Serkan Karameşe / Genç Haber Merkezi

Yıl 1980.

1960 yılında Menderes’i asan baş aktörler o gün yine aynı aktörlerdi. Emir aldıkları merkez yine aynı merkezdi. 13 Nisan günü isyan bayrağını çektiren kimlerse, o gün yine onlar sahnedeydi.

Günlerce okullarda, evlerde, binalarda, sokak aralarında, üniversitelerde yaşanan kardeş kavgası o gün artık yeni bir eşiğe gelmişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, devlet televizyonunda halkı karşısına almış, demokrasiyi ve dolayısıyla millet iradesini nasıl karşısına aldığını açıkça beyan ediyordu.

Açıklama bir yandan da bir sonraki darbelerin, isyanların, muhtıraların temelini hazırlıyordu. Ve en acı yönü ise o emirdi. O insafsızca verilen emir, o adalet(!) temsili emir;

“Bir sağdan, bir soldan asın!”

Çok masum görünen bu söz Kenan Evren’in yıllar sonra kendi ağzından, bu sefer kendi kurduğu ölüm mahkemeleri gibi değil, gayet sakince fakat yaşlanmış şekilde mahkeme heyetinin sorusuna cevap olarak çıkıyor.

Heyet: “Kamuoyunda bilinen şekliyle ‘adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık’ cümlesi size mi ait?”

Kenan Evren: “Evet, söyledim!”

Giden onca can... Kutuplaştırdıkları gibi “bir sağdan” ve “bir soldan” giden canlar ve yıllarca bitmeyecek bir kin... Belki de bir Çernobil felaketi gibi günümüze kadar etki eden yaşanmışlıklar, başta darbe sözcülerinin ve darbenin asıl planlayıcılarının hiç mi hiç umrunda değildi.

Belki çevrenizde de vardır, 60’larda doğmuş bir çok insana “Neden okumadın?” diye sorduğunuzda alacağınız cevap muhtemelen şu ve benzeri şekilde olacaktır: “Okuyamadık, çünkü liselerde bile ölen çocuklar vardı.”

Darbe devlete, devlete değil millete, millete değil milletin her bir ferdine yapılmıştı. İşte bu şekilde yaşama müdahele edilebilirdi, sokaklar kan gölüne çevrilebilir. Daha sonra bunlar yetmezmiş gibi yirmi sene önce Başbakan bile asmış bu zihniyet, gencecik insanları mahkemelerde neden asmasındı ki?!

Hem bin yıllık geçmişi ile bu ülke milleti ve devleti ile neden barışık olsun ki? Neden teknolojide ilerlesin, neden üniversiteleri “kan gölü” ve “ideoloji arenası” yerine “ilim ve bilim” yuvası olsun ki?

Yoksa bu millet nasıl “muasır medeniyetler seviyesi” idealinden yine aynı kelimeler üzerinden yanlış yollara saptırılacak, dini, dili ve ırkı üzerinden kavga ettirilebilecekti?

27 Mayıslar ve 12 Eylüller işte bu yüzden var oldular ve planlandılar.

Ya sonrası?

28 Şubat gibi şekil değiştirmiş hali mi dersiniz, “İrtica” diye muhtıralar verilmesi mi?

Peki ya şimdi?

Aslında görünürde paşaları yargılansa da, şimdi “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” istemiyle 12 Eylül yargılanıyor. 12 Eylüller yargılanıyor.

Kısacası “darbeci zihniyet” yargı önünde hesap veriyor.

12 Eylül’de yitirdiğimiz benliğimizin yeniden inşası, büyük Fatih’lerin Yavuz’ların yetişmesi bizim elimizde.

Öyle ya, daha dün Mısır’da olan darbeye bile “...ama” diyenlerimiz de olsa, bize yılmak, yıkılmak, vazgeçmek yaraşmaz.

Ölenlerimize rahmet, 12 Eylüllerin bir daha yaşanmaması ümidi ve duası ile...


GENÇ'ın Yazısı.