Ben Ölünce E-Postalarıma Kim Bakacak?
Başlığı okuyup espirili bir yazı yazacağımı düşünmeyin çünkü yazının başlığı olan ifade espiri ya da bir fıkradan alıntı değil ciddi olarak söylenmiş bir kaygı ifadesi.
eçen ay dostlarla oturmuş sohbet ediyorduk. Teknoloji ile arası iyi olan bir arkadaş bir süre uzaklara gözlerini dikip kendi dünyasına daldıktan sonra ağır ağır başını kaldırdı ve samimi bir yüz ifadesiyle ciddi ciddi bu soruyu sordu: “Ya, ben ölünce e-maillerime kim bakacak?” Sorunun garipliğinin verdiği şaşkınlıkla bir an arkadaşımızın yüzüne bakakalsak da sonra toparlanıp iyi bir güldük ve soruyu bir espiri gibi algılayıp soru etrafında yeni espiriler ürettik. Ancak arkadaşımız espiri yapmamıştı ve oldukça ciddiydi.
Ciddi olduğu bir konunun alaya alınmasına kırılıp yeniden gözlerini uzakları görür gibi bir noktaya dikip düşünmeye başladı. Gecenin sonunda herkes ayrılırken bana yaklaştı ve “e-mail adresimi ve şifresini bu kağıda yazdım ama sakın ben hayatta olduğum sürece açma. Ben öldüğüm zaman sen yaşarsan e-maillerimi arada kontrol edersin. Bir arkadaşa daha vereceğim bu adresi ve şifreyi. Ben öldüğüm zaman sen yaşamıyorsan o kontrol eder artık” dedi. Ne diyeceğimi, nasıl bir tepki vereceğimi bilemeden aldım bana uzattığı kağıdı ve ardından oturup ben de onun gibi gözlerimi bir noktaya dikip düşünmeye başladım.
Bir süreliğine evinden uzaklaştığında çiçeklerinin sulanmasını ya da posta kutusunun kontrol edilmesini isteyen insanlar görmüştüm ama öldükten sonrasına yönelik böyle bir isteği hiç duymamıştım ve tahayyül dahi edemezdim. Madde insanı dünyaya bağlar, hayatı insanın gözünde güzelleştirir. İnsan sahip olmak ve sahip olduğuna bakıp ilgilenmek ister. Söz konusu madde kimi zaman para olur, kimi zaman ev olur, kimi zaman araba olur, kimi zaman bahçe ya da çiçek olur.
Bütün bunlara yönelik sevginin bile aşırı olması ve bu sevginin ölümden sonrasını aşması oldukça sağlıksız bir yöneliştir. İnsan sahip olduğu yada aldığı ile değil de sahip ettiği, verdiği ile onur duymalı, mutlu olmalıdır. Bir insanın öldükten sonra arkasından “filan evin sahibiydi” ya da “falan fabrikanın patronuydu” denmesinden çok “şu kadar yetimin babasıydı” veya “ şu kadar insana faydası oldu” denmesi çok daha güzel, çok daha önemli ve kalıcıdır. Çünkü kişinin, bu dünyadan ayrıldığı andan itibaren sahip olduğu dostları ve yaptığı iyilikleri hariç hiç bir şeyi olmayacak. Arabası da, evi de, fabrikası da her şeyi de bir başkasının artık. Ama yaptığı yardımlar, aldığı gönüller, sevindirdiği insanlar hep onun olacak, onun kalacak sonsuza kadar.
Cahit Sıtkı ne güzel söylüyor “neylersin ölüm herkesin başında/uyudun, uyanamadın olacak/kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında/bir namazlık saltanatın olacak/taht misali o musalla taşında”. Değil mi ki hepimizin başında ve alternatifsiz varacağımız nokta olacak; insan ölümü ve ölümden sonrasını kaç yaşında olursa olsun düşünmeli. Ancak düşünürken sağlıklı düşünmeli, “aman nasıl olsa öleceğim şu da benim olsun, bu da benim olsun” derdine düşmeden “aman nasıl olsa ölecek ve sahip olduğum her şeyi bırakacağım, en iyisi sahipliğimi hiç kaybetmeyeceğim şeyler kazanayım, şu gönlü de alayım, bu gönle de gireyim” demelidir.
Öbür türlü sahip olma ve kontrol etme hırsı o kadar insanın gözünü bürür ki bahsini ettiğim arkadaş gibi ölümden sonra e-maillerinizi kimin kontrol edeceğinin derdine düşersiniz ve sonra “taht misali o musalla taşında sizin için “nasıl bilirdiniz?” diye sorulduğunda, sizin garip hırslarınız gibi garip cevaplar verildiğini duyarsınız. Boşverin sizden sonra kimin e-maillerinizi kontrol edeceğini ya da bugün sahip olduğunuz ama yarın kaybedeceğiniz maddelerin peşinde deli gibi koşuşturmayı. Bugün de yarın da sahibi olacağınız gönüller almaya, iyilikler yapmaya talip olun. Ne demiş şair:
“Kimseye bâki değil mülkü devlet sim-ü zer
Bir harap olmuş gönlü tamir etmektir hüner”
Mehmet Dinç'ın Yazısı.