On beş yıl önce yayınlanmaya başlayan Siyaset Meydanı isimli tartışma programı, on beşinci yılındaki ilk programını başörtüsü yasakları konusuna ayırdı. Popülerliğinden değil, bu konuda aynı ülkenin vatandaşı olmasına rağmen aynı kültürü aynı ideolojiyi paylaşmayan insanların tavırlarını merak ettiğim için izledim Siyaset Meydanı’nı. Yıllardır devam eden bu program lafla dövüş sanatını icra edenlerin gösterisi niteliğinde. Ancak bu kez programın sunucusu Ali Kırca, programa katılanlara bir şov düzenlemişti. Bir onur ödülü verilecekti. Bu ödüle, Çanakkale savaşını görmüş ve bu savaşta babasını vatana şehit vermiş olan Fatma Nine’yi layık görmüşlerdi. Devletin verdiği şehit ailesi maaşını reddeden Fatma Nine, ekranda gösterildiği anda programa katılıp başörtüye karşı fikirlerini sergileyecek olanları nakavt etmişti. Çünkü o bir başörtülüydü ama sırf başımda bulunsun diye örten bir başörtülü değil, saçının tek telini göstermeyecek kadar hassas ve gözü yaşlı. On beş yıl önce saçları simsiyah olan Müjdat Gezen’in şimdi bembeyaz olan saçlarıyla yine on beş yıl önce saçları bembeyaz olan Zekeriya Beyaz’ın kapkara olan saçları asla Fatma ninenin saçları kadar şanslı değildi. Dini konularda ilk önce Zekeriya Beyaz’ın görüşlerine yer verilir bu ülkede halbuki adamın görüş açısının kısıtlı olduğunu sıradan bir doktora sorsanız bile söyleyebilir, illaki göz doktoruna gitmeye gerek yok. İşte Zekeriya Beyaz’ın ilk şovunu bu programda yaptığını hatırlatıyor Ali Kırca. Göz ve söz aldatmacasıyla insanların beynini nasıl yıkadığını söylemesine gerek yok biz zaten biliyoruz. Ancak başörtüsü konusu hakkında görüşleri sorulduğunda hiçbir şey bilmediğini itiraf ederek (itiraftan ziyade umursamazlık da olabilir) internette arattığını ve türbanın ilk kez Lübnan da kullanıldığını söyleyerek başörtünün aslında insan kaynaklı bir kural olduğunu söyleyebilecek kadar cüretkâr şarkıcılar Fatma Nine’yi görmezden gelemezdi.

Siyaset meydanında ne olup bittiğinin bizi ilgilendiren tarafı bu kadar, daha fazlasını merak edenler programı tekrar tekrar izleyebilirler. Biz kendi konumuza /konumumuza dönelim yani yasağın konulduğu ülkede yaşayan herhangi bir genç olalım şimdi. Ve düşünelim, okullarda neler yasaklanıyor neler yasaklanmıyor.

Sigara: Yasak olduğu söyleniyor ama sınıfta sigara içen hocalarımız bile var. Hatta “burada sigara içmek yasaktır” yazısında gördüğü her noktaya, biten sigarasının ucunu yapıştırarak aklı sıra espri yeteneğini konuşturan arkadaşlarımız da var. Pipoyla dolaşıp tütünün sağlığa zararlı olmadığını söyleyerek bizleri pasif tiryaki yapan hocalarımız bile var.

Alkol: Bunun tamamen yasak olduğu söylenmesine rağmen akşam saatlerinde odasına girdiğimiz profesörlerimizden sarhoş olduğu için nara atanlarını da gördük. Onlardan bugünlerde “üniversitelerde başörtüsüne karşıyız” naralarını televizyon radyo gazete gibi basın organlarında sıkça işitiyoruz. Yılbaşı akşamları okulda sabahlayanlar zinde kafalarıyla mı duyuru panolarının camlarını kırarlar?

İlişkinin her türlüsü: Kız erkek ilişkilerinin haddini hesabını tutmak zaten mümkün değil. Okulun kantininde s. marka gazozun reklâmında şöyle yazıyor “Bu kantindeki herkes sevgilinden gözlerini ayıramıyor”. Ama erkek-erkeğe kız-kıza birlikteliği teşvik eden resmiyette gizli faaliyette ayan beyan olan topluluklar da var.

Doğru, niye sayıyorum ki bunları? Sağlığa zararının tıp tarafından ispatlandığı bunca şey kâğıt üzerinde yasak olduğu halde görmezden gelinirken bir metrelik örtü çok görülüyor. Ve bunu kendilerinin Müslüman olduğunu söyleyenler yapıyor. Okullarda siyasi şeylerin özellikle yasaklandığını söyleyenlere de inanmak mümkün değil. Üniversitelerin içinde kendi dergilerini, broşürlerini dağıtan birçok siyasi fikir toplulukları var. Fırsat bulduklarında okul içinde toplanıp siyasi slogan atanlar şimdiye kadar hep görmezden gelindi. Gece yarısına kadar polisin, hükümetin aleyhinde hakaret edenlerin güvenliğini sağlamak için kampus kapılarında polisler bekledi.

Dinler arası diyalog, medeniyetler buluşması gibi fikirlerin yaygın olduğu son zamanlarda Müslümanlığın gereğini yapmaya çalışanlarla Müslüman olduğunu söyleyenler arasında bile bir diyalog sağlanabilmiş değil. Karşılıklı kinleşmeler kamplaşmayı hızla artırırken belki de hayatlarında hiç tartışmamış iki kız kardeş birbirine düşmanlaştırılıyor. Bu yasağın etkisinin sadece üniversitede olduğunu düşünmek, sokaktan haberdar olmamakla açıklanabilir. Çünkü bir kuaförün yanında çalışmak isteyen kızcağıza patronun, “gelen bayanları kaçıracağını“söyleyerek işe almadığını ve benzer birçok olayı yazılı-görsel basında çok gördük.

Başörtüsü konusundaki duruşumuz sadece bir kıyafetin takılıp takılmaması mevzuu üzerine değil, Allah’ın bir emrini yerine getirebilme özgürlüğüne dairdir. Okula şortla gelmeyi mecbur etmek kadar aptalca, böyle bir yasağı koymak.


Sami Yaylalı'ın Yazısı.