Farkına Varalım! Hasret Bitsin!
Selman Sami Taşçı
Sezai Karakoç’un “Farklar” adlı, günlük yazılarından oluşan kitabını okurken, “Yeni Haçlı Seferleri” başlıklı yazısı gözüme çarptı. Sanki bana bugünkü olayları anlatıyor gibi geldi, okumaya başladım. İlginç buldum, yazılan şeyler eskiden yaşanmış; hepsi de günümüze yansıyan ve farklı şekillerde yaşanmaya devam eden olaylar. Hislerimde yanılmamışım vesselam…
Farklı tespitler yapmamı sağladı bu yazı. Olaylara farklı açıdan, daha geniş bakmamı sağladı. Hem geçmişte yaşanan olaylar hakkında daha iyi bilgim oldu, hem de şu anki olaylarla geçmişin ilgisini daha iyi anlamış oldum.
Yazıyı okurken sanki o devri yaşadım, sonra şu an yaşanan olayları gözlerimin önüne getirdim, beni öylesine sürükleyip götürdü ki... Açık ve çok farklı bilgiler oturdu kafama. Ve şimdi de kalkıp gitmek bilmiyorlar…
Yazıdan bir kesit:
"Haçlı Seferleri yeniden başlamıştır artık. Şu farkla ki, eski Haçlı Seferleri ise gizli, hileli, aldatmalı. Fakat, bu haliyle de o kadar yoğun bir hale geldi ki, sağduyusunu bütün bütün yitirmemiş bir insan, bunu derhal anlar.
Önce kolejle, hastahaneyle işe başlandı. Hristiyanlık gelenekleri, modern çağ gelenekleri gibi gösterilerek kabul ettirildi. Yılbaşında çam öldürmek ve hindi kesmek, sokaklarda acayip kılıklı ve uydurma sakallı noel babalar dolaştırmak, mum söndürür gibi beş dakika elektriği söndürmek gibi gerçeğe, dine, akla, estetiğe ve çağa aykırı Hristiyan gelenekleri <Batılı olma>nın, <Avrupalı olma>nın şartı oldu artık.
Misyonerler, yurdumuzda, günde 24 saat, 3 vardiye çalışıyorlar. Harıl harıl bir inşaat içindedirler: Antakya’da Ayasofya benzeri (evet, altı kaim çizgilerle çizilerek bir nokta bu, yakında Ayasofya’nın kilise yapılması için açılacak korkunç kampanyanın hazırlık işaretlerinden biridir) bir kilise yapıyorlar, 16 milyon dolar sarfederek bir hac yolu yapacaklar; şifalı sular (Aslında bunlar insanları bâtıl düşüncelere saplıyara zehirliyen sulardır) keşfediyorlar, birkaç yüz yıllık bir keşiş evinin son kalıntılarını çimentoyla kapatıp Meryem Ana’ya ait olduğuna dair rüyalar görüyorlar!
Tek silâhları da: Turizm. Şu mahut turizm."
Ne kadar güzel anlatmış Sezai Karakoç. Bu cümleleri tek tek incelediğimi, değerlendirmeye çalıştığımı söylemek isterim. Tabii buradaki ifadeleri uygulamaya sokma hususunda sıkıntıda olduğumuzun da farkındayım.
Üstat, batıya duyulan özentinin ve batının da bundan faydalanarak; ne gibi faaliyetlerde bulunduğunu açıklıyor. Tabii farklı bakarak yapıyor bunu; kitabın adından da anlaşıyor zaten, “Farklar”. Bu kitap Sezai Karakoç’un günlük yazılarından oluşuyor ve şu anki günlük yazı yazanların gerek muhtevası gerek üslubuyla esin kaynağı olmaya devam ediyor.
Bunlarla beraber bizim okuduğumuz bu kesitten sonuçlar çıkarmamız gerekiyor. Batıdan gelen her şeyi doğru kabul etmek, kaliteyi, ileri görüşlülüğü, medeniyeti ve modernliği onların ellerinde zannetmek, bizi daha da kendimizden uzaklaştıracak ve doğup büyüdüğümüz topraklara duyacağımız nefretle, bizi “batı aşığı” insanlar hâline getirecektir. Ve bütün bunların farkına varmayıp, batıyı önümüze alarak yaşamaya devam edersek, Akif’in işaret ettiği “Asım’ın nesli” ve Necip Fazıl’ın beklediği “Zamana ve mekâna şahit gençlik”in yapacağı, Sezai Karakoç’un söylediği “Diriliş”e karşı duyduğumuz hasret devam edecek…
GENÇ'ın Yazısı.