Merhaba arkadaşlar!

Şubattayız, güz dönemi finalleri bitti. Bütünleme sınavları olan okullarda bütünlemeler devam ediyor olabilir. Ama çoğumuz şubat tatiline girdik. Belki bazı haberler aklımızdadır! İnsanlarla paylaştığımız bazı haberlerden bahsediyorum. Bir haberin içinde çoğunlukla birden fazla insan oluyor çünkü. Bir kişi sadece kendi durumuyla ilgili haber yazsa bile bu sefer paylaştığı kişi o haberin içinde oluyor. Kişi veya kişiler... Haber almak, haber vermek böyle bir şey. Bazı haberleri aldığımız anlar aklımızdan çıkmaz. Çünkü bizi etkileyen değiştiren dönüştüren bir şeydir haber. Bir de alınan haber bir yönüyle tüm ülkeyi, insanları ilgilendiren bir haberse önemi, etkisi, karşılığı mutlaka daha fazla olur. Mesela, İsmet Özel bir söyleşisinde şunu demişti: “1968 Nisan’ında ben Konya’da askerken Sovyet tankları Prag’a girdi. Mahrumiyet hissi içimden silindi. Dedim ki harikulâde olan bir haber almaya müsait kılınmakmış. Belki ihtidama giden ilk adımdı bu.”

Biz de Kampüsten Haberler sayfamızda paylaştığımız haberlerde en azından kendimiz üzerinde böyle bir etki alanı, içtenlik, paylaşımcılık arıyoruz. Umarız okurlarımız için de böyle bir karşılığı olmuştur geçtiğimiz dönemin.

Şubat ayının haberlerine geçelim. Haberlerin aklımızda kalması dedik ya ilk haberimiz bunu örneklendiriyor. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi`nden Ali Kördiş arkadaşımızın haberi. Şöyle diyor:

“Aralık sayısında yayınlanan “work and travel” haberinize verilen güzel tepkiler var. Bu da beni haber yazmaya teşvik ediyor, üniversitede iyice muhabir havasıyla dolaşmaya başladım doğrusu. Sizinle pozitif bir haber paylaşacağım. Üniversitemizin merkezi kafeteryasında sigara içildiği için kantini büyük bir çoğunluk kullanamıyordu. Temsilci toplantılarında dile getirdik, “biz daha çoğunluğuz, yapmayın bizi pasif içici durmuna düşürmeyin, duman altında bırakmayın” dedik, olmadı.

Geçtiğimiz aralık ayının başlarında kantinin bir haftalığına tadilata girdiğini gördük ve ne olacak diye beklerken bir de ne görelim; kantinin 4’te 3 ü sigara içmeyenler için tecrit edilmiş, kalan kısmı ise camekanla ayrılarak ehl-i tütüne verilmiş. Ayrıca kantinin işletmesi de üniversiteye geçmiş (daha önce özeldi); üstelik 50 ykr olan çay fiyatları da 25 ykr olmuş. Biz bu kadar güzel haberle bir anda yüz yüze kalınca bir anlık şokun ardından kantinle aramızda bir yakınlık oluştu. Artık ders aralarında, sınavlardan sonra helalinden bir bardak çay içebileceğimiz bir mekan vardı. Biz de ne mutlu bize dedik. Gerçekten insanların sağlıklı bir şekilde dinlenebilecekleri bir ortamın üniversitelerde mevcut olması medeniyetin ölçüsü olsa gerek. Küresel bir tehlike olan sigaranın zararlarının (onlarca zehiri barındırması, israf boyutu vb.) ayan beyan ortada olması ve buna binaen bir eğitim yuvasının geç de olsa sağlıklı olanı seçmesi esas çağdaşlık olsa gerek.

Biz bu imkâna son lisans yılımızda kavuştuk; bizden sonrakiler şanslı yani. Bu vesile ile bu konuda hassasiyet gösteren üniversitemiz yöneticilerine ve hocalarımıza arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Ve buradan varsa sigara kullanan GENÇ okurlarına bir çağrı yapmak istiyorum:

-Gelin terk edin şu sigarayı, bizim sağlığa, bu ülkenin ve dünyanın ise bize ihtiyacı var, ötelerde sağlığımızın hesabı var. Sağlık ve huzur dileklerimle..”

İyi bir netice alınmış. Haklıysan ve tavrını usulünce koyuyorsan sonuç alıyorsun mutlaka. Zaten Ali`nin haberiyle de tevafuk oldu; bu aralar çıkan yeni bir yasayla ülke genelinde kapalı ortamlarda sigara içilmesi yasaklandı. Yasağın alanı genişletildi daha doğrusu...

İkinci haberimiz yine kampüslerimizdeki mekanlarla ilgili. Ama bu seferki mekan daha önemli. Mescitlerden bahsediyoruz. Kampüste mescitle ilgili daha önce de çeşitli haberler yapmıştık. Kampüsünde mescit isteyenlere yasadışı örgüt muamelesi yapılması, kampüsünde mescit olmayan üniversitelilerin, halkın da yardımıyla mescit yapması gibi haberlerimizi hatırlayacaksınız. Önemli haberlerdi. Mescitler çok önemli çünkü. Bir insanın inancına, ibadetine verdiğimiz değer, o insanın kendisine verdiğimiz değer demek. Ama % 99`u müslüman olan ülkemizde, bazı kurumlarda yeterince hassas olunmuyor bu konuda. Mescitsiz kampüs sayısı gittikçe artınca, bazı arkadaşlar buna toplu bir tepki verme ihtiyacı hissetmiş. İyi bir fikir. www.kampusumemescidistiyorum.com adlı bir site kurmuşlar. Bu faaliyetle ilgili birçok gazete, dergide, internet sitesinde haber de yapıldı. Sitede her üniversiteden öğrenci, görüşünü yazıyor, tepkisini belirtiyor. Yorum bölümü var. Şu an itibariyle de 12781 kere tıklanmış istek linki. Sitenin girişinde ise şöyle yazılmış:

“Toplumumuzun baskılar ve menfaat kaygıları ile temel haklarını talep etmekten uzak durduğu, kanaat önderleri tarafından iki yüzlü bir hayat tarzına itildiği bir dönemde “kampusüme mescid istiyorum” talebinin kampusü ve mescidi birlikte sahiplenişini gözlerden kaçırmamak gerekir. Birbirlerine güvenen insanlardan oluşacak toplumun en önemli göstergesi bireylerin ya da grupların taleplerini net bir şekilde ortaya koymalarıdır.”

Arkadaşlara çalışmaları için teşekkür ederiz. Birçok insanın hissine tercüman oldular. Hayırlı istekler, faaliyetler hayırla sonuçlanacaktır inşallah.

ODTÜ`deki bir organizasyon hakkında Onur Cantimur şöyle yazmış:

“Merhaba,

İşitme engelliyim. Genç`i büyük bir ilgiyle okuyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum. ODTÜ`de bir uluslararası üniversiteli öğrenci organizasyonuna evsahipliği yapılıyor. 2-10 Şubat tarihleri arasında. Ancak bunun diğer organizasyonlardan bir farkı var. Katılan üniversiteli öğrenciler "engelli" olup yurtdışından geliyor ve "üniversite zekasıyla" kendi sorunlarına Türkiye`de çözüm bulmaya, engellilerin sosyal hayata daha fazla katılımını sağlamaya çalışacaklar.”

Organizasyon verimli geçer inşallah. Engelli olan olmayan herkese duyurmuş olalım...

Mart sayımızda buluşmak üzere.. bir ay boyunca herkese iyi dersler iyi çalışmalar diliyorum!

Hoşgörünün Bittiği Yer

Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi`nden Sami Yaylalı arkadaşımız yazmış:

“Elinde piposuyla amfiye taşınan bir hoca düşünün. Che Guvera’yı hatırlatan bıyıklarıyla hep geçmişin zorluğundan, bugünün kolaylığından bahsediyor. Yetmişlerin sonunda mezun olmak kendisine göre imkansızı başarmaktı ve o, bunu başardığı için projeksiyon aletinin önünde kasım kasım kasılıyor. Bizim zamanımızda diye söze başlamayı adet haline getirmiş. Başlasın bakalım ne diyecek yine.”Bizim zamanımızda sağ sol kavgaları vardı okula kayıt olmaya giderken elimizdeki belgeleri alıp yırtarlardı! Dışarıya rahat rahat çıkamazdık, her an bir yerden bir kurşun gelecek diye, kimseye adres soramazdık çünkü gideceğimiz yer sorduğumuz adamın karşı olduğu bir yer olabilirdi. O zaman kara tahta, tebeşir vardı şimdi her şey bilgisayarda ne kadar kolay. Biz sabahlara kadar şablon gibi yazmaya çalışırdık, siz beş dakikada yazıyorsunuz. Biz bir paragraf yazabilmek için kaç tane kütüphaneyi arşınlardık siz ise google diye kime hizmet ettiği açıkça belli olan küresel dünyanın eşiğinden buluyorsunuz her şeyi. Size elit olmaya çalışın diyorum! Cumhuriyeti Atatürk ile birlikte üç-beş elit kişi kurdu. Her zaman elitler iyi işler yapar. Asla yarım elma olmayın tüm elma olun. Elmanın tamamı siz olun. Entelektüel birikim içinde kendinizi tamamlayın o zaman anlarsınız başörtüsüne bilmem neye ihtiyacınız olmadığını..”

“- Bir dakika hocam ne alakası var başörtüsüyle. Sizden daha entelektüel daha çok okumuş yüzlerce başörtülü insan sayabilirim. Ayrıca elit olmak derken siz elinizdeki pipoyla elit olamadığınızı gösteriyorsunuz. Kendisini zehirleyen insan toplumu da zehirliyor siz daha bunu fark edememişken ve hala 70li yılların sonunda kalmışken, nasıl avangart olmayı bekliyorsunuz?

“- Çık dışarı terbiyesiz …”

“- İşte siz busunuz küfretmeyi adet haline getirmişsiniz hani birikiminiz? Hani hoşgörünüz?”

Evet, bazı hocaların bu anlayışsızlığı, tek tipliliği, dayatmacılığı, iyice sıkıcı olmaya başladı. Üniversitelerde, her görüşten insanların bulunduğu yerlerde, bilim merkezlerinde belli bir insan tipini insanlara dayatmamak gerekiyor! İşini güzel yap geç. Biz seni işinden tanırız zaten. Önce nesnellikten bahsedip 20 dakika sonra da Kanaltürk hakkında uzun uzun övgüler düzme yani. Sami Yaylalı, bu klişeyle ilgili tepkisini ifade etmiş iyi ki. Pek çok üniversitede yaşanan hadiseler bunlar.


GENÇ'ın Yazısı.