Evliya Çelebi, Nahcivan yakınlarındaki Üç Kilise bölgesinde bulunan ve Hıristiyanların kutsallığına inandıkları için on binlercesinin her sene ta Frengistan’dan gelerek, düzenli olarak ziyaret ettikleri, üzerinde ateş yakarak, yemek pişirdikleri; yanmayan halının gizemini açığa çıkardı. Hıristiyanlar arasında yaygın söylentilere göre; söz konusu halının yanmama sebebi: Hz. Meryem’in, Hz. İsa’yı (a.s.) bu halının üzerinde dünyaya getirmesi ve Hz. İsa’nın (a.s.) bu halının üzerinde bir ölüyü dirilterek, onun üzerinde yaktığı ateşte pişirdiği yemeği İsrailoğullarına dağıtması imiş. Hatta bir başka söylentiye göre de Sultan Süleyman dahi; Nahcivan üzerine geldiği vakit, bu halının üzerinde iki rekat namaz kılmışmış…

Evliya Çelebi, Hıristiyanların kutsal halısının gizemini çözdü. Yaptığı incelemeler sonucunda; halının, benzerlerinden farklı olarak gerçekten de yanmadığını ancak bunun sebebinin; halının kutsallığı yahut Hıristiyanlığa ait bir mucize olması değil gayet bilimsel bir temele dayandığını tespit etti. İşte muhabirimizin kendi kaleminden; söz konusu halıyı müşahede etmek ve gerçekleri ortaya çıkarmak için yaptığı yolculuğun ayrıntıları…

“Kerendeh Han, Nahcivan sınırında, çok bakımlı bir kasaba. Oradan doğuya doğru yedi saat giderek, Üç Kilise konağına geldik. Bu kiliselerin en büyüğü Nuşirevan yapısıdır. Oraya senede kırk elli bin kişi Frengistan’dan gelip, toplanırmış. Bu dağın tepesindeki çimenlikte onların eski, büyük bir halıları vardır. Bu halıyı yere yayarlar ve dağda ne kadar ot ve yaprak varsa hepsinden toplayıp, bir kazana doldururlardı. Sonra halının üzerinde büyük bir ateş yakar ve otları pişirirlerdi. Ancak yine de halı yanmazdı. Yiyeceği de aralarında paylaşırlardı. Birçokları, bu yiyeceği kutsal kabul edip, ta Frengistan’a kadar götürürdü. Bazıları da orada yiyip, zevk-ü sefa ederdi. Bu halının sırrını oradaki papazlara sordum:

“Vallahi, bu halı üzerinde Hz. Meryem, Hz. İsa’yı (a.s.) doğurmuştur. İsraillilerin korkusundan bir mağaraya kapanıp, ot toplayarak, bunun üzerinde bir ölüyü diriltmiştir. Bütün İsrailoğulları’na bu halı üzerinde pişirdiği yemekten dağıtmıştır. Sonra bu halı; Buhtunnasır’ın eline geçti. Oradan Nuşirevan’a geçti. O da bu kiliseyi yaptırınca üzerinde yemek pişirdi. Biz de bu halıyı halen saklarız. Hatta Süleyman Han, Nahcivan üzerine geldiğinde bu halı üzerinde iki rekat namaz kılmıştı” diyerek, garip şeyler anlattılar. Bu halı, sanki ipekten yapılmıştır. Bir çeşit sincap renginde, büyük bir seccadedir.

Fakat çok ağırdır. Benim kısa aklıma kalırsa; bu halı, Kıbrıs adasında çıkan bir taştan yapılmıştır. O taşı tokmakla dövdüklerinde keten gibi olur. Sonra iplik gibi eğirip; abdest mendilleri, elbiseler ve gömlekler yaparak, İstanbul’a ve Padişah’a hediye olarak getirirler. Hatta Kaya Sultan Efendimize, Sultan Murat (IV.), şaka edip:

“Kayam! Sana kayadan yapılma bir taş gömlek vereyim” diyerek, bir gömlek hediye etmişti. Kaya Sultan, bir süre bu gömleği giydikten sonra, kirletince ateşe atıp, yakardı. Gömlek, temiz ve beyaz olurdu. İbret için yine giyerdi. İnce bir gömlek idi. Ayan ve büyüklerimizde çoktur. Hatta Hüzamzade Kaptan, bana bu çeşit bir mendil bağışladı. Kirletince; ateşe attık. Melek Ahmet Paşa’nın huzurunda iyice yandıktan sonra gül pembe oldu. Bu seccade de mutlaka bu Kıbrıs taşından dokunmuştur. Yoksa mucize filan değildir…”


GENÇ'ın Yazısı.