Sefa Toprak / Genç Haber Merkezi

“Oruç ilk önce eşyayı diriltir. Yani eşya insana oruçla birlikte dirilmiştir” diyor Sezai Karakoç, ‘Kıyamet Aşısı’ kitabında. Günlük yaşamımız da artık bir ülfet hâlini alan dünya nîmetlerine bakış açımız normal bir olguymuş gibi değişmektedir. En küçük eşyadan tutun da geniş mânâda bütün bir evrene kadar her şey fevkalâdeliğini yitirmiştir gözümüzde. Yeni çıkmış bir teknoloji ürünü kadar dikkat çekmez bir hâl almıştır açıp kapanan göz kapakları, ya da durup dinlenmeden esen rüzgâr. Fakat işte tam da bu noktada insan oruçla birlikte yeniden yorumlamaya başlar bir uçtan bir uca bütün kâinat. Artık kâinatın rengi bir başka canlılık ve parlaklıktadır. İnsan artık orucun getirdiği tefekkür ile derin idrakler boyutuna geçmektedir. Kırmızı daha kırmızı; yeşil daha bir yeşildir âlemimizde.

Sıcak yaz günlerinde tutulan orucun iftarla gelen serinliğinde içilen bir bardak suyun yeri ve farkı, diğer günlerde içtiğimiz her hangi bir bardak suyla nasıl ölçülebilir. Ya da insanın o suya bakış açısı acaba hangisinde mânâ îtibari ile kendi varlığını suyun varlığına daha yakın hissetmektedir. İşte oruçla birlikte insana eşya yeniden yorumlanmakta; varlığını göstermekte ve âdeta nimetler kendisini yeniden hatırlatmaktadır. Peki ya hiç düşündünüz mü, sabah kahvaltılarında yediğimiz zeytin taneleri ile iftarımızı açarken yediğimiz zeytin taneleri arasında diriliş ve dirilik farkı nedir?

Oruç ilkin göze dudaklara damağa, sonra düşünmeğe ve hayal gücüne tesir eder. İnsanın idrak ve yorumunu değiştirir. Bakıldığında iftar yemeğimiz diğer günlerdeki yemeklerin aynısı olmasına rağmen neden o iftar sofraları unutulmaz da diğerleri hiç hatırlanmaz?

İnsan oruçla âdeta yeniden uyanmaktadır. Duygu organları gün boyu arınmıştır. Durup dinlendikten sonra yeniden çalışan vücut yeni bir ruh bütünlüğü yaşayarak uyanmaktadır. İnsanda iyilik pencereleri açılırken bâzı pencereler de kapanır ki kişi oruçla doğru yola itilmiş olur. Oruçla insan durağan bir yaşantının kısırlığını aşar. Yıl boyu vücut insanla birlikte yorulur ve sürekli aynı işlemleri yaparak pasifleşir, işte oruç bu noktada vücudun da yeniden dirilişi anlamına gelir ki oruç ona ne için çalışması gerektiğini hatırlatır. İnsan için eşya nasıl sıradanlaşmışken oruçla yeniden bir inkişaf yaşamışsa işte öyle de vücut içinde bir inkişaf gerçekleşir. Maddesel bir olgu olarak kalmayan bu durum duygu, haz ve düşünce yapısında da bir inkılâp gerçekleştirir. Acıma ve merhamet duygusu kendisini tazeler. Kişi dünyasının kendisinden ibaret olmadığını yeniden kavrar. Yardım eli uzatma dürtüsü içinde bulunduğu hâleti rûhîyenin bir tezahürüdür.

Oruç ruha yüklerinden et ve kemik ağırlığından hafifleterek dinginlik verir. Bu ruh tazeliği kişinin düşüncelerine ve duygularına yansır.

Peki, ortalarına yaklaşmışken soracak olursak oruç bizi yeniden diriltiyor mu? Yoksa gündüzleri de dâhil olarak daha mı çok uykunun koynunda yatıyoruz?


GENÇ'ın Yazısı.