Kutuplaşmadan "Kucaklaşmaya"
Betül Türkeş
İnsan ihtiyacı olan bir varlıktır. Yiyecek, giyinme, barınma, bilgi, sağlık hizmeti gibi ihtiyaçlarının yanında; kendisini koruyup kollayacak, gücüne güç, bilgisine bilgi katacak bir insana yahut da topluluğa ihtiyaç duyar.
Yalnızlıktan çekinen ve korkan insanın bu fıtrî arzusu, onu bireyler topluluğu bulmaya iter. Ve böylece kendisini aylarca belki de yıllarca sürecek bir arayış içinde bulur.
Her insan kimliğine uygun bireylerin bulunduğu bir kümede yerini alır ve bu insanlar arasında bir kaynaşma vukû bulur. Ve çeşitli gruplar oluşur. Farklılıkların olması neticesinde oluşan bu gruplardan her biri kendi ekseni etrafında bir kutup oluşturur.
Fakat bu kutuplaşma; fikir, düşünce, nesnelerin birbirinden farklı olması anlamından çıkıp, saplantılı bir ideoloji dönüşmemelidir. "İdeolojiler, izmler üzerimize giydirilen deli gömlekleridir" diyor Cemil Meriç. Elimizi, kolumuzu bağlayan, bizi biz olmaktan çıkarıp ezberden birkaç ifade ile beynimize empoze edilmeye çalışılan ideoloji bir bataklıktır. Bu tür unsurlar aynı dünyayı, aynı güneşi, ayı paylaşan insanlar için umulmaz bir maskedir.
Ayrılık hissi nasıl girdi beynimize?
"Fikri kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?’’ diyen İstiklal şâirimiz Mehmet Akif Ersoy cahiliye ile tarihe gömdüğümüz asabiyet anlayışını beynimize nakşedenin ancak şeytan olabileceğini söylemiş bizlere. Oysa biz Müslümanlar Allah’ın (c.c) elçisi Muhammed Mustafa`dan (sav) birlikteliği öğrendik. Hepimiz Adem’den doğmaydık. Yine asırlar önce ilk evrensel insan hakları bildirisi Veda Hutbesi ile kimsenin kimseye üstün olmadığını öğrendik `O` sevgiliden. O hâlde zihnimizdeki farklılıkların kalbimizdeki kardeşlik duygusunu geçmesine izin vermemek gerekmektedir.
Kardeşçe yaşamalıyız. Birini ötekileştirdiğimiz zaman aslında bizim de bir ‘öteki’ konumuna üştüğümüzü unutmamalıyız.
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; topluca vurdukça yürekler,onu top sindiremez.
Bir millette ayrılık olmazsa, düşman da olmaz. Büyük medeniyetler kuran devletlere baktığımızda bu birliktelik politikasını çok iyi uyguladıklarını görmekteyiz. Bizler bu harikulade medeniyetlerin incisi olan Osmanlı’nın torunları olarak ‘kutuplaşma nifakından kurtulup, farklılıklarımızı zengiliklerimiz bilerek kucaklaşmalı’ ve Bediüzzaman hazretlerinin sunduğu reçete ile dostlarımıza karşı "Mürüvvetârane muaşeret, düşmanlarımıza karşı ise sulhkârane muameleyle" iki dünyamızı felaha çıkarmalıyız.
GENÇ'ın Yazısı.