Tihaber, bir gazetecilik başarısına daha imza atarak; Bizans kayserlerine kök söktüren, tam bir kılık değiştirme ustası ve kurnazlığıyla nam salmış, Battal kod adlı Türk ajanının sicil bilgilerine ulaştı. Gerçek adının Cafer olduğu tespit edilen Battal Gazi kod adlı ajanın gerçekleştirdiği operasyonlara dair detayları yayınlamamamız yönünde yapılan tüm baskılara rağmen; bu sayıdan itibaren, kısım kısım neşretmeyi bir gazetecilik vazifesi olarak görüyoruz. Eğer bu yazı dizisi yayınlanmaya başladıGktan sonra başımıza bir takım kötü kazalar gelirse; okurlarımızın, bu işin peşini bırakmamalarını vasiyet ediyoruz…

Tihaber muhabirleri, Battal Gazi ismiyle bilinen ve düzenlediği operasyonlarla Bizans’a kök söktüren Müslüman Türk ajanın sicil bilgilerine ulaştı. Hayati tehlikeyi göze alarak neşretme kararlılığında olduğumuz bu bilgiler arasında neler var neler?.. İşte elimize geçen o belgelere göre; Battal Gazi’nin ailesi ve çocukluk yıllarından itibaren yaşadığı ve insanı hayrete bırakan o olaylar. Elimize geçen belgelerden öğrenebildiğimiz kadarıyla Battal Gazi olarak bilinen kişinin asıl ismi Cafer. Babası ise Bağdat’taki İslam Halifeliğine bağlı olarak Malatya bölgesinde Seraskerlik görevini ifa etmekte olan Hüseyin Gazi.

Battal Gazi’nin, tarih sahnesine çıkışını tetikleyen olaylar zinciri ise Hüseyin Gazi’nin talihsiz bir av macerası sonucunda Bizanslılar tarafından hunharca katledilmesinden sonra başlıyor. Elimizdeki belgelere göre: Ava olan merakıyla bilinen Battal Gazi’nin (Haberin bundan sonraki kısımlarında henüz Battal Gazi namını almamış olan Battal’dan, asıl ismi olduğu rivayet edilen Cafer diye söz edilecektir) babası Hüseyin Gazi’nin, yine ava çıktığı bir sırada oldukça güzel ve gösterişli bir geyik görerek peşine takıldığı öğrenildi. Devamında Hüseyin Gazi’nin ölümüne ve Battal Gazi efsanesinin oluşmasına neden olan olaylar silsilesi ise şöyle gelişti: Hüseyin Gazi’nin, avlanmak amacıyla gördüğü gösterişli geyiğin peşine takılmasının ardından geyik onu Ankara’ya götürdü. Söz konusu geyiğin; Rum Kayseri’nin kayın biraderi Mihriyayil’e ait olduğu anlaşıldı.

Çok sevdiği geyiğinin, çadırına; terlemiş ve yorgun bir vaziyette geldiğini gören Mihriyayil, geyiğine ne olduğunu araştırmaya başladı ve nihayetinde Hüseyin Gazi tarafından avlanmak maksadıyla buralara kadar takip edildiğini öğrendi. Aldığı bu bilgi üzerine vakit geçirmeksizin harekete geçen Mihriyayil, adamlarına Hüseyin Gazi’nin izini buldurarak, öldürttü. Avcıyken av olan Hüseyin Gazi’nin atı ise kanlar içinde Malatya’ya geri dönmeyi başardı. Halk Hüseyin Gazi’nin öldürüldüğünü anladı ve katilin Mihriyayil olduğu bilgisi de kısa sürede Malatya’ya kadar ulaştı.

Bu elim olay üzerine Malatya’da yedi gün yas ilan edildi. Olay Halife’ye de bildirildi. Aldığı bu acı habere çok üzülen Halife, yaptığı basın açıklamasında; üzüntüsünü dile getirerek, olayın faillerinin en kısa zamanda cezalandırılması amacıyla ilgili birimlere gereken bütün desteğin verileceğini ifade etti. Malatya bölgesinin en üst düzey idari amiri konumundaki Emir Ömer ise Seraskerlik görevini ifa etmekte olan babası şehit edildiği sırada halen küçük bir çocuk olan Cafer’in (Battal Gazi) yaşının küçüklüğü nedeniyle, Hüseyin Gazi’nin yerine; Abdüsselam’ı bu göreve atadı.

Hâlihazırda ilmi ve askeri eğitimine devam etmekte olan Cafer ise eğitimini tamamladıktan sora; Emir Ömer’den babasının memuriyetini istedi. Buna başta Abdüsselam olmak üzere bir kısım yüksek düzeyli bürokrat itiraz etti. Abdüsselam, söz konusu itirazını dile getirirken; Cafer’in, babasının katilini öldürmeden mansıp alamayacağını söyledi. Bunun üzerine Cafer Mihriyayil hakkında gerekli araştırmaları yaparak, babasının katilini öldürmek üzere yola çıktı. Silahşorluk öğrenmek amacıyla Rum diyarına gelen Serahbil adlı bir Çinli olduğunu söyleyerek, Mihriyayil’i buldu. Babasının katili Mihriyayil’i, onun kardeşi Şamseb’i ve Rumların ileri gelenlerinden on dört kişiyi daha öldürmeyi başardı. Eflahun adlı bir kişi ise Müslüman olmayı kabul ederek, Cafer’in gazabından son anda kurtulmayı başardı.

Cafer, öldürdüğü on dört kişinin başını heybeye koyup, Malatya’ya getirdi. Cafer’in bu başarısı Malatya’da yıldırım gibi yayıldı ve duyanların hayret ve hayranlığa düştükleri gözlemlendi. Ancak Hüseyin Gazi’nin mansıbını (memuriyetini) işgal etmekte olan Abdüsselam, anlatılanlara inanmak istemedi. Hatta avanesi ile birlikte Cafer’le alay etti. Bu çerçevede Mihriyayil’in yüz tane Cafer’i tek başına öldürebileceğini dahi söyledikleri kaydedildi. Buna karşılık olarak Cafer’se öldürdüğü kimselerin kesik başlarını onlara gösterdi. Emir Ömer, durumu Halife’ye bildirdi. Halife, uyanık olmalarını salık vererek; Rumların, Mihriyayil’in intikamını almak için her an bir karşı saldırı düzenleyebilecekleri hususunda uyarılarda bulundu. Yaptığı bu kahramanlık neticesinde Cafer, babasının mansıbı olan Seraskerlik vazifesini almaya hak kazandı.

Bu gelişmeler üzerine Rum Kayser’i, oğlu Şemun komutasında kırk bin kişilik bir orduyu Malatya üzerine gönderdi. Kayser’in elçisi, Cafer’in teslim edilmesini ve yıllık haraç vermelerini, aksi taktirde Halife de dahil herkesi perişan edeceğini ilan eden mektubunu Emir Ömer’e iletti. Başta Cafer’i kıskanan Abdüsselam olmak üzere bazı emirler Cafer’e başlarına böyle bir bela açtığı için kızgınlıklarını bildirdiler. Ama çok geçmeden fikir değiştirerek, Cafer’e destek vermeye karar verdiler. Yapılan muharebe neticesinde Müslüman ordusu, Kayser’in ordusunu yenilgiye uğrattı.

Cafer, Rum ordusunun meşhur kahramanlarından İbriyanus ile Kibriyanus’u öldürdü. Kayser’in diğer oğlu Rebi, bu savaşta esir alındı ve Müslüman oldu. Savaş ganimetleri, Bağdat’ta bulunan hilafet merkezine aktarıldı. Savaş sonrasında gerçekleştiği iddia edilen oldukça ilginç bir olay da kayıtlara geçmekle birlikte, söz konusu vukuat hakkında resmi makamlardan herhangi bir açıklama ya da onaylama gelmedi. Buna göre; Kendisinin Hıristiyan kılığına girmiş Şemmas Pir adındaki bir kişi, asıl isminin Abdülvehhab olduğunu söyleyerek, Peygaber (s.a.v.) Efendimiz tarafından yazdırıldığı iddia edilen bir mektubu ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ait olduğu iddia edilen kurumuş bir miktar barı (tükürük) Cafer’e tevdi etmiş. Cafer’in barı yutmasıyla yetmiş iki dili, on iki ilmi bir anda öğrendiği iddia edilirken, müminlerin ona olan sevgisinde de artış gözlemlenmiş.

Hatta rivayet o ki o güne kadar Cafer’i sürekli kıskanan, bu nedenle de işlerine elinden geldiğince taş koymaya çalışan Abdüsselam bile Cafer’i sever olmuş. Mağlubiyet haberini alan Kayser ise iyice çileden çıkarak, Şemmas ve ileri gelen komutanlarından Ahmer’in de içinde bulunduğu beş yüz bin kişilik bir orduyu tekrar Malatya üzerine sevk etti. Kayser’in oğlu Şemun, önceki mektuptakine benzer ifadelerle dolu bir ikinci mektup daha hazırlayarak, bu mektubu yanına kırk kişi verdiği Belikyas adlı bir pehlivanla Emir Ömer’e gönderdi. Bunun üzerine iki ordu arasında savaş başladı.

Ahmer, Emir Ömer’le mübareze etti. Zor durumda kalan Ömer’e Cafer yardıma yetişti. Ahmer, Cafer’in genç olduğunu, onunla mübareze etmeyeceğini söyledi, onu küçük gördü. Cafer, Mihriyayil’i öldüren kişinin kendisi olduğunu söyledi ve bunun üzerine ikisi arasında amansız bir mübareze başladı. Cafer Ahmer’le yaptığı mübarezeden galip çıkmayı başardı.

Bunun üzerine Ahmer Müslüman oldu ve Cafer ona “Ahmet Tarran” ismini verdi. Ahmer de Cafer’e “Battal” ismini verdi. Savaş, kıyasıya geçmesine ve Müslüman ordusu çok zor durumda kalmasına rağmen Battal Gazi adını alan Cafer’in ettiği iddia edilen bir dua neticesinde çıkan fırtına sayesinde Müslümanların galibiyetiyle sonuçlandı.


GENÇ'ın Yazısı.