Yolda, parklarda oynayan çocuklar görmüş Filistin’li misafirlerimiz. O kadar mükemmeldi, o kadar çok imrendik ki, diyorlar. Çünkü onların çocukları kapı önüne bile çıkıp oynayamıyorlarmış. Bir grup genç toplanıp futbol oynamaya kalksa hemen orayı bombalarlar diyorlar. Gençleri bir arada görmeye dayanamıyormuş kafir topluluğu.

Bu hafta birkaç arkadaşla birlikte Türkiye’ye tedavi için getirilen Filistin’li hastaları ziyarete gittik.

Bekleme salonundayken bir grup iniyor otobüslerden. Görevli gelip şimdi fotoğraf çekebileceğimizi söylüyor. Fotoğrafın sakıncası olup olmadığını sormuştuk. Şimdi hazır geçiyorlarken tam sırası deniyor. Onlardan önce koltuk değnekleri, birkaç tekerlekli sandalye iniyor aşağı. İnsan başına bir çift ayak düşmüyor mesela, inenleri düşününce. Sanırım birkaç da protez var. Fotoğraf çektiğimizi fark eden bir amca duruyor birden. Kızacak mı ki diye duraksamışken, bakıyor, tebessüm ediyor ve poz veriyor. Fotoğrafını çektikten sonra elini başına götürüp selam veriyor. Ellisinden yukarı olduğu belli olan bu amca, tıpkı Filistin gibi, dimdik duruşuyla bizi hayran bırakıyor.

Hanımların yanına çıkıyoruz. Genç, güzel, hamile Maha*. Çatıda çamaşır toplarken çocuklarıyla saldırıya uğramış. Tanklar bombalamış çatıyı. 2,5 yaşındaki kızının bacaklarında kırıklar varmış. Fakat çok ağır olmadığı için Gazze’de kalmış o. Maha’nın yeğeni de aynı saldırıda iki bacağını şehit vermiş. O da on beş yaşlarında, bizi görünce başını önüne eğen bir delikanlı. Maha da tek bacağını şehit vermiş. Bir iki hafta içinde doğum yapacakmış. Doğacak çocuğun adını Muhammed koymak istiyorlar.

Odadaki diğer hanımlardan biri Maha’nın annesi. Diğer iki hanım refakatçi olarak gelmiş. Birinin doktor oğlu da bacağından tedavi görenlerden. Bir diğer hanım, yaşlıca olmasına rağmen, İsrailli askerlerin dipçiklerine maruz kalmış, başından ve kollarından. Evine girip dipçiklerle yaralamışlar onu. Aşağıda, oğlunun yanında.

Medineli arkadaşımızın tercümanlığıyla sohbet ediyoruz. İlk dakikalarda biraz tutuk olsa da bu sohbet, gittikçe açılıyor.

Maha İstanbul’da doğum yapacağı için, Muhammed’in bizim de oğlumuz sayılacağını söylüyorum. Gülümsüyor Maha.

Yolda, parklarda oynayan çocuklar görmüş Filistin’li misafirlerimiz. O kadar mükemmeldi, o kadar çok imrendik ki, diyorlar. Çünkü onların çocukları kapı önüne bile çıkıp oynayamıyorlarmış. Bir grup genç toplanıp futbol oynamaya kalksa hemen orayı bombalarlar diyorlar. Gençleri bir arada görmeye dayanamıyormuş kafir topluluğu.

Her an bir patlama olabiliyor, tanklar üzerimize bomba yağdırabiliyor, yediğimiz yemeğin bile tadı yok, onlara dur diyen yok. Çocuklarımız “a bomba geliyor” diyorlar, sokağa dökülüyorlar. Namazda bile zihnimizi toplayamıyoruz.

Mescid-i Aksa’yı soruyor bir arkadaş. “Girebiliyor musunuz salimen? Namaz kılmak için de olsa?”

Hep bir ağızdan, ah nerde, keşke diyorlar. Tıpkı başka bir ülkeye gider gibi vize istiyorlar diyorlar.

Filistin’de dini hayatı, eğitimi soruyoruz. Çok kuvvetli diyorlar. Kuran eğitimi çok fazla diyorlar. Camilerde sohbetler olur, seminerler olur, dinimizi yaşayışımıza Yahudiler karışamaz diyorlar. Fakat sokakta toplu olarak gençleri görürlerse, o zaman hemen bombalıyorlarmış.

Yaşlı teyzelere dönüp soruyoruz. Savaştan evvelki ferah günlerinde Filistin’de hayatı merak ediyor. Bir teyzemiz 60 yaşında olduğunu, kendini bildi bileli bu savaşın öyle ya da böyle devam ettiğini söylüyor.

Biz Yahudileri tanıdığımızdan, onlar bizi tanıdığından beri bu olaylar böyle. Deniz kıyısında bir kız vardı, baba diye ağlayan. Orada bütün aileyi öldürdüler. Bir tek o kız kaldı, altmış kişiyi öldürdüler. Hepsini et yığını olarak gördük. Elektrik yok, su yok. Çocuğumuza süt almamız gerekiyor, onu bile alamıyoruz. Dozerlerle duvarları yıkıyorlar, duvarlarla insanları sürüklüyorlar, çığlık çığlığa öldürüyorlar.

Peki her an ölümle burun buruna yaşamak nasıl diye soruyoruz. Onları dinledikçe şekli değişen biz, bu emin insanlara…

Mukavemetimiz, irademiz çok güçlü. Her Filistinli bu hususta bilinçlidir. On iki yaşındaki tıfıllarımız bile o kadar azimlidir ki, alırlar taş atarlar. Çocuklarımız askerin arkasından koşar, elinde taş var, asker elinde silahı olduğu halde korkar kaçar.

“Tıfıl”ların taş atmaları herkesi heyecanlandırıyor. Sohbet koyulaşıyor. 60 yaşındaki teyzemiz anlatıyor emin bir şekilde.

7 oğlum 4 kızım var. Çocuklarım ve onların çocukları ile kırkı buluyor sayı. Onlar bizi doğuramayacak mı sanıyorlar?!

Bir diğer teyzemizin de 7 oğlu varmış, biz maşallah diyoruz, onlar da “biz kalabalığı severiz” diyorlar.

Müsaade istemeye yakın isimlerimizi soruyorlar. Çok şükür isimlerimiz birbirimize yabancı değil.

Bizim sizin gibi kızlarımız orada burada, işe yarar birşeyler bulmak için çalışıyor.

Arkanızdan hep dua ediyoruz, bütün dünyaya bedel buraya gelmeniz, diyorlar. Daha önce de ziyaretlerine gelen bir grubun okudukları Kur’an’ı dinlemeye doyamamışlar. Ne güzel, hamdolsun.

Peki dünya Müslümanları, onların tutumu nasıl diyoruz. Kısa oluyor

Maha’nın cevabı: İzliyorlar sadece.
 


*Maha doğum yaptı. Muhammed iyi inşallah.


Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.