Betül Türkeş

Gözlerimizi dünyaya açtığımız ilk andan itibaren, kusursuz bir düzen ile karşılaştık. Her şey muntazam bir şekilde işleyen fabrikanın parçası gibiydi. Bu yabancı ve kusursuz âlemi ancak “kusursuz bir varlık” organize ederdi o da “Vahid’ul Kahhar” olan “Allah”tı.

Dünyadaki bu muntazam düzenin içerisine sonsuz azâmet sahibince binlerce varlık, canlı, âlem sığdırılmıştır. Bu varlıklar içinde insan da yeryüzünün ‘halifesi’ olarak yerini almış, Allah-u Teâla insanın bu konumunu Bakara Suresi 30. Ayette “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dedi.” Şeklinde açıklamıştır. Tüm varlıklar, arzdan arşa kadar her şey, yaratıcının turrasına sahip olmuş ve yaratıcı tarafından kutsanmış, şereflenmiştir.

Rabbimiz, ihsan ettiği tüm kutsallığa, şerefe binaen, bizlerden yeryüzünü korumamızı ve o işleyişin şuuruna varmamızı istemiş; bozgunculuk ve düzensizlik çıkarmaktan da bizleri men etmiştir. “(Ey Peygamber!) Rabbin tarafından sana indirilen ayetler onların pek çoğunun azınlık ve kafirliğini artıracaktır. Ama biz onların arasına kıyamete kadar sürecek bir kin ve düşmanlık saldık. Ayrıca onlar ne zaman bir savaş ve çatışma çıkarma teşebbüsünde bulunmuşlarsa Allah onu bertaraf etmiştir. Böyleyken onlar yeryüzünde fitne-fesat çıkarmak için uğraşırlar; oysa Allah fitne-fesat çıkaranları sevmez. (Maide S. 64. Ayet)” Ayet-i kerimesiyle Allah, hayat kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’de bu durumu en güzel şekilde beyan etmiştir.

Ölüm, her nefsin tadacağı en büyük hakikâttir. Peygamberimiz "bıçak kadar keskin olan" ölümü çokça zikretmemizi buyurmuş ve güzel sonlar ile hayatımızı sonlandırabilmemizi murâd etmiştir. Nitekim bir Mü’min`in en temel gayesi de Allah yolunda harcanmış bir hayat geçirebilmek ve sonunda o hayata yaraşır bir şekilde ruhunu teslim etmektir. Ezan ile başlayan hayatımızı şehadetle sonlandırmamıza engel olacak bir durum biz Müslümanlar için en kötü sondur. Bu engellerin başında Allah-u Teâlâ’nın Maide suresi 64. ayette belirttiği bir fitne gelir ki o da “bir cana kıymak”tır.

Yüce yaratıcımızın sıfatını taşıyan bir canlının hayatına kast etmek büyük bir fesattır, zulümdür, zalimliktir. Zalim; acımasız, haksız davranan, kıyıcı anlamlarını içinde barındırır. Bu açıdan bakıldığında öldürme zalimliği; insanı yaratan, donatan ve her türlü ihtiyacını gören Allah’a haksızlık, onun emanet verdiği cana sahiplik eden insana acımasızlıktır. Fitne ve fesadı körükleyen bir ateştir. Toplumsal yaşamdaki kan davaları, haksız kısas mücadelesi (ölüm=ölüm), canlıya zarar verme eylemleri, düzensizliğin ve bozgunculuğun en hakikâtli göstergesidir. Allah, kitap ehline gönderdiği peygamberlerle ve öğütlerle “öldürme” eyleminin zulüm olduğunu, haksızlık olduğunu, bozgunculuk olduğunu çokça beyan buyurmuştur.

Semâvi dinler başta olmak üzere tüm dinler, haksız olarak bir cana kıymanın kötülüğünden bahsetmişler; sahip oldukları kitaplarda yazılanlara da iman etmişlerdir.

Öncelikle Hint dinlerinde Ahimsa (öldürmeme) ilkesi olmazsa olmaz bir ilkedir. Hindular bir cana haksız yere kıymanın hayatı sıfırlayacağına inanırlar. Yani yapılan bütün iyi işler öldürme eylemi gerçekleşince silinmiş olur. Yine Caynizm’e bağlı bir mezhebin inananları her sabah yolları, caddeleri, mesire alanlarını herhangi bir canlıya zarar vermemek için süpürürler. Küçücük bir canlıya dahi zarar vermekten endişe ederler.

"10 emrinden" birisi “öldürmeyeceksin” olan Tevrat, “her ne olursa olsun, insan kanı dökmenin tanrısal imgeyi küçültmek” anlamına geldiğini söyler.

“Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin (Matta,5:38)."  “Düşmanlarınızı bile seviniz (Dağ Vaazı).” Kâidelerini içinde barındıran İncil de savaşta dahi cana kıymanın kötülüğünden bahsetmiştir. Ve tüm hak dinlerin kapsayıcısı olan İslam da, Allah’ın tüm insanlığa ihsânı, hitabı olan Kur’an’da öldürme eylemini, Nisa suresi, 92. ayette “Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir.” şeklinde buyurmuştur.

Ve yine; “Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapta) şunu yazdık: Kim, bir insanı bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resullerimiz apaçık deliller (mucize ve ayetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir (Maide S. 32.).” Ayet-i kerimesiyle öldürme eyleminin bozgunculuk ve zalimlik boyutlarını beyan etmiştir.

Bizler; “(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşru bir hak karşılığı olmadıkça Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız (En’am S. 151. Ayet).” ayetiyle amel eden Müslümanlar olarak; Allah’ın ilahi mesajını anlamalı, yaşamalı ve yaşatmalıyız. 


GENÇ'ın Yazısı.