Nedim Kaya

Geçen ay yazı işleri yazımı yayınlamadı, neymiş 12 saat geç yollamışım. Taa Çinden on iki saat gecikmeye anlayış göstermediler. Neyseki okuyucu baskısına (!) dayanamayıp geçen ayki yazımla beraber bir de Çin gezisini intibalarımı eklediler. Gönlümü almak için Bosna Hersek gezisine bile götürdüler daha ne yapsınlar. Aslında oniki sayı yazımı yayınlamayıp sonra telafi mahiyetinde derginin bir sayısının tamamını bana verseler fena olmazdı hani.

Geçen ay yazı işleri yazımı yayınlamadı, neymiş 12 saat geç yollamışım. Taa Çinden on iki saat gecikmeye anlayış göstermediler. Neyseki okuyucu baskısına (!) dayanamayıp geçen ayki yazımla beraber bir de Çin gezisini intibalarımı eklediler. Gönlümü almak için Bosna Hersek gezisine bile götürdüler daha ne yapsınlar. Aslında oniki sayı yazımı yayınlamayıp sonra telafi mahiyetinde derginin bir sayısının tamamını bana verseler fena olmazdı hani. Bu arada yazımın yayınlanmaması dolayısı ile beni hem telefon hem sms yağmuruna tutan Azerbaycandaki okurlarıma teşekkür ederim. Azerbaycan memleketinin güzelliğini unutmama asla izin vermeyecekler anlaşılan. Geçen ayki yazıyı harfine dokunmadan aşağıda bulabilirsiniz. Sanırım giriş cümlesi hariç bayatlayan hiç bir şey yok.

Malum bu hafta sonu Galatasaray- Fenerbahçe derbisi var. Ligin bitimine üç hafta kala her iki takımın puanları eşit ve İstanbulda kozlarını paylaşacaklar. Böyle hassas bir dönemde ve dönemeçte Galatasarayın rekortmen futbolcusu Hakan Şükür büyük bir kabahate imza atarak “Öyle güzel bir haftanın içinde bulunuyoruz ki, bunun kıymetini bilmek durumundayız. ’Kutlu Doğum Haftası’ içindeyiz ve ona layık olmalıyız. Peygamberimiz’e layık olmalıyız. Çocuklarımızı, gençlerimizi de Peygamberimiz’in hoşgörüsü etrafında hayata hazırlamalı, yaşantılarımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Hafta sonunda F.Bahçe ile önemli bir derbi müsabakası oynayacağız. Herkesin bu maçta içinde bulunulan haftanın atmosferi içinde hareket etmesini temenni ediyorum. Dostça ve centilmence mücadele etmeliyiz. Herkes dürüstçe elinden geleni yapmalı. Allah kime nasip ederse o kazansın. Taraftarlar stada kesici, delici aletlerle değil, güllerle gelsin” şeklinde bir demeç verme (!) gafletinde bulundu. Şimdi birkaç alıntı yapıyorum;

“Sevgili Başkanım, seçimlerden sonraki ilk konuşmanızda bahsettiğiniz 527 yıllık kültürümüze, çağdaşlık, laiklik ve modernizmin her zaman simgelerinden olmuş kulübümüze bu tür demeçlerin yakışmadığını takdir eder ve umarım en kısa sürede gereğini yaparsınız.”

“Derbide hatim mi indireceğiz şimdi?”

“Yavaş yavaş alıştırıyorlar.”

“Tırmalıyorlar, ırgalıyorlar, sarsıyorlar bu memleketi. Her şeyi kullanıyorlar. Hakan Şükür gibi kaşıkla verip sapıyla gözümüzü çıkarıyorlar.”

Yukarıdaki açıklamalar ve benzer yorumlar ile dolu idi mutena basınımız geçen hafta. Ama bence “merdi kıpti Hakan Şükür’ü eleştirirken sirkatini en iyi aşağıdaki sözlerle aktarıyordu.

“ Misal Kutlu Doğum Haftası yoktu biz çocukken. Pazar akşamı sahaya çıkacak futbolcuların hiçbiri doğduğunda Kutlu Doğum Haftası yoktu. Regaip Kandili vardı. Kadir gecesi vardı. Miraç Kandili vardı. Üç aylar vardı. Kutlu Doğum Haftası yoktu. Sorsan ne olduğunu bilmez bizim kuşak! Zaten dini kutlamalar hicri takvime göre yapılırdı o zamanlar. Ve dini olan her gün, her hafta, her ay kutsaldı. Kutsal olan 1989’da çıkmaz ki. 1989’da kutsal hafta uydurulabiliyor demek ki!..... Peki ne oldu? Din mi değiştirdik biz yahu! Babaannem 97 yılında vefat etti, anneannem 95’de. İkisi de hafızdı. İkisi de 5 vakit namazındaydı. İkisi de bilemeden gitti Kutlu Doğum Haftası’nı!”

Abilerin sayfada yer kalmadığından olsa gerek ekleyemediği bir kaç gerçeği de ben ekleyeyim. Tahmin edeceğiniz gibi hatalı olan Diyanet İşleri Başkanlığı. 1989’a kadar Kutlu Doğum diye bir şey yokken dinimize dahil edivermişler. Eskiden ne güzel Hicri takvim vardı. Dini hadiseler o takvime gore cereyan eder giderdi. Bizden daha has müslüman nenelerimiz dedelerimiz de kutlu doğumdan bihaber müslüman müslüman yaşayıp gitmişlerdi. Zaten nenelerimizin başörtüsü derdi de yoktu. Onu da siyasal islamcılar dahil ettiler hayatımıza. Tarikat denen şey de yoktu gündemimizde. İçtihat kapısı kapanalıdan beri durağan bir dinimiz vardı, kimse yeni icatlar çıkarmıyordu, biz de çağdışı kalmışlık yaftasını rahatça yapıştırabiliyorduk. Batı aleminde aralık ayının ikinci perşembesinden ocak ayının ikinci haftasına kadar hayat Christmas’a kilitleniyor, kutlamalardan biz de nasipleniyorduk, ara sıra iç çekerek “ah azizim işte ortak ruh bu” derdik. “Müslüman demokratlarımız” ağzımızın tadını bozana kadar Batı aleminin “Hristiyan demokrat”, “Eski Muhafazakar-Yeni Muhafazakar” gibi hareketlerle siyasi motifler oluşturması bizde takdir hisleri uyandırırdı. Brezilya kilise koordinasyonunda gece hayatı ve eğlenceden uzak yetiştirdiği futbolcuları bütün dünyaya “İsa Ordusu’nun Neferleri” olarak ihraç ediyor, biz de ballandıra ballandıra anlatıyorduk; ta ki “Muhammed’in Futbolcuları” türeyene kadar.

Ahh ne günlerdi onlar. İnternet falan da yoktu. Bilgi bizim tekelimizdeydi, ne kadar istersek o kadar veriyorduk. Şimdilerde ise dağıtımı engellemek falan kar etmiyor, klavyenin başına oturan foyamızı ortaya çıkarıyor. Artık ülkeyi idare etmek te idarecileri hizaya getirmek de zor olmaya başladı. “Nerde bu devlet” diyeceğiz ama o da elden gitti. Gençler onca emekle hazırladığımız güzelim programlar yerine Youtube seyrediyorlar, köşelerimiz dururken “Blog”larındaki saçma sapan fikirlere meylediyorlar. Bilimin bile tadı kalmadı, bilim adamlarımızın yılların birikimi ile hazırladıkları ansiklopediler yerine “wikipedia” da kendi ansiklopedilerini yazıyorlar.

Bizim devranımız bitti azizim. İnternet icat oldu mertlik bozuldu.


GENÇ'ın Yazısı.