizin gitti. Sonra uyuyanların hepsinin ağızlarını kokladı; hepsinden de yavrusunun kokusunu alınca hemen oracıkta onları birer birer öldürdü. Yavrusunun intikamını almak için onların her birini havaya kaldırıp, yere vurarak parçaladı.
Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Fil, yavrusunu kim kebap edip yemişse, bularak intikam almak, kuvvetini göstermek için onların her birinin ağızlarını koklar, hepsinin midelerinin etrafında dönüp dolaşır. Sen de Hakk’ın kullarının etlerini yemekte, onları çekiştirip günah kazanmaktasın! Sizin ağzınızı koklayan da Allah’tır. Doğru olandan başkası, canını nasıl kurtarabilir?”
Hazreti Mevlana’nın açıklamasının ardından “Mevlana Hazretleri ‘Sen de Hakk’ın kullarının etlerini yemekte, onları çekiştirip günah kazanmaktasın’ derken neyi kast ediyor acaba diyerek mikrofon uzattığımız uzmanlar ise Hazreti Mevlana’nın söz konusu açıklamasında kullandığı ifadelerden kastının gıybet olduğunda hemfikirler. Hazreti Mevlana’nın söz konusu tasviri yaparken göndermede bulunduğu ayet-i kerime ise şu şekilde:
“Ey iman edenler! … Biriniz diğerinizin gıybetini yapmasın. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah’tan korkun...” (Hucurat: 12) Konuyla ilgili olarak Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yaptığı açıklama ise şöyle: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün ashabına şöyle sordu: “Gıybet nedir, bilir misiniz?” Ashabı, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Gıybet, onun bulunmadığı bir ortamda, bir kardeşinden, duyduğunda hoşlanmayacağı şekilde bahsetmendir” buyurdular. “Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin. Yoksa o zaman ona iftira ettin demektir” buyurdular. (Müslim, Birr 70. Nevevî, Riyazü’s-salihin, hadis nu: 1526)
GENÇ'ın Yazısı.