Ne Oluyorsa Ölümden Korktuğumuz İçin Oluyor
Milletlerin geleceklerini görmek kehanet değildir, demişti bir büyüğümüz; gençlerinin ne ile meşgul olduklarına bakmak, bir anlamda geleceği görmek için yeterlidir. Geleceği görmekten daha fazlasını diliyor, geleceğin sahiplerinin kim olduklarını da bilmek istiyorsak, aslında bunu öngörmek de zor değil. Bugün gençlerle kim, ne ölçüde meşgul oluyor, buna bakmak yeterli. Etrafınıza dönüp bir bakın: Kim gençlerin derdini çekiyor? Kim, en kaliteli vakitlerini, bir muhabbet ve şefkat iklimi içerisinde gençlerle paylaşıyor? Kimin himmeti milletin evladıdır? Kim sevincini, ümidini ve korkusunu nesil yetiştirmek ve bunu iyi yapmak üzerine kurgulamıştır? Emin olunuz ki onlar, geleceğin temellerini atıyor, çok değil birkaç nesil sonrasının hayat tarzının eskizlerini çiziyorlar. Gelecek nesillerin karakterlerinin mimarları ve ressamları işte bu dertlilerdir.
Gençlerin derdi ile dertlenen ve onları ebedi bir dermanın peşinden koşmaya teşvik edenler farklı mecralarda, farklı meşreplerle, farklı işlerle meşgul olabilirler. Bu bir hayır yarışıdır. Liyakat kesbetmek kolay değildir. Suların dönüp akacağı merkez olmak bir baht ve nasip işidir. Ama bunun ne ölçüde cereyan edeceğini tahmin etmek de mümkündür. Bugünün gençlerinin ellerinde tutanların ruhi, fikri ve hissi seviyesi, yarın onların nasıl bir geleceği beklediğini de gösterecek netliktedir. Bu insanların maddi ve manevi kıvamları ne seviyede ise bulacakları da farklı olmayacaktır. Yaptıklarını hangi gaye ile yapıyorlarsa, erişecekleri de farklı olmayacaktır. İlişkilerine hangi duygu ve düşünceler hâkim ise, görecekleri muamele de farklı olmayacaktır. Bir şeyin derdini çektikleri aşikârdır da bunu taşın sert, ateşin yakıcı ve suyun akıcı olduğu şu dünya hayatında hangi sebeplere yapışarak başarmaktadırlar? Bu insanlar yaptıkları işlerin kıymetinin farkındadırlardır da acaba, milletin geleceği mesabesindeki işleri için, sönüp gidecek boş şeylere akıtılan ter, harcanan para, sarf edilen mesai kadar bir emek harcamak gerektiğini de bilmekte midirler? Bu işlerin sebat, sabır, azim ve en önemlisi adanmışlık istediğini sürekli kendilerine hatırlatacak bir şuur seviyesinde midirler? Gönülleri geniş, elleri geniş, hayalleri geniş, ufukları geniş midir? Yoksa yerleri, yurtları; dar zaviyelerin, tahammülsüz kişiliklerin, sıkıntılı işlerin mecrası mı olmuştur?
Milletlerin geleceğini görmek için gençlerin ne ile uğraştıklarına, gençlerin geleceğinin nasıl bir gelecek olduğunu görmek için de bugün gençlere yatırım yapanların kalitesine, kıvamına ve tarzına bakmak yeterlidir.
***
Son dönemde İslam ümmeti olarak yaşadığımız hadiseler, neredeyse hepimizin yüreğini bir mengeye aldı, sıkıştırıyor. Biz, sadrımızı daraltan neticelerin son tahlilde hayra inkılâp edeceğine inanıyoruz. O yüzden 7. senemizi tamamladığımız bu sayımızın kapağında da vurguladığımız gibi başımız dimdiktir. Müslüman olmak başımızı zaten dimdik kılan bir keyfiyettir. Başımızı hiç eğmemek, hep dik duracak bir duruşa sahip olmak, izzetimizin kaynağının nerede olduğunu hiç unutmamaktadır. İzzetin kaynağını bilenler, gel geç dünyanın sundukları ile zıvanadan çıkmazlar. Bunun tek göstergesi, hayattan çok ölümü sevmektir. Allah, esas hayatın ahiret hayatı olduğunu unutanların dünya ile aralarını açar. Allah, ölümden çok hayatı sevdiğimiz için bizi aşağılık dünya ile sınıyor. Biz hayattan çok ölümü sevmeyi gerektiren bir davanın yolcusuyuz. Biz hayattan çok ölümü sevmeliyiz; işte o zaman iki dünyada da hiç ölmeyecek bir hayat bizim olacak.
Bir sonraki sayımızda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.