Nedim Kaya

Yolunuz Çin’e düşerse işaret diline pek güvenmeyin. Birincisi pek kullanmıyorlar, ikincisi ise bizde “evet” onlarda “ hayır”, bizde “mükemmel” onlarda “berbat” manasına gelebilir, gelmeyebilir de tabii. Ben HSBC reklamlarının yalancısıyım. Ama -teşekkür anlamındaki o meşhur eğilme hariç- işaret dili ile bir santim mesafe katedemediğimi itiraf edeyim.

Nihayet o da oldu. İbni Batutaların, Marco Poloların anlata anlata bitiremediği Çin’e ayak basmak nasib oldu. Gözlemlerime ne kadar güvenilir bilemem. Seyahat sebebimiz olimpiyatların yeterince yeşil dostu olup olmadığını Birleşmiş Milletler Sivil Toplum Örgütleri Şubesi olarak yerinde görmekti. Davet eden kurumlardan biri de Çin Milli Olimpiyat komitesi olunca elimizi sıcak sudan soğuk suya sokmadılar desem yeridir. İzlenimlerimi sorarsanız söyleyeyim.

Olimpiyatlara iyi hazırlanmışlar. Ayrıcalığıma saygı duyasınız diye söylemiyorum; sizin ağustosta ekranlarda göreceğiniz spor salonlarını, yüzme havuzlarını vs. en mahrem ayrıntısına kadar şimdiden gördüm. Tamamı muşambaya benzer şeffaf plastiğin şişirilmesi ile yapılmış ve buz küpüne benzer su oyunları stadyumu ile “Bird nest” diye gururla takdim ettikleri kuş kafesine hakikaten benzeyen atletizm pistine dikkat. Olimpiyatlarda kullanacakları suyun kanalizasyon suyundan tekrar temizlenerek elde edildiği tesislere hayran kaldım. Bir defa inşa ettinizmi mikro organizmalar işi sizin yerinize götürüyor. İşletme giderleri aşırı değil yani, eninde sonunda bizde o noktaya geleceğiz de keşke çok vakit kaybetmesek. Ayrıca Pekin’de içme ve temizlik suyu için her binada iki ayrı su sistemi döşediklerini görmek zamanında boş Zihni Sinir projeleri ile meşgul olmadığımı gösterdi, nitekim çoktandır bunu hayal ediyordum.

Çin seddi gerçekten devasa bir set. 6 bin kilometrenin tamamını gezmek mümkün olmadı ama gördüğüm bölümleri ününü hakkettiğini gösterdi. Bir gün oraya yolunuz düşerse Pekin ziyaret noktası başlangıcındaki Palmiye ağaçlarına bakın. Altında yazan Nedim Kaya, benim; şaşırmayın. Aynı şekilde Brezilya, Panama, Tunus ve Kuzey Karolina’da ağaçlarım vardır. Bu arada size bir National Geographic bilgisi; Çin seddinin uzaydan çıplak gözle görüldüğü yollu şehir efsanesi yalanmış.

Ev sahiplerine yağcılık olsun diye söylemiyorum; Pekin ördeği gerçekten çok lezzetliydi. Bence asıl tadını üstündeki kalın yağ tabakasından alıyor. Aşçı abiler çaya atılan limon parçaları gibi ince ince doğradıkları ördeğin her dilimine yine çaya atılan limondaki kabuk gibi yağlı deriden kabuk bırakıyorlar. Aşçının mahareti ördeği en az zayi ederek her dilimi kabuğuyla vermesine göre tayin ediliyor. Evde denemek isterseniz bilesiniz ki yanına koydukları sos olmadan gerçek tadını almanız çok zor. Bizi götürdükleri lokantada 3 numaralı helal masasında 1.150.432’nci ördeği yemek bana nasip oldu. Gülmeyin çünkü belgesini bile verdiler. Ülkeye gelen yabancı başkanlardan ünlü sanatçılara kadar çoğunu uğramadan geçmediği lokantanın adı “Pekin Duck/Pekin Ördeği” ve kuruluş yılı 1865. Giderseniz yediğiniz ördeğin belgesini veriyorlar. Çin gibi yerde 150 dolar hesap can yakacak ama diplomayı düşünün! Bu konuda son not: Yemekten sonra herkes Pekin Belediye başkanı, katılımcı olimpiyat şampiyonları ve artistlere menüyü imzalatırken ben boş durur muyum; lokantanın aşçısını bulup menüye imza attırdım. Adamcağızın ilk imzası olacak ki epey zorlandı hatta sayemde bir imzası oldu desem yeridir. Kim akıllı siz söyleyin.

Ben Çin’de Çin malı araba görmedim; gören varsa söylesin. Sanki araba eşittir Wolkswagen diğerleri de süs olsun diye serpiştirilmiş. Pekin ördeği yemeğinde aynı masayı paylaştığımız WW şube müdürü Çin’deki dördüncü fabrikalarını açmaya hazırlandıklarını anlatarak bu bilgiyi doğruladı. Eskiden Çin denince akla bisiklet gelirdi, sizlere ömür. Sadece muhteşem Yasak Şehir’i dolaşırken bir türlü kurtulamadığım simsarı kıramayarak üç tekerli bisikletle bir bölge turu attım. Bizde ne kadar küheylan onlar da o kadar bisiklet sizin anlayacağınız. Yasak şehir demişken internete girip hakkında okursanız ilginç bir proje olduğunu göreceksiniz.

Tienmann meydanı kocaman bir meydan o kadar. Meydandaki askerler kafalarında yumurta sepeti varmış gibi yürüyorlar, kural öyle. Bana biraz efemine geldi, gürleye gürleye yürümek varken. İnsanlar küçük dünyalarına gömülü yaşıyorlar. En çok dikkatimi çeken kimsenin yeni bir şey öğrenme merakında veya ekstra birşeyler elde etme hırsında olmaması. Zaten o kadar nüfus ancak bu şekilde olurlarsa idare edilebilir zannımca.

Yolunuz Çin’e düşerse işaret diline pek güvenmeyin. Birincisi pek kullanmıyorlar, ikincisi ise bizde “evet” onlarda “ hayır”, bizde “mükemmel” onlarda “berbat” manasına gelebilir, gelmeyebilir de tabii. Ben HSBC reklamlarının yalancısıyım. Ama -teşekkür anlamındaki o meşhur eğilme hariç- işaret dili ile bir santim mesafe katedemediğimi itiraf edeyim.

Şangay çok kalabalık. Oraya bir 1 Mayıs sabahı ulaştım. Cumartesi, Pazar, yıllık izin vs. hiçbir resmi iznin olmadığı bu ülke sadece 1 Mayısta 3 gün tatil yapıyor ve ben bu üç günde ülkenin en kalabalık şehrindeyim. Sizin anlayacağınız 1 milyar 300 milyon kişi tatilde ve ben aralarındayım. Maç bitiminde stadyumu terketme anını düşünün ve bunu bütün güne yayın, işte size Şangay. Oraya yolunuz düşerse yapacağınız en ilginç iş aklınızdan geçen her markanın sahtesini 15 dolara almak. Size damdan düşen tavsiyesi, tekstilde taklidin yerine kaliteyi de yakalamışlar ama aldığınız saatle sakın abdest almaya kalkmayın. Teyemmüm? Belki.

Çin’e gitmişken Hong Kong’u ihmal etmek olmaz. Üç küçük adaya dünyanın en büyük binalarını lego gibi üs üste koymuşlar, alın size Hong Kong. Ben beğenmedim, herhalde Çin’le iş yapıp Avrupa’daymış gibi yaşamak isteyenlerin tercih ettiği bir arka kapı. Yine de ana caddelerinden biri olan Nathan Road’daki camide kızlı oğlanlı talebelerin o sıcakta şakır şakır Kur’an okumalarını görmek çok ferahlatıcı oldu.

Ölmeden önce Allah nasib ederse görülecek yerler listesinden Çin’in üstünü böylece sildik. Mısır mı? Yakında inşallah.


GENÇ'ın Yazısı.