A. Yasin Demirci

Bir ülke düşünün ki yıllık enflasyonu yüzde 165 bin olsun. 500 milyon değerindeki en büyük banknotuyla sadece bir ekmek alınabilsin. Bugünkü fiyatlar bir hafta sonra tam iki katına çıkma riskini taşısın. Vatandaşlarının büyük çoğunluğunun aylık geliri de 50 doların altında olsun. Varsayım değil gerçeklerden bahsediyoruz. Afrika’nın en fakir ülkesi Zimbabwe’nin ekonomik gerçekliğinden. 1980 yılında yakasını İngiltere’nin elinden kurtaran Zimbabwe içerdeki ve dışarıdaki yiyicilerden yakasını kurtaramayınca kendini enflasyon canavarının kucağında bulmuş. Ekmeğin aslanın ağzında değil, hazmedilmiş bir vaziyette midesinde olduğu bir ülkede hayatta kalmanın zorluğunu tahmin etmek zor değil. Güney Afrika, göç edebilmeyi başarabilen binlerce Zimbabweliler için sığınacak bir liman olmuş. Ta ki Güney Afrika’da, dünyayı kasıp kavuran gıda krizinin darbesini yiyen ülkelerden bir oluncaya kadar. Güney Afrikalılar, tüm dünyada etkili olan gıda kriziyle birlikte işsizliklerini, aşsızlıklarını daha yakından hissedince bunun faturasını Zimbabweli göçmenlere kesiverdiler. Kendilerini istihdam sahası açmak adına Zimbabweli göçmenleri palalarla doğradılar, diri diri yaktılar. Tıpkı Apartheid dönemini çağrıştıran bir vahşetle. Bir farkla bu kez yakanlarla yakılanların tenleri aynıydı. Her geçen gün biraz daha derinleşen açlık sorununa bir şekilde çözüm bulunamadığı takdirde bu tür vahşet görüntüleri kaçınılmaz gibi gözüküyor.


GENÇ'ın Yazısı.