Başörtüsü Serbest Olsa Malezya Olur Muyuz?
Nedim Kaya
Değişik kaynaklardan bol sayıda seyahatname okuyan biri olarak yerli yabancı seyyahlardan Osmanlı hakkında çok şey okudum ama toplu bir idam, Sultanahmet meydanında zinakarları topluca taşlama, günahkarları toplum içinde kırbaca dizme gibi sahnelerden bahsedildiğini duymadım.
Geçen ay size İbni Battuta’dan bahsetmiştim. Dengeyi sağlamak için ardından bir de Marco Polo’yu okudum. Dünya görüşü olarak İbni Battuta’nın “evliya” dediklerine “kafir” diyen cinsten biri, müslümanlardan da pek hazzetmiyor ama bu, seyahatnamesinin bizim için değerli olduğu gerçeğine gölge düşürmüyor, aksine o zamanki ilişkiler hakkında sağlıklı bilgi veriyor. Marko Polo batılı olsa da seyahatnamesi Kubilay dönemi Çin ve çevresi hakkında verdiği bilgilerle meşhur. Kubilay bir Moğol ama Moğolların soy olarak Türklüğü tartışılsa da o dönem topluca Tatar olarak çağrılacak kadar Türk kültürü ile iç içe ve genellikle yönettikleri memleketlerde Türk teb’a Moğol yönetici formülü ile başarılı olduklarını biliyoruz. (Gerçi Türk, Tatar, Moğol ve diğer akraba milletlerin ne zaman nasıl ayrıldığı konusunda merakımı gidermek için Türklerin Tarihi diye bir kitap bile okudum ama olayı tam çözemedim, kusur bende herhalde.)
Marko Polo’dan bahsediyordum. Kendisi Kubilay’ın putperest olsa da putperest büyücülerle baş edebilmek için Hristiyanlardan yardım istediğini ve bunu başarabilecek insanların dinine girmeye hazır olduğunu söyler. Hatta hikaye uzun ama Marko Polo’yu babası ve amcası ile Çin’ e sürükleyen macera bu amaçla başlıyor zaten. Kubilay’ın kendisi putperest Papaya putperest büyücülerle başa çıkacak 150 rahip yollaması için elçiler gönderiyor ve aylarını yazlığında geçirdiği anlarda bütün işlerini emanet ettiği sağ kolu durumundaki Ahmet isimli veziri Müslüman. Polo’nun seyahatnamesi hep “ .... mil kuzeyine gidince ..... şehri gelir. Ahalisinin çoğu puta tapar, sonraki en büyük nüfus Müslümanlara ait. Az sayıda Hristiyan ve tek tük Yahudi de bulunur” türü cümlelerle doludur.
Aslında bu toplum yapısı sadece o zamanki Moğol toprakları için değil onların içinden geldikleri kültürde sıradan olan bir durum. Aynı coğrafyadan kopup gelen Osmanlı devletinde de anlayış farklı değil. Türkler “acaba kuyrukları var mı” türünden sorular soracak kadar başka kültürlere ve dinlere yabancı değil. Aksine idareciler teb’alarına hava atmak veya güçlerinin sınır ötesi coğrafyalara yayıldığını ispatlamak için yabancı kültürlerden müşavirler edinip onların kültürlerinden ve eğlencelerinden beğendiklerini kopyalıyorlar. İslam’dan önce Orta Asya coğrafyasında dini çeşitliliğin her türü ile tanışmışken bu coğrafya inançları sebebi ile sürgüne gönderilen Hristyanlara da layıkı ile ev sahipliği yapıyor.
Gözünü Avrupa’ya diken Kayı aşireti de bu psikolojinin rahatlığı ile çocuklarına Hristiyan kızları almaktan çekinmez, önemli görevler için diğer milletlerden devşirilmiş çocukları yetiştirir, çocuklarına İslami isimler yerine kadim Türk isimleri verir ama diğer taraftan Kur’an-ı Kerim okunan odada ayak uzatmaktansa uyumamayı tercih eder. Bu bir arızanın değil başka kültürlerle bir arada yaşama geleneğinin verdiği rahatlığın tezahürüdür.
Bu ülke bir zamanlar zaten şeriat ile yönetiliyordu. Hata İslam aleminin halifesi İstanbul’da oturan Osmanlı hanedanından yetki sahibi padişahlardı. Değişik kaynaklardan bol sayıda seyahatname okuyan biri olarak yerli yabancı seyyahlardan Osmanlı hakkında çok şey okudum ama toplu bir idam, Sultanahmet meydanında zinakarları topluca taşlama, günahkarları toplum içinde kırbaca dizme gibi sahnelerden bahsedildiğini duymadım. Böyle şeyler hiç olmadı demiyorum ama Osmanlı da bu tür manzaraları zevkle anlatmak için ağzının suyu akan onca batılı seyyaha malzeme olacak kadar bile yaygın olmadığını söylemek istiyorum.
Bütün bunları “Türk toplumunu ören tarihi değerler farklıdır, biz çoğunluğun inancını azınlıkta kalan kısma dayatacağı bir toplum değiliz” diyenlere destek olmak için söylüyorum.
Malezya olmaya gelince: Geçen hafta oradaydım. Malezyan’ın meşhur “İslam Hadari” diye adlandırılan 1957’lerde ortaya attıkları bir nevi yaşanabilir ve diğer toplumlarla beraber yaşayabilir İslam projesi ile ilgili bir toplantıya katılmak için. Bana uzatılan televizyon mikrofonuna “İslam Hadari” ile ilgili şunları söyledim. “Şu kavşakta beyaz üniforma içinde biri açık diğeri kapalı iki kadın polis bir taraftan trafiği açmaya çalışıyor diğer taraftan ise hararetle sohbet ediyorlar. Bunu başardıysanız “İslam Hadari”de epey yol katetmişsiniz demektir.” Döndüğümüzde kaldığımız otelin lobisinde iki bayan Türkiye için bile açık sayılacak kıyafetlerle konser veriyorlardı. Çarşıda pazarda bizden farksız farklılık görüntüleri mevcuttu. Hatta Çin kökenli nüfus için hiç bir muhafazakar kısıtlama olmadığını dünya alem biliyor. Bu gidişle “Malezya oluruz haaa” diyenler bir kez daha düşünseler iyi olur çünkü ben Malezya’dan hiç mi hiç korkmadım.
GENÇ'ın Yazısı.