Selman Sami Taşçı

Üsküdar’da bir parkta oturuyordum. Gözüme bir amca ilişti. Ceketinde madalya asılıydı. Çay içiyordu. Kendi kendime düşündüm, acaba gitsem mi yanına diye. Derken heyecanla yanına yaklaştım. Selam vererek sordum:

Amca, siz nerede gazi oldunuz?

-Ben Kore gazisiyim, ayağımdan vuruldum.

Bana biraz o günlerden bahseder misiniz?

-Savaşın olduğu dönemlerdi. 19 yaşındaydım. Beni, babamı ve yaşıtlarımı zorla askere aldılar. Yaklaşık 2000 kişi gittik. 1500 kişi şehit oldu, 500 kişi de gâzi... Bende ayağımdan vuruldum. Çok kötüydü o günler. Hayat şartları çok zordu, genci yaşlısı herkes yokluk çekti. Hep bir vahşet vardı, etrafı âdeta kan götürüyordu. Bir de ben savaştayken annem ve kundakta yatan kardeşim vefât etmiş. Bunu öğrenince beynimden vurulmuşa döndüm. Savaşta yaşadığım acıların üzerine acı katmıştı bu olay…

Peki, o sıralar hayat şartları nasıldı?

-Ben şu an 98 yaşındayım. O zamanlar hep yokluk içindeydik. Bir bardak su bulduğumuza şükreder hâle gelirdik. Hatırlarım, babam o zamanlar hep bize ekmek bulma çabasındaydı. Dışarı çıkamazdık. Yasaktı her şey. Şimdiki döneme bakıyorum, siz gençler çok rahat büyüyorsunuz. Hayat şartları çok rahat. Ekmek elden, su gölden… Savaş yok, savaşa gidip annenizi, babanızı ve kundaktaki kardeşinizi kaybetmiyorsunuz. Kısacası evlâdım, hâlinize şükredin…

***

Bir an susup kaldım ve düşündüm. Hâlimize ne kadar şükrediyoruz? Bu kadar bolluk içinde yaşıyoruz ama ne kadar hamd içindeyiz...

Ben çok etkilendim bu hâdiseden. Gâzi amcamızın sorularıma cevap verirken gözleri doldu. Benim de öyle. Geçmişte yaşamış böyle insanlar hâlâ var. Ve hâlâ o günleri yaşatıyorlar bize. Günümüzde ne kadar rahat olsalar da, hayat onları zor ve zahmetli şekilde bu güne getirmiş…

Şu an yaşadığımız hayat gerçekten çok rahat. Amcaya hak veriyorum. O dönemlerde yaşadığımızı bir düşünelim; yokluk, sefâlet ve savaş... Ne kadar çileli bir hayat öyle değil mi?

Günümüz savaştan arınmış, bolluk ve bereket içinde. Allah bizleri dâim şükredebilenlerden eylesin… 


GENÇ'ın Yazısı.