Uluslararası Saraybosna Üniversitesi, bir Türk vakfı tarafından kurulmuş Bosna’nın ilk özel üniversitesi. Üç-dört sene içerisinde hem akademisyen kadrosunun zenginliği, hem de öğrenci çeşitliliği ile belli bir seviyeye geldiği söylenebilir. Bunda kurucu rektör Erkan Türe’nin ve görevlendirme ile Bosna’ya gelen diğer Türk akademisyenlerin payı büyük. Ama daha alması gereken bayağı mesafe bulunuyor. Doğrusu Avrupa’nın ortasında böyle bir üniversite girişiminde bulunmak her açıdan tebriki hak ediyor. Ama bir şeyin ihmali olmazsa: Bu tür eğitim yatırımları sabır istiyor. Vizyon şart. Ciddi, uzun vadeli bir girişim bu. Böyle bir girişimin neye ihtiyaç duyduğu belli: Nitelikli insan kaynağı yatırımı ve geri dönüşümü ancak uzun vadede beklenebilecek bir sermaye desteği. Umarız bunlar atlanmaz da üniversite hak ettiği yerlere çabucak gelir.

Üniversite’de bizimle yakından ilgilenen Halil İbrahim Başaran dostumuzun yanında fakülte temsilcisi olarak üç arkadaşla daha tanıştık. Ayşe, Kadıköy İHL’yi bitirdikten sonra Bosna’ya gelmiş bir Türk öğrenci. İngilizceyi halletmiş Ayşe; gayet akıcı ve etkin konuşuyor. Üniversitenin ilk bursiyerlerinden. Jasmin ve Muhammed de Ayşe’nin döneminden Boşnak öğrenciler. Başta Halil İbrahim, ev arkadaşı Sami olmak üzere bu arkadaşlardan yakın ilgi ve alaka gördük, sağ olsunlar. Rektör yardımcısı Mehmet Güneş ve Hazırlık Okulu Müdürü İdris Esen Beylere de bilvesile teşekkür ederiz.

Muhammed de Jasmin de bana ecdadın hatırası bir neslin temsilcileri gibi geldiler. Birisi Sarı Saltuk’un, diğeri ise Ayvaz Baba’nın menkıbeleri ile büyümüş. Muhammed, Avrupa’nın en zengin on kaynağından birisinden doğan Buna Nehri’nin doğduğu yerdeki Nakşilere ait Sarı Saltuk türbesinin hizmetkârlarından bir ailenin oğlu. Türbe civarında kendisine ait bir ev var. Burayı gayet güzel restore ettirmiş; zaman zaman gelip kalıyormuş. Hakikaten kalınır burada; yeşil, su, hatıra ve ümidin kol kola gezdiği müstesna bir yer çünkü.

Jasmin’i ise Ayvaz Baba ile tanıdık. Ayvaz Baba Şenliklerinin yapıldığı şehirde doğmuş kendisi. Duası kabul edilen bir alperenmiş Ayvaz Baba. Adına Osmanlıların Bosna’ya girişlerinin yıldönümünde şenlikler düzenleniyormuş. Bu güzel insanın hatırasına hürmet için Bosna’nın dört bir tarafından insanlar hem de at üzerinde akın ediyorlarmış şenliğe.

Onların şevk ile bu iki Allah dostundan bahsedişlerini dinlerken menkıbelerin dini hayatı canlı tutmada ne kadar hayati şeyler olduğunu düşündüm. Bir şeyi daha… Daha doğrusu ümit ettim, dua ettim: Sarı saçlı Muhammed gibilerde Sarı Saltuk’u, yüzünden tebessüm eksik olmayan Jasmin gibilerde ise Ayvaz Dede’yi yeniden yaşamaya ne kadar ihtiyacı var Bosna’nın…

Bazen sadece ümit edelim, dua edelim diye gitmişizdir gittiğimiz yere, kim bilebilir ki?


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.