Yusuf Deren

Kar usulca yağsın. Dışarıda kocaman adamlar on sekiz yaşındaki kızların hayatlarını zindan etmek için kendilerini yiyip bitirirken, meşe odunu sayesinde sıcacık olmuş bir odada, o kızlardan iki tanesi karşılıklı oturup çay içsin, kurabiye yesinler. Ağızlarından tükürük saçarak kendilerine hak ettikleri notu vermeyeceklerini söyleyen adamlardan hiç bahsetmeye gerek bile duymadan; hayallerinden, umutlarından, bu dünyadan ve sonrasından, istikbaldeki anneliklerinden söz etsinler. Ve de şöyle dua etsinler:

Sürekli aynı konularda yazmaktan epey sıkıldım. Bu sayfadaki birçok yazımı adına “laikçi” dediğimiz faşizan, gerici ve bir o kadar da sıkıcı bir tipi tasvir etmeye ayırdım. Ben yazmaktan bıktım, onlar geriliklerinden, çirkefliklerinden bıkmadılar. Böyle olunca yeter diyorum, pes ettim. Benden bu konuda şimdilik bu kadar.

Bazen insanı o hale getiriyorlar ki çıldırmak işten değil. Bu zamanlarda ya “Allah topunun belasını versin, iş olacağına varsın” diyor vurup kafayı yatıyorum, ya da şöyle bir yürüyüşe çıkıyorum. Böyle bir saat yürüdüğüm oluyor bazen. Bu yürüyüşlerde şu gündelik kavgaların, saçmalıkların dünyada şimdiye kadar gelip geçmiş bir sürü sorun gibi bir zaman sonra son bulacağını daha iyi kavrıyor ve kadere olan inancımı tazelemeye gayret ediyorum.

***

Sakin kafayla düşününce söverek, küfrederek, sürekli kavga ederek, yer yer tahrik ederek problemlerin halledilemeyeceğini daha iyi anlıyor insan. Sürekli mazlum edebiyatı yapınca öyle bir yapışıyor ki sırtımıza ezilmişlik, dünyayı verseler bize, bir zaman sonra kesmeyebiliyor. Bazen bazı şeyleri çok çabuk istiyoruz gibi geliyor bana. Geriye çekilip tedrici iyileşmeleri, terakkileri göremiyor ve “niçin?” diyoruz. Hâlbuki herkes meşrebinin gerektirdiğini yapıyor.

Lafın burasında bir Mehmet Şevket Eygi seçkinciliğine soyunarak porselen çaydanlık, altın yaldızlı Kelime-i Tevhid vb. laflar etmek ya da fazlasıyla didaktikleşerek şunları şunları yapmalıyız demek istemiyorum. Ama şunu belki söylemeliyim; bazen saçmalıkların, tuhaflıkların, “bu kadar da olmaz, olmamalı” dediğimiz olayların içinden şöyle bir çekilmeli, “kavganız sizin olsun, ben çay koymaya gidiyorum” demeliyiz gibi(me) geliyor. Çünkü tartışılan konular o kadar saçma ki meleklerin cinsiyetini merak eden ruhbanlara kızmak insanın içinden gelmiyor. İncir çekirdeğini doldurmak, havanda su dövmek, kahve dövücünün hınk deyiciliğini yapmak bu tartışmaların yanında yararı kuşku götürmeyecek derecede önemli işlerdir muhtemelen. Onun içindir ki artık bir tartışma programı gördüğümde sadece iğreniyorum. Köşelerinden kendi özgürlük manifestolarını yayımlayan köşe yazarlarının 3000 vuruşluk incilerini, değil okumak artık görmek dahi istemiyorum.

***

Şöyle olsun resim: Kar usulca yağsın. Dışarıda kocaman adamlar on sekiz yaşındaki kızların hayatlarını zindan etmek için kendilerini yiyip bitirirken, meşe odunu sayesinde sıcacık olmuş bir odada, o kızlardan iki tanesi karşılıklı oturup çay içsin, kurabiye yesinler. Ağızlarından tükürük saçarak kendilerine hak ettikleri notu vermeyeceklerini söyleyen adamlardan hiç bahsetmeye gerek bile duymadan; hayallerinden, umutlarından, bu dünyadan ve sonrasından, istikbaldeki anneliklerinden söz etsinler. Ve de şöyle dua etsinler:

“Allah’ım bizim başımıza gelen önceki ümmetlerin başına gelenlerle kıyaslandığında devede kulak bile değil. Allah’ım bize bu kadar nimet verdin, bizse bu nimetlere şükretmek yerine sürekli şikâyetçi olduk. Allah’ım bizleri affet. Verdiğin onca nimete karşı kulluk vazifemizi layıkıyla yerine getirebilmeyi bizlere nasip et. Bizi küçük insanların küçük hesapları ardına kapılıp gitmekten koru. Biz senden razı, sen bizden razı bizi cennetine al… Âmin.” Âmin.


GENÇ'ın Yazısı.