Malta seferi diye yola çıkan Osmanlı donanması, ani bir manevrayla Girit’i kuşattı. Haftalarca süren, zorlu ve karşılıklı hilelerle iyice içinden çıkılmaz bir hal alan kuşatmanın ardından Girit’in en önemli liman ve kalesi olan Hanya fethedildi. Fethin ardından Hanya Kalesi’ne imdada gelen Venedik, Malta, Düka, Papa ve diğer bazı memleketlerin gemicilerinin yaşadığı şok ise görülmeye değerdi.

Osmanlı gemileri yola koyuldu. Gemiler kartal kanadı yelkenlerini açarak, Bozcaada’nın önünden geçti. Daha sonra yol üzerindeki uygun adalarda konaklaya konaklaya Mora yarımadasından geçip, Anapoli limanında demir atıldı. Gerekli ikmallerden sonra tekrar yola çıkıldı. Girit adasının önünden geçilip, Kefalonya adalarına kadar gidildi. Buradan Mora ve Arnavut yiğitlerinden üç bin kadarı daha donanmaya katıldı ve Maltay’ya doğru yola koyulundu.

Bütün askerler Malta’ya gidildiğini zannederken, öğle vakti ani bir manevra ile aksi istikamete dönülerek, gecenin karanlığında Girit’e ulaşıldı. Gizli ve hızlı bir şekilde Müslüman denizciler mühimmatı taşıdı ve kaleyi kuşattı. düşmanlar neye uğradıklarını anlayamadılar ve sabaha karşı teslim oldular. Gemiler limana yanaştı. Onları korumak için deniz kıyısına balyemez tabir edilen toplar yerleştirildi. (Balyemez: Osmanlı ordusunda kullanılan, orta çapta, uzun menzilli, tunçtan top.) Ardından Hanya Kalesi ablukaya alındı. Denizden yirmi mil açıkta karakollar oluşturuldu. İstihkamcılar kırk bin kadar kazma kürekle yedi koldan delikler açarak, Hanya Kalesi’ni kuşattılar. Kalenin güneyine Yeniçeri Kethüdası’yla beraber Serdar, doğu tarafına Cezayirliler, batı tarafına Halepliler girdiler. Osmanlı askeri metrislerden hızla kaleye yaklaşıyordu.

Ancak kale çok muhkem olduğu için iş çok zor oluyordu. Düşman askeri hem çok kalabalık hem de çok dinçti. Kuşatma yedi gün devam etti. Bu sürede yedi bin askerimiz şehit oldu. Buna rağmen İslam ordusu hiçbir şekilde geri adım atmadı ve korkmadı. Metrisler ilerledi, onuncu günün sonunda kalenin hendeklerine ulaşıldı. Yedi koldan balyemez toplarla kalede yarıklar açılmaya başladı. Yirminci günün sonunda düşman askerleri topa tutulmuş maymun gibi telaşla sağa sola kaçışmaya başladı. Ancak bir kısmı ise hile, şeytanlık ve ateş oyunlarıyla İslam askerlerini kebap gibi yakıyorlardı. Askerlerimiz bu zorluklara büyük bir fedakarlıkla sabretti. Yer yer lağımlar kazıldı. Kuzeyde üç ağızlı bir lağım açılarak, kalenin yetmiş arşınlık bölümü havaya uçuruldu. Üzerindeki düşman askerleri de beraberinde havaya uçarak, müthiş keyifli bir uçuş deneyimi yaşamış oldular.

Düşman, bu lağımları bertaraf etmek için hendek altından geçip, başka bir lağım açarak, bizim lağımımızı havaya uçurdular ve yüzlerce askerimiz kefensiz, namsız, nişansız şehit oldu. İslam askeri buna aldırmadı. Birbirlerini şehitlik için teşvik ederek, kalenin yıkılan yerinden içeri daldı ve düşman askerlerinin kellelerini dışarıya getirmeye başladılar. Bir ara kale komutanının oğlunun yakalayıp getirdiler. düşman bu olay üzerine iyice kudurdu. Birçok yiğidimizi şehit etti. Bu arada kalenin içinden gelen bir düşman askeri Serdarın huzuruna çıkmak için aman diledi. Serdar kabul etti.

Adam, kendisine ve çocuklarına zarar verilmemesi durumunda; içeride olup bitenleri anlatacağını söyledi. Talebinin kabul edilmesi üzerine şunları söyledi: “Efendimiz! İçeride ahali ikiye bölündü. Rumlar, teslim olalım derken, Venedikliler direnelim diyor. Rumlari kalenin kuzey tarafına yığıldı. Oradan bir lağım açıp, hendeklere ulaşabilirisiniz. Hatta onlara Rumca mektuplar göndererek, esir olmaları durumunda kendilerine zarar verilmeyeceği garantisini verebilirsiniz. Böylece kaleyi ele geçirebilirsiniz”. Serdar, temkinli olmakla birlikte adamın dediğini yaptı.

Gerçekten Rumların bir kısmı teslim oldu ve hatta Müslüman olanlar bile çıktı. Sonunda kaledeki düşman askerleri Osmanlı ordusunun cesaret ve azmi karşısında pes ettiler; beyaz bayrak çekerek aman dilediler. Serdar, bunlara tam olarak güvenmedi ve kaleyi terk etmelerini istedi. O gün bölük bölük teslim oldular. Gece, kalenin burç ve duvarlarında ezan sesleri yükselmeye başladı. Üç gün üç gece donanmanın top ve mermilerinden gök ve deniz coştu. İslam askerleri hızlıca adaya yerleşti. Etraf temizlendi, kale onarıldı. Toplar kalenin etrafına dizildi ve kiliseler camiye çevrildi.

Kalenin kumandanı, çan seslerinin sustuğunu ve yerine ezan seslerinin yükseldiğini görünce, kendi gözlerini oyarak, bu manzaraya bakamam dedi.Kalenin tamiri bittikten sonra dükkan ve evler süslendi, gece meşalelerle gündüz gibi yapıldı. Rum halkına limanın sol tarafında yer verildi, güvenleri temin edildi.

Fetih tarihi “Kuvvet-i bâzu-yı Sultânile alındı Girid” şeklinde 1056 olarak düşüldü. Fethin altıncı günü Hanya Kalesi’ne imdada gelen Venedik, Malta, Düka, Papa ve diğer memleketlerin gemilerinden yüz parça kaleye yaklaştı. Fakat her tarafı Osmanlı gemilerinin kapladığını görünce kahırlarından perişan bir şekilde, ümitsizce Suda limanına döndüler. Kaçarken de Cezayirlilerden güzel bir darbe yediler.


GENÇ'ın Yazısı.