Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine yakınlarında; Mescid-i Nebevi’ye alternatif olarak, yaşlı ve özür sahiplerinin, cemaatle namaz kılmasına imkan tanımak amacıyla inşa edildiği ileri sürülen, açılışına kendilerinin de davet edildiği mescidin açılışını yapmak yerine, yıkılması emrini verdi. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), mescit yıktırması şaşkınlığına neden olurken, olayın perde arkasını araştıran Tihaber muhabiri, inanılmaz bilgi ve belgelere ulaştı!

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Medine yakınlarında inşa edilen bir mescidin yıkım emrini vermesi şaşkınlığa neden olurken, olayın perde arkasında; duyanlara dudak ısırtacak cinsten sinsi bir komplonun varlığı tesbit edildi. Tihaber muhabirinin edindiği bilgilere göre; bir kısım İslam düşmanı münafık, mescid görünümünde inşa ettikleri söz konusu yapıyı, Müslümanlara karşı kullanacakları bir istihbarat merkezi olarak yapılandırmış ve açılışını yapmak üzere davet ettikleri Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) de burada düzenleyecekleri bir suikastta ortadan kaldırmayı planlıyorlarmış.

Allah-ü Teâlâ’nın, Cebrail’i (a.s.) göndererek, konudan bizzat haberdar ettiği Peygamber Efendimiz ise gerekli tedbirleri zamanında alarak, söz konusu suikast ve fitne girişiminden, zarar görmeden kurtulmayı başardı. Meş’um olayın ayrıntıları ise şu şekilde: İslâmiyetin kökleşmesiyle birlikte Medîne ve Mekke’den ayrılan Ebû Âmir er-Râhib/el-Fâsık (Hz. Peygamber, onun er-Râhib lakabını el-Fâsık şeklinde değiştirmiştir) adında Hazrecli bir Hıristiyan, Bizans’a sığınmış, durmadan münâfıkları kışkırtıyordu.

Bu fesat kazanının irtibat noktası olarak da Kubâ Mescidi’nin biraz aşağısında bir mescid inşâ etmişlerdi. Yapmayı düşündükleri bir suikast için de Rasûlullâh Efendimiz’i (s.a.v.), Tebük Seferi’nden önce buraya dâvet ettiler. Yaşlı ve özürlülerin merkezdeki Medine Mescidi’ne gelemediklerini, yağmurlu ve soğuk günlerde kendilerinin de cemaate katılamadıklarını, bu sebeple kendi bölgelerinde namazı cemaatle kılabilmek için bir mescit inşa ettiklerini söyleyerek, Peygambr Efendimiz’in (s.a.v.) mescitlerine gelip namaz kıldırmasını ve böylece bu mescidin açılışını yaparak, resmen tanımasını istediler.

Ancak o esnada Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Tebûk Gazvesi’nin hazırlıklarıyla meşgul olduğunu öne sürerek, kendisine müracaat edenlere, ancak sefer dönüşü mescitlerine gelebileceğini söyledi. Bunun üzerine münafıklar İslâm ordusunun dönüşünü beklemeye başlamışlardı. Allâh Rasûlü (s.a.v.) Tebuk Seferi’nden dönerken, Medîne’ye bir konak mesâfesi yaklaştıkları sırada Cebrâîl (a.s.) geldi ve zâhirde bir mescid olarak kurulan bu fitne yuvasının içyüzünü haber verdi.

Böylece, mescide karşı mescidle, dîne karşı dîni kullanmakla Allâh Rasûlü’ne (s.a.v.), dolayısıyla da bütün Müslümanlara karşı münâfıklar tarafından hazırlanan bu tuzak, maksadına ulaşamadı. Çünkü Cenâb-ı Hak, açık bir şekilde bu hakîkati bildirmişti: “(Münâfıklar arasında) bir de (mü’minlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allâh ve Rasûlü’ne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve; «(Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik!» diye mutlakâ yemîn edecek olanlar vardır.

Hâlbuki Allâh, onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder. (Ey Rasûlüm!) Onun içinde (Dırâr Mescidi’nde) aslâ namaz kılma! İlk günden takvâ üzerinde kurulan mescid içinde (Kubâ Mescidi’nde) namaz kılman elbette daha doğrudur. Onun içinde temizlenmeyi sevenler vardır. Allâh da temizlenenleri sever.” (et-Tevbe, 107-108) Allâh Rasûlü (s.a.v.), emr-i ilâhî gereğince hareket ederek, Medîne’ye vardıklarında Dırâr Mescidi’ni, görevlendirdiği sahabeler vasıtasıyla yaktırarak, ortadan kaldırdı.

Böylece münafıkların belli bir merkezde üslenerek, Müslümanlar aleyhine zararlı faaliyetlerde bulunmalarına fırsat vermedi. Uzmanların yaptığı değerlendirmelere ise göre bu olay; İslâm düşmanlarının; hain emelleri için İslam’ın kendi kavram ve kurumlarını dahi kullanmaktan çekinmeyecekleri ve Müslümanların bu gibi konularda her zaman uyanık olması gerektiğine dair bir uyarı niteliğinde.


GENÇ'ın Yazısı.