Züleyha Sayın

Durmadan beslenmeli, gözünü açık tutmalı. Zaafımıza yüklenmeli. Güneşin yaklaştığı günü hesap ederek devam etmeli yola. Hayat  düsturlarımızı O’ndan almalı, bütün bunları da yaşamımızın her anına işlemeli. Ne de olsa ömrün kamusal alanı yok!

Nasıl yaşıyoruz, nasıl sonlanacak hayatımız? Nasıl yaşadığımızı az çok biliyoruz ama ömrümüz nerede ve nasıl nihayet bulacak bundan  habersiziz. Hiçbir zaman da emin olamayız.

Bir ağaç gölgesinde dinlenmeye benzetiliyor ömür. Ve giderken yanımızda götüreceğimiz şeyler belli. İbret alınacak şeyler ise çok. Yunus Emre der ki; Ölüm demez yiğit, koca Ya gündüz gelir yahut gece, Eli makaslı bir hoca; Kefenini biçer bir gün.

Bütün bunlara bakınca hayata karşı bir duruşu olmalı kişinin diyor insan. Bir hayat felsefesi. Öyle dillendirmek için değil.

Kendini kendine ifade etmek için, kendini hesaba çekmek için, savaşını önce kendiyle vermek için.

Bunun için de durmadan beslenmeli, gözünü açık tutmalı. Zaafımıza yüklenmeli.Güneşin yaklaştığı günü hesap ederek devam etmeli yola. Hayat düsturlarımızı O’ndan almalı, bütün bunları da yaşamımızın her anına işlemeli. Ne de olsa ömrün kamusal alanı yok!

Bu dünyadan gönderdiğimiz şeylerle karşılaşacağımız günün hesabını yaparak yaşamak. Hayattan soyutlanmadan ölümü de  iliklerimize kadar hissederek yaşamak. Belki bu duygu insanı hırslarından, heva ve heveslerinden biraz olsun uzak tutacaktır.

Peki şimdi dayatılan ne? ‘‘Hızlı yaşa genç öl!” Sonrası ne? Sonrası içi boşaltılmış bir hayat.

İki genç yolda yürüyor, biri diğerine soruyor.

Nasılsın?

Diğerinin cevabı dünyadan en bezmiş haliyle aynen şu:

-Ignore (umursamaz) modundayım!

İşte tam bu halet-i ruhiye içerisindeyiz. Sadece gençler mi? Hayır hâlâ genç olduğunu düşünenler. Kuralları ya da kendi tabirleriyle  tabuları yıkıp özgürce yaşayanlar. Bunu da böyle yaşamalısınız diye her kanalı ve her alanı kullanarak dayatanlar.

İşin özü esaret aslında. Oysa ki asıl özgürlük teslim olmakta. Hırsları, arzu ve istekleri O’na havale etmekte. Düşünsenize onlardan  kurtulduğumuzu sırtımızda ne yük var ne bir şey. Kaygı taşımıyorsunuz siz teslim etmişsiniz zaten. Nasıl güzel bir özgürlüktür bu.

Şimdi bir ağaç altında gölgelenmeye benzetilen hayatı yaşıyoruz. Aslında bizim için belirlenen saate doğru geri sayıyoruz sadece.  Ölümü bekliyoruz. Sevdiklerimizle orada buluşmayı, En Sevgili’ye kavuşmayı arzuluyoruz. Ama bunun için önce kendi mücadelemizi vermek zorundayız. Yargılamak, eleştirmek bizim işimiz olmamalı, ne ölünün ne dirinin ardından. Sade ve sadece giderken  götüreceklerimizi düşünmeli, defterimizi gitmeden tutmalıyız. Hepimiz sonunda o ağacın gölgesinden kalkmayacak mıyız?


GENÇ'ın Yazısı.