Rüyaların yeni kahramanı Mursi, rüyasını süslediği şekilde ezan okudu, imam olup namaz kıldırdı, Kur’an’ın ana kural olacağını ilan etti. Bu durum, yıllardır bu topraklarda kendi canına ve inancına su veren şehitlerin de rüyalarıydı.

Bazı topraklar vardır ki, kendine özel halleriyle anılır. Benim aklıma Mısır deyince rüya, rüya denilince Mısır gelir. Hanif - Müslim bir peygamber olan Hz. İbrahim’in maceralı ziyaretinde tanıdık Mısır’ı. O toprakların nasıl bir yazgısıdır ki, zalimler cirit atar hep. Hanımı Hz. Sare annemizi kardeşim diye tanıtmak zorunda kalır.

Yıllar sonra torunu Hz. Yusuf, gördüğü rüyanın bir sonucu olarak köle sıfatıyla Mısır yollarına düşer. Bu rüya ona ilahi bir terbiyeyi tattırmak ve Medrese-i Yusufiye’de eğitimi tamamlatmak için zindan yollarını gösterir.

Arkadaşlarının gördüğü onları korku ve umuda taşıyan rüya, Hz. Yusuf’a onlardan birisine hatırlatılma ricasını getirir. İnsani veçhesiyle normal olan, ancak Peygamberi yönüyle kabul görmeyen bu rica uzatır esaret yıllarını. Belki de yeni bir rüyanın zamanı dolması gerekmektedir.

Yedi semiz ineğin yedi zayıf inek tarafından yenildiği kral rüyası, ortalığı allak bullak eder. “Önemli bir haber mi, yoksa saçma sapan kuruntu mu?” tartışması yaşanır. Ama vahiy terbiyesinden geçmiş bir Peygamber aracılığı ile tabir olunur. İlahi adalet kendi yazgısını gerçekleştirmek için senaryoları bir-bir ortaya koymaktadır. Yapılan hazırlıklar, çevredeki sıkıntılar derken, Hz. Yakup ve ailesi Mısır’ı mekân edinir. Hem de “güneş, ay ve on bir yıldız’ın secdesini” gerçekleştiği yıllar öncesinin rüyası ile beraber.

Ne çok rüya görürmüş buranın firavunları. Ama bu defa aranan belayı(!) bulmak için, binlerce çocuk öldürülür. Sanki bu mekânlar firavunlar ayakta kalabilsin diye zulmün kasırga olup estiği yerlerdir. Lakin ilahi takdir, aranan Musa’yı arayan Firavun’un evinde ve elinde yeşertir.

Önce Hz. Peygamber’e (AS) rüya olur Mısır. Elçi, davet mektubunu alıp düşer yollara. Oradan kelime-i tevhit sesleri gelemese de o gün, bana anne olacak, bizi oralara ikinci kez akraba yapacak kadın Mariye (RA) gelir Medine’ye. Sonraki yıllarda, Hz. Ömer’in rüyasıdır Mısır. Ve İslam’ın bayrağı dalgalanır.

Ümmet için ilmin ve irfanın merkezi olur. Ezher’de olmak, okumak rüyalarını süsler ehli ilmin. Ama piramitlerini “Firavunizm” için bırakıp gidenler, yeniden arzı endam ederler, farklı isim ve görüntülerle... Bu topraklardaki zulüm, eski günlerini aratmaz sanki. Derken bir Hasan El-Benna çıkar ümmete yol açacak rüyalarıyla. Onun rüyasının sonunda; “İslam’ın izzetli günleri ve Müslümanların yeniden dirilişi” vardır. Ne ki sonuç, rüyasının tahakkuku ile değil, asıl cennet rüyasını gerekleştirecek şehadetle bitirir.

“Şehadet bir çağrıdır nesillere çağlara.” Çağrıya lebbeyk diyenler çoğalır. Seyyid Kutuplar, Abdulkadir Udeh’ler… Mücadele ve şehadet zinciri uzar. Hep kutlu bir rüya uğruna…

Derken mısırlılar yeni bir rüyaya uyanır. Global bir dünya, demokratik rejimler, özgürlükler, kısıtlanamayan insan hakları… Rüyayı görmek kolay da, rüyaya izin almak zordur. Bu diyarın eski ve meşhur firavunu “Ben izin vermeden nasıl inanırsınız?” diye kızmıştı ya, “Biz izin vermeden nasıl özgür olursunuz? Nasıl buna cür’et edersiniz?” denileceğini rüyalarında görmemişlerdir.

Rüyaların yeni kahramanı Mursi, rüyasını süslediği şekilde ezan okudu, imam olup namaz kıldırdı, Kur’an’ın ana kural olacağını ilan etti. Bu durum, yıllardır bu topraklarda kendi canına ve inancına su veren şehitlerin de rüyalarıydı. Bu rüyalara yıllardır zulmün her türlüsünü tatmış, ihtiyaçlarını karanlık tüneller aracılı ile gideren Gazze halkı da katıldı. Sadece Gazze mi? Ümmetin rengi açıldı. Artık eskisi gibi, yer altına tünel kazmak zorunda kalmayacaklardı.

Bu topraklar rüyaların memleketidir. Sisi adlı apoletleri çok, destekçilerine güvenen bir general de, darbe rüyasına yattı. İnsan böylesi bir devleti rüyasında görür de gerçekleştirmeden sakınır mı? Bu general eski önderleri gibi kendi saltanatını ele aldığını zannetse de, başka rüyalar için durum değişikti. Zira ülkenin petrol kaynakları üzerinde sürdürülen tartışmalar sonunda, “İmtiyaz anlaşmaları hakkında hükümet üzerinde yoğunlaştırılmış ve koordineli bir lobi yapmak” gibi bir karar, fitili ateşleyiverdi.

Ancak gelişmelere bakılırsa, ümmet vahdetin, Mısırlılar da, “Öldürülen ancak öldürmeyen” tavırlarıyla, “Rüyamızı yedirmeyiz” direnişini ve bekleyişini gösterecekler. Rüyaların diyarı için İsrail bir yandan Amerika diğer yandan, saltanatları sallanan Arap kralları başka köşeden rüyalara yattılar. Biz de, “Hayatı ve tüm rüyaları elinde tutan yüce makamdan, rüyalarımızı kendine yönlendirmesini, bize kendisinden ve rızasından başkasına bakacak takat vermemesini, düşmanlarımıza zafiyete itmesini diliyoruz.”


Haşim Akın'ın Yazısı.