Bir Medeniyet İnşası
Ali Kocaman
Camiiler dini hayatımızın hatta sosyal hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Camiiler bir ibadethane olmanın yanında, bulundukları beldelerin Müslüman oluşunun şahitleridir aynı zamanda. Dünyanın neresine gidersek gidelim bir camii gördüğümüz zaman içimize bir güven dolar ve kendimizi evimizde gibi hissederiz. Orada aynı duyguları paylaştığımız, aynı inanca sahip olduğumuz yani bizlerden birilerinin olduğunu düşünürüz. Bu düşünce bizleri rahatlatır ve emîn kılar.
Gana’da Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı tarafından yaptırılan Akra Furkan Camii’de bunlardan biri. Gana’nın başkenti Akra’da yapımına devam edilen Akra Furkan Camii ve Külliyesi hem Gana’lı Müslümanlar hem de tüm dünya Müslümanları için çok büyük önem arz etmektedir. Bu projenin içerisinde caminin yanında Müslüman öğretmenler yetiştirilmesi için bir öğretmen okulu ve öğrencilerin barınabileceği büyük bir öğrenci yurdunun yapılması da planlanmaktadır.
Bir camiyi önemli ve diğer camilerden farklı kılan yönü nedir diye bir sual akla gelebilir. Ülkemizde her yıl onlarca camii yapılıyor bir tanesi de Akra’da yapılıyormuş, ne var bunda denilebilir. Bu camiinin niçin önemli olduğunu şöyle bir benzetmeyle açıklamak isteriz: suyun bol olduğu bir ortamda suyun ifade ettiği değerle çölde susuz kalmış hatta susuzluktan ölüm tehlikesi yaşayan bir kişinin suya yüklediği değer birbirinin aynısı olmasa gerekir. Birisi için su çok sıradan bir nimet ama diğeri için su hayat demektir. Birine bir bardak su verseniz bir teşekkürü hak edersiniz ama diğerine sunulan bir bardak su onun için hayattır, canlılıktır, diriliktir. İşte bu açıdan bakarsak Akra Furkan Camii bizim için çok büyük önem arzetmektedir.
Camiinin yapılış serüveni de bu camiye ayrı bir önem ve değer yüklemektedir. İlk olarak camiinin yapımına Akra’da Şef İmam’lık tarafından başlanıyor. Şef İmamlık Gana’da Müslümanların dînî otorite makâmı. Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanı ile kıyaslayabiliriz. Şef İmamlık resmi bir makam olmasa da ülkedeki Müslümanlar için önemli ve dikkate alınan bir makam. Şef İmam devletten büyük bir arazi alarak ülkenin en büyük camisini yapmak için inşaata başlar. Başlangıç aşamasında çeşitli İslam ülkelerinden bu camii için yardımlar gelir ama belli bir süre sonra yardımların arkası kesilir. Ve camii temeli atılmış ve sadece birkaç kolonu dikilmiş vaziyette uzun yıllar kalır. Bu arada ülkedeki Hristiyanlar, Müslümanların bu camiyi yaptıramayacaklarını dile getirmeye ve bu durumu kendileri için sevinç ve Müslümanlara karşı psikolojik bir üstünlük sebebi olarak görmeye başlarlar. Camii’nin uzun yıllar yapılamaması ülkedeki Müslümanlar için de Hristiyanlara karşı bir eziklik ve üzüntü sebebi olmaya başlar. Hatta Hristiyan elitler Şef İmam’a gelerek büyük bir kilise yapmak için bu araziyi kendilerine vermelerini isterler. Şef imam, caminin er ya da geç buraya yapılacağını söyler ve bu teklifi reddeder. Ama aynı zamanda içi kan ağlamaktadır. Şef İmam o gece dua için kalkar ve teheccüd namazı kılar. Arkasından ellerini semaya kaldırarak “YA RABB! İşte halimizi görüyorsun. Bu camiyi ya bize yapmayı nasip et, ya da yapacak Salih kişiler gönder.” diye göz yaşları içinde dua eder. Bu arada tevâfuk olarak Akra’da bulunan Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı temsilcilerine bu camiden bahsedilir. Vakıf temsilcileri bu camiyi görmek isterler. Caminin hikayesini Şef İmam’dan dinlerler. Ve Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı buraya Osmanlı usûlü büyük bir camii yapmak istediğini Şef İmam’a iletir. Şef İmam bu teklif karşısında mutluluk gözyaşları arasında şöyle der: “Siz bizim göz yaşlarımızı sildiniz, Allah (CC.) da sizlerden razı olsun.”
Cami yapımına tekrar başlanıp camiinin mevcut hali genişletilmeye başlanınca ümidini yitiren Müslüman halk caminin yıkılıp yerine büyük bir kilise yapımına başlandığı zannına kapılırlar. Camiinin ellerinden gittiği düşüncesiyle büyük bir üzüntü yaşarlar. İlk zamanlarda, Osmanlı mimari tarzına pek alışkın olmayan halk yükselen bu yapının ne olduğunu anlamaya çalışır. Artık her geçen gün kendini gösteren bu yapının camii olduğu anlaşılınca Müslümanların üzüntüsü yerini büyük bir sürura terk etmiştir. Günden güne yükselen Akra Furkan Camii, mimari tarzı ve ihtişamıyla adeta Müslümanların yüreğine su serpmiş yok olan ümitleri yeniden yeşertmiştir. Müslümanların yanından geçerken dönüp bakmaya korktukları camii inşatı şimdilerde Hristiyanların bile gıptayla baktığı bir yapı haline gelmiştir. Afrika ziyaretimiz sırasında Akra Furkan Cami inşaatına gitmek için bindiğimiz ticari taksinin Hristiyan şoförünün camii hakkındaki övgüleri bunun bir şahididir. Ziyaretimiz esnasında Furkan camiinin ana kubbesi yapılıyordu. İnşallah Rabbimiz’in inayeti Müslümanların da maddi ve manevi destekleriyle bir yıla kadar caminin tamamlanması planlanıyor.
Tabii ki camiinin yanında yapılacak olan öğretmen okulu ve yatılı öğrenci yurdu da camii kadar önemli bir proje. Gana’da Müslüman öğretmen yetiştiren bir öğretmen okulu olmadığı için Müslüman çocukların okuduğu okullara da devlet tarafından Hristiyan yönetici ve öğretmenler atanmaktadır. Bu atanan idareci ve öğretmenler Hristiyan merkezli eğitim-öğretim uyguladıklarından Müslüman aileler de çocuklarını koruyabilmek için onları okula göndermeme gibi bir yola başvurmuşlar. Ama bu yol bir çözüm değil çaresizlik sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu soruna çözüm olarak Müslüman öğretmenlerin yetişmesi elzemdir. Aksi halde Müslüman ailelerin çocukları yeterli ve gerekli eğitimi alamadıkları için üniversite eğitimine de ulaşamamaktadırlar. Bunun neticesinde Müslümanlar devletin yönetim ve memuriyet kademelerinde yer alamazken diğer taraftan da bilgisizlik ve işsizlik sebebiyle ekonomik yönden daha geri duruma düşmektedirler.Mevcut yapı Müslümanları daha bilgisiz, daha pasif, daha fakir ve daha geri plana itmektedir. İşte öğretmen okulu ve yatılı öğrenci yurdu projesini bu açıdan değerlendirirsek hakkını vermiş oluruz.
Bir caminin bir belde için ne kadar manalar ifade ettiğini Furkan Camii’ni ziyaretimiz esnasında fark ediyoruz. Ecdadımızın camileri yaparken hangi düşüncelerle yaptığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Camii sadece bir ibadethane değil aynı zamanda o beldenin kültürü demekmiş, camii temizlik demekmiş, camii düzen tertip demekmiş, camii bir beldenin İslam mührü demekmiş, camii güven demekmiş, camii özgüven demekmiş, camii birlik ve beraberlik demekmiş, camii kardeşlik demekmiş, camii gelişmişlik demekmiş, camii bilgi demekmiş, camii müslümanın gücü demekmiş, kısaca camii bir medeniyet göstergesi demekmiş.
Bu sayılanların, mimari bir tarzın olmadığı, temizlik kültürünün neredeyse hiç olmadığı, ibadette tertip ve düzenin olmadığı bir yerde ne anlama geldiğini sizler takdir edersiniz. Maddi imkansızlıklardan dolayı derme çatma küçük ve düzensiz yapıların camii olarak kullanıldığı bir ülkede Akra Furkan Camii’nin taşıdığı önem de ortaya çıkıyor. Minaresiyle, mihrabıyla, minberiyle, kubbesiyle, kürsüsüyle, halısıyla, şadırvanıyla, tuvaletleriyle, kapılarıyla, pencereleriyle, bahçesiyle kısaca tüm varlığıyla Afrikalılara örnek olacak ve oraya medeniyet taşıyacak bir camii.
Bizler bu medeniyeti ecdadımızdan miras olarak devraldığımız için belki de bu değerlerin yeteri kadar farkında değiliz. Sudan çıkan balığın suyun ne kadar değerli olduğunu anladığı gibi bizler de bir caminin sadece mimarisiyle bile Müslümanlar için ne kadar önem arzettiğini anlıyor ve ecdadımıza yürekten dualar ediyoruz. Allah onlardan binlerce kez razı olsun. Amin…
GENÇ'ın Yazısı.