Marmara`da Sıcak Dostluk Soğuk Bürokrasi
Merhaba arkadaşlar!
Mart ayına geldik. Bahar dönemi içinde ilerliyoruz. En son Konya’daki Genç Şöleninde çeşitli faaliyetler gerçekleştirdik. Yoğun katılımlı ve oldukça güzel geçen şölen programının haricinde, çeşitli toplantılarda Genç gönüllüsü üniversiteli arkadaşlarla da buluştuk. Genç Dergi’yi konuştuk, Kampüsten Haberler sayfamızı konuştuk, gençliği, kendimizi, ülkemizi konuştuk. Verimli buluşmalar gerçekleşti, hamdolsun. Şölen programının ayrıntıları diğer sayfalarda okuyacaksınız zaten; Kampüsten Haberler için konuştuklarımızı özetleyecek olursam: Öncelikle, daha çok haber yazalım, paylaşalım dedik. Haber vermenin, paylaşmanın anlamıyla ilgili konuştuk. Üniversitemizdeki, fakültemizdeki bazı şeylere biraz daha haber gözüyle bakalım dedik, Work and Travel haberimizi de örnek göstererek. Farklı ortamlarda, fakülte kulüplerinde, konferanslarda panellerde neler olur bittiğinden haberdar olalım dedik. Farklı dünya görüşlerindeki insanlara da bakalım ki, onlardan da bize bakmalarını bekleyebilelim dedik. Üniversitemizde haber olarak yazacak etkinlik olmuyor ki diyen arkadaşlarla, bu durumun bile bir haber konusu olabileceğini, bunun aynı durumdaki pek çok dertli üniversiteli arkadaşta makes bulacağını konuştuk. Zaman zaman hangi konularda üniversitemizde ya da okul dışında üniversiteli arkadaşlarla organizasyonlar düzenleyebiliriz, Genç Dergi’nin desteğinden nasıl faydalanabiliriz düşünelim dedik. Sonuç olarak, paylaşalım takip edelim, yazalım, yapalım.. dedik. Bunları şimdi, şölene katılamayan ama sayfamızı takip eden diğer Genç okurlarına da söylemiş olduk! Şimdi haberlerimize geçelim.
Marmara Üniversitesi İİBF İktisat bölümünden Ahmet Ekrem Kaya bir haber paylaşmış bizimle. Okuyalım: “Marmara`dan Uludağ`a bir hasret, bir selam, bir vefa, bir kıyas... 2007-2008 eğitim döneminin başı itibariyle GENÇ gönüllüsü kardeşlerimizin de duasıyla Uludağ Üniversitesi`nden Marmara Üniversitesi`ne yatay geçiş yaptım. İyi mi yaptım peki? Kötü olmadı bence. Acizane ben bu iki üniversiteyi bizim fakülte (İİBF) bazında karşılaştırmak istiyorum. Bence eğitim açısından iki üniversite arasında fazla bir fark yok. İkisinin de farklı avantajları var ama. Örneğin, Marmara`nın belki marka denebilecek düzeyde -kimilerine göre tabii- bir isminin olması yanı sıra şu anki başbakanı da çıkartmış olmasının övüncünü yaşayanlar var. Ama bu noktada Uludağ`ın da hakkını yememek lazım. Geçen sene KPSS ye öğrenci yerleştirmede Kocaeli ile birlikte birinci oldu, yani eğitim açısından çok bir fark yok, ama buradaki insanları biraz daha samimi buldum ben. Arkadaşlar gelip benle tanıştılar mesela ve sınıfın çoğunu tanıyabiliyorsunuz. Oysa Uludağ`da sadece sınavlarda gördüğümüz, aa bu da bizim sınıftaymış dediğimiz kişiler vardı. Bu bağlamda insanlar biraz daha soğuk sanki. Uludağ`ın adından mıdır bilinmez. Bir diğer fark da burada yemekler daha ucuz:) Kışlar ılık ve yağışlı :) Bunları görebilmen için 4-5 ay mı geçmesi gerekiyordu diyenlere gözlemlerimi ancak tamamlayabildim, derim. :)” Ahmet Ekrem’e paylaşımı için teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum kendisine. Yatay geçiş değişik bir duygu elbette. Üniversitede arkadaşlıklar zaten nispeten zayıf oluyor, bir de okul-ortam değişikliği olunca, adaptasyon açısından zorlanabilir insan. Ama bazı yolları katedebilmek için bu zorluklara katlanmak gerekiyor. Ve zor kazanılan zor kaybediliyor. Genç gönüllüsü arkadaşlar zoru ve derdi, dertlerini sever diye düşünüyorum… İkinci haberimizi de Marmara Üniversitesi’nden vermek istiyorum. Marmara’yı biraz daha eleştirelim, bakalım. Daha önceki sayılarımızda Gökhan Umut’un bir haberini paylaşmıştık. Göztepe’deki öğrenci işlerinden bir evrak alabilmek için illa karşıya geçmek gerektiğiyle ilgiliydi. Bürokratik sorunlar yani. Aynı sorunlar devam ediyormuş, biz de bunu dillendirmeye devam edelim o halde. Marmara Üniversitesi Radyo-Tv-Sinema Bölümü Yüksek Lisans öğrencisi Zeynep Celep konu hakkında yazmış:
“Marmara Üniversite`sinde idari bir işlem yaptırmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Geçenlerde enstitüye gittim. Kayıt dondurmak istediğimi, bazı özel sebeplerden dolayı okula gidemediğimi söyledim. Önüme bir yığın protokol işlemleri, yapmam gereken işlemleri koydular. Dondurma yapabilmek için bunları yap gel dedi. Bunun üzerine "bunları yapacak vaktim olsa zaten okula giderdim" dedim, çektim kapıyı çıktım:) Bu engin anlayışsızlığın sebebini merak etmekteyim mesela:) Selamlar, sevgiler.” Ne diyelim Marmara sana. Allah kolaylık versin arkadaşlara.:)
Diğer bir haberimiz ise İstanbul Üniversitesi’nden. Bir hocanın derste anlattığı bir olay hakkında. Sözü, İstanbul Fen-Edebiyat Fakültesi’nden Elif Taşpınar’a bırakalım:
“Merhaba,
Fakültemizin emekli hocalarından biri bir şey anlatmıştı. Onu paylaşmak istiyorum kampüsten haberlerle. Hoca dedi ki; geçen senelerde çok iyi bir öğrencimiz vardı. Bir de iyi ama onun kadar iyi olmayan birisi daha vardı. Bunların ikisi de okulda kalmak için başvurdular. Ben daha iyi olan seçilir diye düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Diğeri seçildi. Sebebini sordum kuruldaki hocalardan birine. Bana, o çocuk arada bir Cuma namazına gidiyordu, o yüzden diğerini seçtik, dediler. Sonra çocukla ben yardımlaştık ve yurtdışındaki bir okula başvurmasını önerdim, o da başvurdu. Ve seçildi, göreve başladı. Geçtiğimiz yıl bana okulundaki fotoğraflarını yolladı. Çok mutlu oldum… Bunu anlattı hoca… Ben de düşündüm. Bu çağda hala böyle şeyler nasıl oluyor şaşırdım doğrusu. Neyle açıklanabilir bu. Ama çalışmaktan vazgeçmeyen kişi için bir kapı açıyor Allah. Bir kapıyı kapatıp bir kapıyı açar derler ya. Mesela şimdi de başörtüsü konusunda çekilen onca sıkıntıdan sonra yasağın kaldırılması gündemde. Başını açmadan okuyan pek çok kişi var, farklı okullarda yurtdışında. Herkesin mücadelesi toplamda bir sonuç verecektir inşallah. Ne kadar bizim üniversitenin rektörü başörtülülere belki düşük not vereceğiz dese de. Gün döner devran döner.. Selam ve duayla…”
Hisleri ve paylaşımı için Elif Taşpınar’a da teşekkür ederiz…
Son haberimiz ise Ankara Sevgi Koleji’nden. Yani haber bir liseden. Zaman zaman liseden haberlere de yer veriyoruz sayfamızda. Liseli arkadaşların da sayfamızı iyi takip ettiğini biliyoruz. Heyecanları ve samimiyetlerini görüp de ilgisiz kalmak, haberlerini yayımlamamak doğru olmazdı. Haberler bizim için, taşıdıkları dert, heyecan, ilgi, çabayla değerli olan şeyler. Bu özellikleri taşıdıktan sonra kim tarafından, nereden yazıldığının çok önemi yok. Ankara Sevgi Koleji’nden Bengisu Battal’ın haberini okuyoruz:
“Bir GENÇ okuyucusu olarak ‘Hep üniversitelerden mi konuşacağız? Biraz da lise ortamından bahsedelim, değil mi?’ başlığı altında okulumdan bahsetmek istiyorum. :) Aslında ne yazılır ne söylenir bilmiyorum ama o huzurlu ortam, öğrenci ve öğretmenler arasındaki sımsıcak ilişki, okulun kapısından giren herkesin yüzüne oturan o derin tebessüm, güne GENÇ`le başlayıp GENÇ`le düşünen, Cafcaf`la gülümseyip, "Bir gün yazar listesinde benim de adım geçecek mi?" diye düşünen hayalperest(!) sınıf arkadaşları ve sınıfı, okulu aşan o derin sohbetler.. Bunların ötesinde bir gönül birliği… Her an birbirinin ayağını kaydırmak için düşünen, içten pazarlıklı insanların olmadığı; tam aksine, aynı düşüncelere, aynı hedeflere ve aynı "dua"lara sahip insanların bir arada bulunduğu bir ortam tahayyül edebilir misiniz? Ve bu gönül birliğinin oluşmasındaki en önemli faktörlerden biri de dergimiz GENÇ.. Emeğinize sağlık, yürekten teşekkürler..”
Biz de teşekkür ederiz Bengisu arkadaşımıza. Ve okulundaki tüm Gençseverlere Çok güzel özetlemiş okulundaki atmosferi. Genç Dergi onlar için ve tabii ki onlar da Genç Dergi için bir imkan, güzellik, karşılık… Lisedeyken ben de hissederdim bazı dergileri okurken bu heyecanı…
Nisan sayımızda buluşalım. Bir ay boyunca tüm arkadaşlara iyi dersler iyi çalışmalar diliyorum!
GENÇ'ın Yazısı.