Merve Altınok

Rahmeti sağanak sağanak boşaltanın adı ile selam. Çalışma masamda oturmaktayım, pencereden içeri yağmurun kokusu dolmakta, rahmetin ruhları ferahlandıran kokusu...

Klavyemin tuşlarına yabancı parmaklarım, üzerine yemin edilen kalemi arıyor belki de...

Çağın getirdikleri ile götürdüklerini sorguluyorum parmak uçlarımda...

Sadece bir tuşa basarak harfleri şekillendiriyorsunuz ekranda... Ama bir kalemle bazen titrek, bazen kendinden emin, bazense isteksizce şekillenen harflerin ruhu yok ekranda... Keşke her yer el yazısı ile dolsa diyorum bir an ve belki de bu yüzden hep italik yazıyorum...

Balkonumun önünde bir ağaç var. Yapraklarını uzatmış göğe doğru, bir şeyleri anlatmaya çalışıyor bana... Duada olduğunu düşünüyorum onun da, gönlünden taşan sele göğün göz yaşları cevap veriyor belki de. Yeşil ıslanınca daha mı güzel ne? Anlıyorum evet evet ıslanınca daha güzel her şey...

Biz gibi göz yaşı çağlayanından damlalar süzülünce yüreğe berraklaşıyor alem, yaprağı alıyorum elime, kirlenen dünyanın tozunu tek başına taşımaya çalışan yaprağın solmuş rengine cansızlaşan bedenine bakıyorum... Göğ gökün damlaları nasıl da hayat vermiş yaprağıma... Arınmış, tertemiz olmuş, yeşili daha da bir canlanmış, sanki bu dünyadan değil gibi, tozu toprağı çamur olup akmış, o berrak ama, dupduru...

Nasıl arınacağız bu alemde sorusunun cevabını penceremi tıklatan yağmur damlalarından dinliyorum, usul usul mırıldanıyorlar gönlü örten tozlar silkelenince, yanan yürekten taşan göz pınarından çağlayan damlalar düşünce ince ince yüzüne...

Ve bir kaygı çizgisi yerleşince dünyaya ait diğer çizgilerin yanına, gülmeye alışkın yüzünde...

O yaprak gibi arı duru olacaksın sen de, derdinin arılığı yansıyacak aleme. Çiğ düşer ya gülün üzerine, yaprağın en ince damarlarını görürsün o çiğin rehberliğinde, işte göz yaşların da derdinin nişanesi olacak. Vareden nazar kıldığında gönlüne, gözünün yağmurunda damarlarına değin seyredecek yüreğini...

Ağlayacaksın, ağlatacaksın, ağlamaktan utanmayacaksın!

Gözün yaşlı olacak, kalbin merhametli ,katılıktan Allah`a sığınacaksın. Sonra şükredeceksin, göğe ve sana bu yaşları lutfedene...

Derdinin tohumlarını saçtığın bu topraklarda yemyeşil yapraklar olacak gün gelecek...

Tohumu saçacaksın, gözünün yaşı ile sulayacaksın her seherde... İşte o vakit derdinden sararıp benzin, takatten kesildiğinde vücudun ve yaşlandığında, işte o gün gözlerine bakanlar on sekizlik bir GENÇ görecekler...

O Gençler seherde kurak toprağı suladığında yeşerttiğin güller olacak, alıyla, pembesiyle, moruyla... Emanetçi emaneti almaya geldiğinde yüzünde dünyaya dair kaygılardan oluşmuş ne çizgi varsa silinecek, yerini derdinin derin çizgileri alacak.

Cemalin gülleşecek, görenler maşallah nasıl da gençleşti ben böyle güzel mevt görmedim diyecek.

Ve sen tebessümlerle koyulacaksın o uzun ve kutlu yolculuğa, ellerinde Güllerin Efendisine sunacağın bir demet gülle, gözlerimle büyüttüm onları diyeceksin ellerimle değil! Güllerin Efendisi, kainatın yegane goncası ellerini koyacak ellerine, yüreğini alacak yüreğine eriyeceksin O`nun varlığında, alem al olacak, gül kokacak...

Secdeye varacaksın, dünyaya cennetten bir ilham verene şükrtmek için, iyi ki yağmur var, ağlamayı ondan öğrendim sana şükürler olsun diyeceksin...

Başını kaldır da bak burası secde etme yeri değil kalk ve cemalimi seyret hitabıyla ürperecek, ağlayacaksın dünyayı yâd ederek...

Gözlerini çevirdiğinde o Cemal`e, bir seherde çiğ damlalarının rehberliğinde izlediğin ve bu dünyaya ait olmadığını düşündüğün gülün sahibini görecek ve tekrar secde edip şükredeceksin...

İşte bu an yağmurun bitmesinin ardından öz kokunu taşıyan rüzgarla gelen, ılık güneş ve ferahlık diyeceksin...

Düşünüyorum da yağmuru sevmeyenlere hayret ediyorum...


GENÇ'ın Yazısı.