Yusuf Toprak

Modern dünyanın en büyük lanetlerinden biri de, insanın kendini olduğundan önemli görmesidir. İnsanın önemsiz olduğunu söylemek istemiyorum fakat insanın kendi boyunun ölçüsünü görebilmekten aciz olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu da her insanın, kendi hikâyesini biricik görmesi, aslında yaşayan dünyada kendisininki gibi belki milyonlarca hikâye olduğunu fark edememesi neticesini ortaya çıkarıyor. Kendi hikâyesini olduğundan değerli gören insan, sesini dünyaya duyurmak istiyor. Bunun kolay yollarından biri olarak da yazarlığı görüyor.

Yazarlık sanıldığı gibi kolay bir meslek midir? Her mesleğin kendine göre zorluklarının olması bir yana, yazarlığın diğer mesleklerden birkaç kat zor olduğu yanları vardır. Bunun ilki belki de en önemlisi, hayat ile iş, yani yazı ile dünya arasında bir çizgi olmamasıdır. Hani derler ya eve iş getirme diye, yazarlık işinin aslında yazarın bünyesinden hiç çıkmayan, evde, işte, sokakta hatta uykuda ve hayatın her anında kendisini takip eden bir tarafı vardır. Bunun yanında, diğer mesleklerin aksine para kazanmanın zor olduğu bir alan olması münasebetiyle farklı gelir kaynakları bulmak zorundadır. Yazar olmayan, böyle bir iddiası da olmayan ve empatiyle çıkarımlar yapmaya çalışan biri olarak son tespitim de, var olan vaktinizin büyük çoğunluğunu çalışmaya yani okuma ve yazmaya ayırmanız olacaktır.

Bütün bu zorlukların yanında, eğer yeteneğiniz yoksa ki bu çok muğlak bir kavramdır, vasat ve belki vasatın altında bir yazar dahi olamamanız gözü en çok korkutanlardan biri olacaktır. Ve hatta yeteneğiniz varsa, diğer zorlukları da aşabilmişseniz dahi keşfedilememe riskiniz mevcuttur. Ünlü bir yazarımızın deyimiyle; bu işte ünlenmek çok zor, bir yerden sonra da gözden uzak kalmak zordur.

Yine de her geçen gün yazar olmak isteyen gençlerimizin sayısı artıyor. Bir yayınevinin editörü ile yapılan söyleşide ayda yaklaşık elli yeni dosyayla karşılaştıklarını söylüyor. Yani her ay elli yeni kişi yazar olmak için müracaat(!) ediyor. Diğer yayınevlerine de benzer rakamların gittiğini düşünürsek bu muhteşem bir rakamdır. Muhteşem, korkutucu bir rakamdır. Her ay yüzlerce yeni yazar adayı…

Bir diğer örnek de bu durumun yalnızca bizim ülkemizde olmadığını gösteriyor. Geçenlerde rastladığım bir gazete haberine göre; Amerikalı bir yapımcı “The Novelist(Romancı)” isimli yeni bir oyunu bu ayın sonunda piyasaya sürecekmiş. Oyunda, şaheserini yazmak için deniz kenarında bir eve ailesi ile birlikte kapanan bir yazarın hayatına müdahil oluyor, onun eserini en başarılı şekilde yazmasını sağlamaya çalışıyormuşsunuz. Benim bildiğim kadarıyla bu alanda yapılan ilk oyun denemesi. (Bilgisayar oyunlarını çok fazla takip etmediğimi söylemek isterim.) Tahminime göre bu oyun tutar ve geliştirilir. Geliştirildiğinde ne boyutlara geleceğini kestirmek zor fakat mevcut durumdan bir sonuç çıkarmak gerekirse, insanların arzularının biraz daha sömürüleceğini söylemek herhâlde yanlış olmaz. Sokakta top oynamak yerine bilgisayarda futbol takımı yöneten çocukları düşünürsek, gelecekte okumak ve yazmak yerine bilgisayarda yazarlık oyunu oynayanları da göreceğimiz günlerin çok da uzak olmadığı kanaatindeyim.


GENÇ'ın Yazısı.