Ömer Öztürk
Son zamanlarda, yaban ellerde iktisadî buhran hatta açlık arttı ama endişe etmeyin, bize gelmez. Zira biz paylaşmayı seven bir milletiz. Bizde toplumsal dayanışma var. Henüz kimsenin aç kaldığı görülmemiş.
Haftalık bir program yaptım. Maişetimi (geçimimi) o program esâsına göre idame ettiriyorum. Hafta yedi gün; yedi günde yetmiş kere ihyâ oluyorum.
Pazartesi: ‘Gönülden Verenler’ Cemiyeti’nde öğle yemeği yiyorum. Bol adak etli pilava sıvanıyorum. Ardından çaylar, börekler, tatlılar, tuzlular. Daha da doymadım dersen, bir de dayak yiyorsun, külçe gibi on gün açlık-susuzluk bilmeden iki-seksen uzanıyorsun. Off, vay anam, baldırlarım!…
Salı: ‘Bol Kepçe’ Dergâhı’ndayım. Allah ne verdiyse, yiyip içiyoruz. Dışarıda serseri mayın gibi dolanıp para harcama, ne bileyim, küçük mafya ile papaz olma tehlikesi de yok. Söğüdün gölgesinde hayal öldürüyoruz. Çekirdek çitletiyoruz.
Çarşamba: Çarşamba günleri mutlaka bir dükkân açılışı olur. Geçen Çarşamba, ‘Dondurmam Kaymak’ Tatlı Salonları Çarşamba’da bir şube açtı. Sağ olsunlar, yedik-içtik, dondurma üstüne de bir bardak su içtik. Yiyemediklerimizi sağ olsunlar paket yaptılar, eve götürdük. Eh, bu yazıyı boşuna mı yazıyoruz?
Reklamlar, Reklamları Dinlediniz, Reklamlar Bitti (Bitmez!!!)
Perşembe: Perşembe Günleri ‘Ne Olursan Ol Gel’ Tarikatı’nın akşam toplantılarına katılmadan edemem. Sağ olsunlar, çıkışta diş kiramı vermemezlik etmezler. Çıkarken, elinizi dişinize götürün ki, para istediğiniz anlaşılsın.
Cuma: Cuma Namazı sonrası bizim mahallenin camiinde ‘Sebil’ dergisinin geleneksel ikramı olur. Ayran, tavuklu pilav, su, yuvarlanıp, pardon, geçinip gidiyoruz işte.
Cumartesi - Pazar: Tatil günleri olmakla beraber, mahallede muhakkak bir ölü ölür. Ölü evinde bir fıstıklı irmik helvası çıkar, valla Bolulu Hasan Usta yanında halt etmiş. Bazen de komşu Melahat’lar Kur’an okuturlar. Kur’an-ı Kerim sonrası nohutlu pilav, kısır, mısır, dedi-kodu, gıybet… Valla Koç’ların, Kuzuların, pardon, Sabancı’ların torun-torbasından daha çok semiriyorum.
İnanınız, Kadıköylerdeki, Beyoğlulardaki zevata acıyorum. Lokantalarda alelade bir yemeğe bir kamyon dolusu para döküyorlar. Efendiler! Kafelerde mafelerde bir bardak çaya üç paket çay parasını boca ederek nereye varacaksınız a efendiler!...
Laf aramızda, kimi şarkıcı, oyuncu taifesine de kazandıkları fazla geliyor. İşi evlerinde kokain yetiştiriciliğine kadar götürenleri bile mevcutmuş diyorlar. Eh fena mı, memleket tarımına katkıda bulunuyorlar. Ben de “bunlar bu milleti böyle mükemmel surette uyuşturmayı nasıl başarıyorlar?” diye kendi kendime soruyordum. Meğer evvelâ kendilerini uyuşturuyorlarmış, sonra da bizi…
Not: Bu arada Karadayılar Dergâhı’nın toplatıları hangi günlerdi? Benim için bir zahmet öğrenir misiniz?
GENÇ'ın Yazısı.