Dizilerin Tarihî Dizilimi -Özet-
Ömer Öztürk
Brezilya dizisi diye isimlendirilen ucuz, âdi ve yılan hikâyesini bile gölgede bırakan yüz-iki yüz bölümlük göstermelik maskaralıklar da epey bir zaman halkı meşgul etti. Ne dünyaya ne de ahirete faydası olmayan ve vakit kaybından başka bir işlevi bulunmayan Köle İsaura’lar, Zenginler de Ağlar’lar bilhassa ev hanımlarını uzun müddet işinden-gücünden alıkoydu.
Batılıların, özellikle Amerikalıların televizyon dizileri için kullana geldikleri meşhur bir tâbir vardır: Soap Opera. Sabun Operası manasına gelen bu deyim, ilk çıktığında, merak öğesi bakımından dizilerin ilk nüvesini teşkil eden radyolardaki “Arkası Yarın”ları ifade etmek için de seslendiriliyordu. Soap Opera, Sabun Operası yahut halk ağzıyla sabun köpüğü. Öyle veya böyle, dünden bugüne televizyon dizisi denince, çarçabuk tüketilen, özünde bir sanat unsuru bulunmayan, ve bir yerde buza yazı yazmak demek olan yapımlar akla gelmektedir. Gâye halkın eğlenmesi, hoşça vakit geçirmesi ve bu şekilde hem dünyevî gerçeklerden (mesela malî gerçekler) hem de uhrevî gerçeklerden (mesela ölüm gerçeği) mümkün olduğunca uzaklaşmasıdır.
Şüphesiz Batıda, özellikle de show business yani gösteri ticaretinin ağa babası Amerika’da televizyon yayınları ülkemizdekinden çok daha önce başlamıştır. Başlar başlamaz dizi kavramının başladığına da şahit oluyoruz.
Ülkemizde, amatör içerikli İstanbul Teknik Üniversitesi Televizyonu’nu saymazsak, ilk resmî televizyon yayını 31 Ocak 1968 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Önceleri tiyatro ağırlıklı yapımlar zamanla yerini ilkel dizilere bırakmıştır. Bu dizilerin başını ise 1975 yapımı Aşk-ı Memnu (Yasak Aşk) çeker. Osmanlı dönemi için yepyeni bir kavram olan yasak aşk olgusunu işleyen Aşk-ı Memnu dizisi hem o dönemde, hem de yeniden çevrildiği 2000’li yıllarda televizyon seyircilerini ekranların başına âdeta mıhlar.
Televizyonun emeklemeye başladığı yetmişli yılların başından itibaren tek kanallı TRT ekranlarında Kaçak, Uzay Yolu, Küçük Ev, Kaygısızlar, Kung Fu, Kökler, Tatlı Cadı v.s. bir sürü yabancı kaynaklı televizyon dizisi arz-ı endam etmeye başlar. Bu diziler de bugün nostaljik bir tad ve doku kazanmış olmalarına rağmen sıradandılar ve halkı olmayacak bir dünyaya çekip günlük sıkıntılarından uzaklaştırma vazifesi görmekteydiler. Uzay Yolu’nun, 1969’da aya bayrağını diken Amerika’nın dünyayı paylaşım planının bir nevi provası olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az sayılmazdı.
Derken 12 Eylül 1980 İhtilâli ile ülkece yepyeni bir döneme girildi. Hem sağ hem de sol nâmına, fikir hürriyeti alabildiğine kısıtlandı. Bu dönemde televizyon dizileri yine imdada yetiştiler. Türk halkına, sıkı yönetimin o demir pençesinde boğulurken, deva diye yutturulan dizilerin bir kısmı şöyleydi: Kimin eli kimin cebindeli Dallas, ve akranları Flamingo Yolu, Hanedan, Şahin Tepesi; bir dönem Turgut Özal’la çok özdeşleştirilen Şogun; Sarı Gül, Kara Şimşek v.s.
Brezilya dizisi diye isimlendirilen ucuz, âdi ve yılan hikâyesini bile gölgede bırakan yüz-iki yüz bölümlük göstermelik maskaralıklar da epey bir zaman halkı meşgul etti. Ne dünyaya ne de ahirete faydası olmayan ve vakit kaybından başka bir işlevi bulunmayan Köle İsaura’lar, Zenginler de Ağlar’lar bilhassa ev hanımlarını uzun müddet işinden-gücünden alıkoydu.
Yetmişli ve seksenli yıllarda televizyonlarda bolca gösterilen Amerikan menşeli diziler farkında olmadan o bize tamamen yabancı kültürle özdeşleşmemize de sebep olmuştu. Bu dizilerde komşusunun evine girip izin alma gereği bile duymadan buzdolabını açan ve sıkılmadan içinden yiyecek-içecek alanlar mı arardınız, annesine-babasına ilk adıyla “Mary”, “John” diye seslenenler mi arardınız, eve ayakkabıyla girenler mi arardınız, kız arkadaşıyla annesinin babasının gözleri önünde öpüşenler mi arardınız; ne ararsanız bulurdunuz; yok yoktu çünkü.
Günümüzdeyse, bir-iki kanal dışında yabancı dizi yayınlanmıyor. Tamamen yerli yapımlar. Ama onların da hiç olmazsa az çok mesaj kaygılı ve gelenek ve göreneklerimizle nispeten uyumlu bir “Perihan Abla,” bir “Kuruntu Ailesi”, hele hele bir “Kaynanalar” kadar masum olduklarını söylemek hiç de kolay değil.
GENÇ'ın Yazısı.