M. Sait Aktaş / Genç Haber Merkezi

Yıllardır tartışa geldiğimiz konular içinde eğitim, genellikle en başlarda yerini alır. Hele böyle yaz aylarında ve heyecanla beklenen bir sınav sonucu varsa bu durum sarsıcı bir hâl alır. Öğrenci ile beraber veliler de akıl ermez bir hesap işine girerler. Elbette ki onların kendilerine göre düşünceleri, beklentileri vardır.

Düşündüklerini gerçekleştirebilirler mi? Beklentilerine ulaşabilirler mi? Bunu zaman geçtikçe daha iyi anlayabilirler. Ancak belirledikleri amaçlara ulaştıkları takdirde hiç ummadıkları durumlarla karşılaşanlar da oldukça fazladır. Belli bir noktaya gelince (istisnalar hariç) herkes nasıl ters bir durumla karşılaştığını anlar. Hatta gelecek korkusu ile birbirinden farklı, ilginç planlar da zihinlerde şekillenmeye başlar. İşte işin yokuş tarafı böylece başlamış olur.

Bahsettiğimiz durumlar ülkemiz için kocaman bir yara haline gelmiştir ve umutsuz bir hâlde tedavi edilmeyi bekliyor. Yükseköğretim kurumları ilim merkezi olma özelliği yitirmeye yüz tutmuştur. Bugün yükseköğrenimin amacı oradan elde edilecek ilimden ziyade daha çok meslekî ve maddî kazanımlardır. Bundan ötürü üniversiteler sadece spesifik bir alana hizmet amacıyla kurulmuş müesseseler konumuna düşme tehlikesini yaşıyor.

İşin diğer bir tarafı da yükseköğretim kurumlarının nerdeyse siyasi kuruluşlara dönme meselesidir. Maalesef bizim yükseköğretim kurumlarımız geçmişte de bugün de siyasi meselelerle şiddetli sarsıntılara maruz kalmıştır. İdeolojik ayrılıklardan doğan kavgalar, cinayetler geçmişte de bugün de baş ağrıtmaktadır. Hatta yakın tarihimizde bu kavgaların da arasında olduğu sebeplerden dolayı bir askeri darbe gerçekleşmiştir.

Bunun oldukça vahim bir örneğine geçtiğimiz haftalarda şahit olduk. Güya ki bu memleketin en seçkin üniversiteleri olarak kabul görmüş bazı üniversitelerin mezuniyet törenleri siyasi meselelere alet oldu. Bilindiği üzere yaklaşık bir buçuk ay önce başlayan Gezi Parkı olayları uzun süre gündemi meşgul etmişti. Bu olayların yankısını birçok alanda görmemize rağmen yükseköğretim kurumlarına aksetmemişti ki, mezuniyet törenleri buna fırsat tanıdı.

Gerçekleşen mezuniyet törenlerinde bu olayların yankılarını görüldü. Bu olaya göndermeler, siyasi içerikli pankartlar büyük bir maharet ürünü olarak yansıtıldı. İşin vahim tarafı ismini cismini bilmediğimiz öğrencileri bir tarafa bırakırsak buna ortak olan kimi akademisyenlerdir. Bahsettiğimiz kimi akademisyenler de kışkırtıcı pankartlarla olayı körüklemek için çabaladılar adeta. Bu akademisyenlik ünvânını elde etmiş bir şahsa ne kadar yakışıyor? Yorum kamuoyuna ait...

Öte yandan bir grup öğrencinin de Gezi Parkı olaylarına atıfta bulunmak amacıyla açtıkları pankartla espri yapmaya çalışarak kendilerini gülünç duruma düşürmeleriydi. Bu fotoğraflara bakarak yükseköğrenimini tamamlamış bir öğrencinin mizaha olan yaklaşımını, seviyesini görebiliriz. Bu arada geçen haftalarda tartışma konusu olan mizah ve muhafazakarlığı, ironik bir şekilde yükseköğrenim ve mizah olarak değiştirebiliriz.

Özetle geçilen konular yükseköğretimimizin içerisinde bulunduğu vahim durumu gösteriyor. Hem eğitim hem siyaset hem de mizah mecrasında yükseköğretim kurumları her geçen gün kapsayıcılığını yitirmektedir. Buna binaen şu soruyu sormamız mümkün olacaktır herhâlde: Yükseköğretim nereye gidiyor? 


GENÇ'ın Yazısı.