Boydan boya pahalı mağazalarla dolu olan caddemizin Rıza diye bilinen bir delisi vardır. Kimi kimsesi var mıdır bilmediğimiz Rıza’nın kafasının ne zaman arıza yaptığını da bilen yok. Hayatı meçhullerle doludur. Ne zaman ne yapacağı belli değildir ama herkes onu sever, istediği yere gönlünce girer çıkar, hatırını gözetirler.

Deli kimdir geri zekâlı kim? İsterseniz yazımıza böyle bir soru ile başlayalım. Ve siz burada bir ara vererek kendi cevabınızı bir düşünün. Böyle bir soruya herkesin kabul edeceği bir cevap bulmak pek mümkün değil gibi. Belki de herkesin kendince bir cevabı vardır. Meselâ büyük bir iş adamı için, zamanını çarçur etmek en büyük delilik, yüzde yüz zarar edeceğini bildiği bir yere yatırım yapmak ise geri zekâlılıktır. Bir öğretmen için, yeterince çalışmadan ÖSS’yi kazanacağını düşünmek delilik, son senesinde liseli zeki bir gencin gayretle çalışıp güzel bir fakülte kazanmak varken, haytalık peşinde koşması geri zekâlılıktır. Aynı gencin gözünden bakarsanız, gününü gün edip hayatın tadını çıkarmak dururken, gece gündüz soru üstüne soru çözmek delilik, dünyayı kurtaran adam tavırlarına girip kimsenin umurunda dahi olmayan birbirinden karışık meselelere kafa patlatmak geri zekâlılıktır. Örnekleri çoğaltmak pekâlâ mümkün. Ama isterseniz sizleri İstanbul’umuzun pırıl pırıl ve lüks caddelerinden birine davet edelim ve hayat perdesinden bir sahne canlandıralım.

Boydan boya pahalı mağazalarla dolu olan caddemizin Rıza diye bilinen bir delisi vardır. Kimi kimsesi var mıdır bilmediğimiz Rıza’nın kafasının ne zaman arıza yaptığını da bilen yok. Hayatı meçhullerle doludur. Ne zaman ne yapacağı belli değildir ama herkes onu sever, istediği yere gönlünce girer çıkar, hatırını gözetirler.

Göğsünde, kalbinin üzerine yerleştirdiği, solmuş değil, âdeta çürümüş bir çiçek, boynunda asılı, bozuk bir çalar saat. Bir de sırtına yapıştırdığı uygunsuz bir reklam afişi: “Bana Bir Şey Olmaz Deme O.K. mi?” Uygunsuz diyoruz ama kime göre uygunsuz? Bakalım Rıza ne düşünür de dolaştırır o afişi sokak sokak.

Bakın yine bir mağazaya giriyor… Rızayı tanımayan bir iki müşteri hâliyle rahatsız oluyorlar. Şık giyimli bir bayan bir iki adım geriliyor. Rıza oralı değil… Bir adam tiksinerek aşağıdan yukarıya süzüyor. Rıza bana mısın demiyor… Satış elemanlarından Okan:

- Oooo! Rıza Abim, hoş geldin, diyerek ona yer gösteriyor. Diğer elemanların yüzünde bir tebessüm. Bir tanesi bir bardak çay getirmeye gidiyor hemen. Diğeri günün gazetesini önüne koyarken: “Ne olacak bu memleketin hâli Rıza Abi?” diye soruyor. Maksadı muhabbeti başlatabilmek. Usulünce dokununca tellerine Rıza da başlar hemen tıngırdamaya.

- Daha ne olsun memleketin hâline. Ne zaman bu ülkeyi deliler yönetir, o zaman millet rahat eder. Yoksa işin başında geri zekâlılar olduğu müddetçe hâlimiz günden güne berbat olur gider.

Keyifli keyifli gülüşünden iktidar muhâlifi olduğu anlaşılan bir müşteri, delinin cevabını pek beğenir. Sonra bir deliyi ciddiye alışına gülerek bir soru da o sorar:

- Sen kime deli, kime geri zekâlı dersin?

Rıza, televizyonlardaki çok bilmiş adamlar gibi kırıtıp dedi ki:

- İnsan dediğiniz canlının kalıbı beş para etmez hanım abla. Beş para etmeyecek kalıbı için varını yoğunu hebâ edene geri zekâlı derim ben. Kalıbını geri plana itip, benim gibi özüne değer veren bir insana da siz deli dersiniz.

Satış elemanı genç kızlardan birini göstererek: “Meselâ şu kız, kendisine tâlip olan bir delikanlının tipine, mesleğine, parasına, arabasına bakar da burun kıvırır. Gider daha yakışıklı, daha zengin, arabası en güzel olanın kollarına atılır.”

Mağazadaki delikanlılardan biri gevrek gevrek gülerek: “Çok yaşa Rıza abi… Ne olacak kız milleti değil mi? Geri zekâlılar işte…”

- İyi de senin ondan bir farkın var mı ki! Sen de gidip saçının, gözünün rengine bakıyorsun. İster misiniz sizi bir imtihan edelim. Bakalım ne kadar zekisiniz…

Bu teklife gençler bayılır. Erkeklerden Sercan kızlardan da Buse ile Derya yarışmaya katılmaya karar verirler. Maksatları biraz gırgır geçip eğlenmektir. Rıza büyük bir itina ile yakasındaki çürümüş çiçeği çıkarır ve: “Bu nedir?” diyerek çiçeği Buse’ye uzatır: “Çiçeeek.” der, Buse safça.

- Sadece çiçek mi? O kadarını küçükbaş hayvanlar da bilir. Dahası yok mu? Sen de ne gibi bir çağrışım yaptı? Deyince Rıza, mağazadakiler gülüşmeye başlarlar. Buse ise küçük düşürüldüğünü hissettiği için öfkelenmiştir.

“Ne olacak! Solmuş, çürümüş bir çiçek. Evet hayvanlar da bilir bunun çürüdüğünü. Ama, ancak senin gibi bir deli takar yakasına çürük bir çiçeği. Hâlbuki akıllı bir insan için bunun yeri çöplüktür.” Deyip elinde iyice parçaladığı çiçeği çöpe atıverir.

Göğsünün üstünde özenle taşıdığı çiçeğin hoyratça çöplüğe atılıvermesi Rıza’yı üzmüştü. Acı bir tebessümle çöplüğe bir müddet baktı ve ikinci soruya geçti. Boynunda asılı duran saati çıkarıp Sercan’a uzattı ve sordu: “Peki bu nedir?”

- Bir çalar saat, ama zannederim bozulmuş, dedi Sercan. Buse hevesle araya girip:

- Bozuk bir saat bile günde iki defa doğru vakti gösterir diye bir çağrışım yaptı bende, dedi ve heyecanla ellerini çırparak: Bildim değil mi? Doğru cevap buydu…

“Ne alakası var!” deyip kahkahayı bastı Rıza. “Nereden bulursun bu saçmalıkları?” İyiden iyiye sinirlenen Buse: “Çok kötüsün Rıza Abi yaaa! Ama kabahat sende değil. Deliyi adam yerine koyanda! Bu bozuk saatin yeri de çöplük.” Deyip onu da çöpe attı.

Derya, arkadaşının bu kaba davranışına üzülmüştü. Rıza’nın gönlünü almak istedi: “Buse biraz sakin olsan iyi olacak.” Diyerek saati çöpten aldı ve kopan ipi yerine güzel bir kurdele bağlayarak Rıza’ya iade etti: “Belki bu saatin sizin için manevi bir değeri vardır Rıza Abi! Arkadaşımın kusuruna bakmayın.” dedi.

- Allah iyiliğini versin. Manevi değermiş? Saatin mânevî değeri mi olurmuş? Çöpten bulmuştum ben onu. Çöpten geldi çöpe gitti he he heee. Gülüyordu Rıza ama, yavaş yavaş telleri gerilmeye başlamıştı. Artık hedefi Buseydi. Son sorusunu da yine ona sordu:

- Bak bu senin son şansın, diyerek arkasında asılı duran afişin aynısını cebinden çıkarıp Buseye uzattı: “Bir baksana şuna, ne demek oluyor.?”

İtinayla katlanmış afişi açan Buse yüksek sesle okudu: “Bana Bir Şey Olmaz Deme! O.K. mi?” Ne demek şimdi bu ya? Sen neyi ima etmeye çalışıyorsun?”

“Bilmem! Açık saçık yazıyor işte… Bunu da anlarsın herhalde… Deyince Rıza, turp gibi kızaran Buse gariban delinin suratına bir tokat patlatıp başladı bağırıp çağırmaya:

- Terbiyesiz herif! Aptal! Geri zekalı… Sen kendini ne zannediyorsun? Sen kim oluyorsun ki bana hakaret ediyorsun…

Sercan ve mağazadaki bir iki erkek arkadaşı öfkesinden mosmor kesilen Rıza’yı tutuyor, sakinleştirmeye çalışıyor, Feride ve diğer iki bayan ise Buse’yi susturmaya çabalıyorlardı. O anda herkesi şaşırtan bir şey oldu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi, Rıza birden sakinleşiverdi. Diyordu ki: “Ben geri zekâlı mıyım ki, geri zekâlı bir insanın hakkımda verdiği hükmü ciddiye alıyorum.” Şu kıyafetime bakarlar da bana deli derler… Bir başka gün beni pahalı takım elbiseler içinde, lüks bir arabadan inerken görünce, adam yerine koyar, bana hürmet ederler. Bundan âlâ geri zekâlılık mı olur? Bir de bana utanmadan terbiyesiz, aptal diyor, geri zekâlı diyor… Sorduğum soruları bildi de kendi zekâsını mı ispatladı sanki?

- Aman aman! Soru sormuş! Bir çürümüş çiçek, bir bozuk saat, bir de münasebetsiz bir afiş. Bununla neyi anlatacaktın ki sen bize de, biz anlayamadık, dedi Derya. O da kızmıştı.

- Anlayana sivrisinek saz demişler… Hem anlamayacak ne var bunda, dedi Rıza. Ben size bir çürümüş bir çiçek gösterdim. Her şeyin ömrü muvakkat ya bu dünyada… Gün gelir bu taze güzelliğin solar, çürümüş çiçeklere dönersin, diyecektim. Çiçek çöpe gitti. Ya sen ölünce nereye gideceksin? Mezar dediğin de insan çöplüğü değil mi? Ölüm dediğin olmayacak iş mi? Tik tak tik tak saat gibi çalışan bir kalbiniz yok mu ya! Gün gelir kurgusu biter, bitmezse arıza yapar: Tik der de tak demeyiverir. Kafanız o zaman “dank!” eder. Kapını tanımadığın biri çalar: “Tak tak!”: İlk ve son kez tanışırsın onunla ve sana “Bir Şey Olur.” Bu dünya da her canlıya er geç “Bir Şey” olur. Onun için “Bana Bir Şey Olmaz Deme” ye gelmez. “O.K. mi?” Dedim ama bu geri zekalı ne anladıysa ben anlamadım artık!

“Bana sormuştunuz ya sen kime deli, kime geri zekâlı dersin, diye… Beş para etmez dünyasının işleri, üç kuruş açık verecek diye aklı fikri üç buçuk atan insan, ahiret hesabını unutur ya… Gözünün önünde her gün binlerce canlı ölürken kendi ölümünü hatırına dahi getirmez ya… İşte geri zekâlı diye ben bunlara derim. Deli dediğin ise, benim işte… Geri zekâlılara lâf anlatmaya çalışana derim yani… Çünkü ancak bir geri zekâlı, kendisine yapılan îkâza güler geçer…” dedi ve Rıza dönüp mağazadan sallana sallana çıktı… Derya hariç diğerleri, bozulan morallerini düzeltmeye çalışıyorlardı. O da ne! İçlerinden biri “Amaaan! Deli işte!” deyip de gülüp geçmez mi?


Harun Kırkıl'ın Yazısı.